Büyük Güneş

BÜYÜK GÜNEŞ

24 Mayıs 1983’ün gecesi, sabaha karşı inanç, fikir ve sanat dünyamızın en görkemli güneşi gurub etti. Bir başka dünyada tulu etmeğe yürüdü. O bir güneşti güneş olmasına ama bu dünyanın bulutları önüne zor yırtılır sedler çekmişti. Onun için ancak, güneşi gözleyen gözler ısındı, yararlandı, onun hayat sunan ışıklarından. Zaman oldu, yırttı bulutların çelik kanatlarını ve saldı her bir yana aydınlığını ama, bulutlarda çok kaviydi. Denebilirki o bulutların en koyulaştığı, en katılaştığı bir çağın güneşiydi. Bulutların bulutluğunu, bildiği bir başka, yani tabii bir çağda doğmuş olsaydı, çağın bu denli kararmadığı zamanlarda yüzünü gösterseydi, kuşkusuz bütün yeryüzünü kuşatırdı ışıkları onun.

Ne var ki büyük güneşlerin kaderi en karanlık zamanlarda doğmaktır. Bu güneşler ki, dönemlerinde ziyaları iklimleri kucaklayamamış olsa bile, onun ziyalarını toplayıp demetleyen yakınlan, bir vakit sonra, stokladıkları o ziyaları yeryüzüne salarak, Üstadlarının mesajlarını hükümferma kılarlar. Adeta Hz. İsa (AS)’ın havarileri gibi. Yani her halükarda galebe, güneş tarafındadır.
İnancı da, sanatı da, fikirleri de hep suikastlere uğradı Üstad Necip Fazıl’ın. Gürültülere boğuldu. Nasıl ki müşrikler iki Cihan Sultanının ilahi bildirileri kulaklardan akarak kalplere girmesin diye ‘gürültü’ler çıkarmak için emir almışlardı, işte o misal Üstad’a da hep gürültülerle, patırtılarla, işkencelerle cevaplar verildi. Bülbül şakımasına, kargalar korosu ile mukabele edildi. Cenkdavuluna, makine ve hayvan gürültüleriyle cevap verildi. Şairliği için ‘sabık şair’ dediler. Tiyatro eserleri için temsil sahneleri demirden perdelerle örüldü. Fikirleri için, hapishane yolu açıldı. İnancına “suç” yaftası vuruldu.
Arkasında, uzun yankılarla çınlayacak bir ses hatta sayha bırakarak göçtü Üstad Necip Fazıl öte dünyaya. Orada sesi boğulmayacaktır. Bu dünyadaki sayhası orada açık olacaktır kendisine. Burada çalınan karalar, orada birer berat belgesi olacaktır kendisine.

Ondan süt emmiş bir nesil, onun emanetini koruyarak ve geliştirerek amacın burçlarına dikecektir. Eserleri, yani kitaplarıyla ve eğittiği nesillerle, onun eserleri, yürüyüşlerinden, hazırlıklı savaş yürüyüşünden dönücü değillerdir.
Üstad’ın göçüşünden duyduğumuz ağır acılarla, sayısız anılarımızın sağnağı altında bulunduğumuz şu saatler, kalemimize, sözlerimize düğüm üstüne düğümünün de çöreklendiği saatlerdir.
Siz okuyucularımı, onun aziz ruhuna hediye Duyurulmak üzere Fatiha’ya davet ediyorum. Allah mekanını cennet eylesin, taksiratım lütfü ve keremiyle af buyursun. Amin.

Akif İNAN

Yeni Devir, 27 Mayıs 1983

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.