Necip Fazıl, İrade Eğitimimizin Hocasıdır!

NECİP FAZIL, İRADE EĞİTİMİMİZİN HOCASIDIR!

Necip Fazıl, Büyük Doğu’yu çıkarırken bir gün Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın “Abdülhamit’in Ruhaniyetinden İstimdat” şiirini yayınlamak ister. Dostları; “Sakın böyle bir şey yapma, seni hapse atarlar”, diye uyarıda bulunurlar. O, “Gerçeği söylemek için hapis gerekiyorsa, ben ona da razıyım”, der ve şiiri yayınlar. Tabii hapse girer…

O şiir neden bahsediyordu? Onu da ben anlatayım:

İngilizler, İttihat ve Terakki aracılığıyla meşhur 31 Mart vakasını tezgahlarlar. O dönemde bu işin baş aktörlerinden birisi Filozof Rıza Tevfik’tir. Abdülhamit tahttan indirilir ama ülke daha büyük kaoslara sürüklenir. Filozof, bu olayın aktörlüğünden elde edeceği nimetleri toplamak için İngiltere’ye gider. Kendilerini bu işe teşvik eden İngiltere’nin o dönemki İstanbul Elçisi Londra’dadır. Filozof’a beklediği itibarı göstermediği gibi; “Siz Padişah’ı hal ettiniz(tahttan indirdiniz), ama Hilafeti kaldıramadınız. Bizim hedefimiz Hilafetti”, diyerek ödülünü avucuna koyar. Rıza Tevfik, İstanbul’a eli boş ve terkedilmiş, hatta azarlanmış olarak döner ve yaptığı işin pişmanlığını yansıtan o meşhur şiirini yazar. İsmini de “Abdülhamit’in ruhaniyetinden İstimdat” koyar. Yani Abdülhamit’in ruhaniyetinden özür diler, ruhaniyetinden yardım ister. Bu şiirin son iki kıtası meseleyi aşağı yukarı özetler:

Milliyet dâvâsı fıska büründü,
Ridâ-yı diyânet yerde süründü,
Türkün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine, hem Allâh’ına.

Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
Âhiretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murada ersin
Şefaat kıl şâhım mededhâhına.

Rıza Tevfik, bu şiiriyle pişmanlığını dile getirmiştir ama, yıkılan abide bir daha inşa edilemeyecektir. Osmanlı’nın çöküşünün adımları atılmış ve süreç hızlı bir şekilde işlemeye başlamıştır.

Necip Fazıl, o şiiri yayınlamakla işte böyle bir kirli bir mirası gündeme getirmek istemektedir. Ne var ki, bugünkü uzantılarının demokrasi havarisi kesilmelerine bakmayın, o zamanki iktidar, böyle bir şiiri neşrettiği için onun yaşama hakkını neredeyse elinden almaya kalkışmış ve hapse tıkmıştır…

Şimdi buradan bir başka olayı nakletmek isteyeceğim:

Necip Fazıl’ın dini gelişmeyi ihya yönünde büyük umut bağladığı ve bu umudunu işaret ettiği iki müftü vardır. Birisi o dönemde Konya Müftüsü olan Tahir Büyükkörükçü, diğeri ise Bursa Müftüsü Abdullah Saraçoğlu’dur.

İrade eğitim dersini Necip Fazıl’dan alan Abdullah Saraçoğlu’nun önüne bir gün bir tayin teklifi gelir: “Filan hocayı Bursa Ulucamiye’de imam olarak görevlendir!” Saraçoğlu, teklifi dikkate alır ama emri hemen yerine getirmez. Bir komisyon kurar. İstenen kişiyi imtihana tabi tutar. Şahıs bu imtihanı kazanamaz. Dolayısıyla bu tayini de yapmaz. Tayini isteyenler ve hocanın çevresindekiler ısrar ederler: “Bu kararından vazgeç. Bu imam Cumhurbaşkanı’nın hemşehrisi ve askerde iken tabur imamıdır. Bu tayinin yapılmasını emrediyor. Bu tayin mutlaka bir tayin çıkarır. O gelmezse, sen gidersin!..” Hoca, Necip Fazıl terbiyesi almış bir insandır: “Haksız tayin yapıp vebal altında kalamam. Bu cami bize atamız Sultan Yıldırım Bayezit’ten hatıradır. Onun ruhaniyetine uygun niteliği olmayan bir insanı bu göreve getirmek, onların emanetine ihanet olur. Yapmadığım için tayin edeceklerse, buyursun istediklerini yapsınlar…” Tabii beklenen olur. Abdullah Saraçoğlu’nun tayini Kocaeli’ne çıkar. Sözü edilen imam da istenen yere getirilir…

Saraçoğlu hoca, Müftülük görevinden önce bize bir süre derse gelmişti. Derste Necip Fazıl’ın “İman ve Aksiyon” konferans metnini ders kitabı olarak okuttu. Bir gün kendisine; “Hocam, bu konferansı dinledim. Bu metni de birkaç kere okudum. Siz niçin bunda ısrar ediyorsunuz?” dediğimde şunu anlattı:

“-Oğlum, bu konferans, bütün öğrencilerin başucu kitabı olacak bir metni ihtiva ediyor. Ruhsuz, heyecansız, idealsiz din adamı bize lazım değil. Osmanlının yıkılmasında bu tip din adamlarının payı büyüktür… Onlar dini iyi anlatsalardı, nesilleri iyi yetiştirselerdi, kendi aydınımız, kendi devletinin enkazının altında kalmaya bile rıza göstererek onu üzerlerine yıkar mıydı?.. İmparatorluk gitti. Bir daha geri gelmesi de mümkün değil. Cumhuriyette İslam’ı inanmış, başı dik, mücadeleci, meselesini bilen din adamları yüceltsin…Din adamlığı camide namaz kıldırmakla sınırlı değildir. Necip Fazıl, serveti ve şöhreti tepeleyerek bu idealler için hapse girdi. Onun heyecanını taşımayan hiçbir aydın bu ülkeye bir çivi bile çakamaz!..İnananlar için ölçü budur!..”

Necip Fazıl böyle bir idealin mimarıydı. Görünmeyen nice böyle karakterlerin oluşmasına zemin hazırladı. İrade eğitimini bu onun tezgahında yapanlar, bugün ülkenin kaderinde etkin duruma geldiler. Bakın, yürütülen kavganın arka planında bu hazımsızlığın tahrik edici ve tahrip edici izlerini görürsünüz.

Necip Fazıl’ın geleceğimiz için önemi buradan ileri gelmektedir. Yeni nesil onu okuyup tanıdıkça, ülkesinin ve kendisinin farkında olacaktır… Bugün bu hayat suyuna o kadar ihtiyacımız var ki!…

Ruhu şad olsun…

Muhsin İlyas Subaşı

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.