Chp’nin Üstada Vermediği Mükâfat

CHP’NİN ÜSTAD’A VERMEDİĞİ MÜKAFÂT

Halk Partisi, bellibaşlı bir zaman bölümü içinde yayınlanmış tiyatro eserleri arasında bir müsabaka açmış ve derece kazanacaklar için büyük mükâfatlar koymuştu. Müsabaka umumî ve muayyen seneler arası vücuda getirilmiş bütün eserlere şamil olduğu için benim bu zaman süresi içinde neşredilmiş bulunan “Sabır Taşı” adlı piyesimi de içine alıyordu.

Memleketin hemen bütün tiyatro selâhiyetlerinden kurulu jüri heyeti ittifakla birinciliği benim eserime veriyor…

Gördün mü sen şimdi işi? CHP kasasından çıkacak bir mükâfat böyle bir CHP düşmanı “gerici”ye nasıl verilir?

Takdir etmiyorlar ki, asıl ellerine böyle bir fırsat geçtiği için memnun olmalıdırlar. Mükâfat vermekle, mücerret bir san’at bahsinde politikanın tesiri altında kalmadıklarını göstermiş olacaklar ve her şeyden önce benim kabul etmemem gereken bir menfaate karşı düşmanlarını imtihan fırsatına ereceklerdir.

Fakat nerede hoyrat ve nobran CHP kafasında bu incelik?..

İnönü benim birinci seçilişimi kabul etmiyor ve neticenin değiştirilmesi için emri basıyor. Jüri ise böyle Firaunvarî bir fermanı kabul etmiyor ve şu cevabı veriyor:

-Birinci Necip Fazıl’dır. Eğer onun aynı şartlar içinde ikinci ve üçüncü eseri olsaydı, ikinci ve üçüncü dereceler de onun olacaktı. Biz siyasî değerlendirmeye değil, san’at kıymetini tâyine memuruz. Kararımız karardır.

Bunun üzerine, hâdiseleri fermanlara uydurmakla mükellef yardakçılar ıkına sıkına bir tedbir buluyorlar. Eserimin intişar ettiği seneyi, şartlardaki başlangıç yılı içinde bulunduğu halde, kurbağalara kahkaha attıracak bir mantık gözbağcılığına kalkarak, başlangıç ondan sonraki yıl kabul etmek suretiyle müsabaka dışı sayıyorlar ve böylece mızıkçılıkların en âdisine düşüyorlar…

Birinciliğim radyoyla ilan edilmiş ve bütün memleket neticeyi öğrenmiştir. Mükâfatı kılıcımın hakkı olarak kabul edip etmemekte henüz tereddütlüyüm; dönen dolaplar ve İnönü’nün Firaunvarî fermanından ve aranan mızıkçılık formüllerinden de haberli değilim.

Ankara’ya gidiyor ve hayretler, dehşetler içinde vaziyeti öğreniyorum. Halk Partisinin ilk Meclis binasındaki temsilcileri “Milli Şef”lerinin zorlaması üzerine aldıkları bu karardan, yüzüme bakamayacak ve gözlerini hep yere dikip konuşacak kadar mahcup…

O sırada Şükrü Saraçoğlu Genel Başkan Yardımcılığı odasında… Beni rica ettiğini söylüyorlar. Odasına girerken öğle ezanı okunmaktadır. Beni ikindi vaktine kadar yanında alıkoyuyor ve Halk Partisinin yaptığı bir nevi dolandırıcılık marifetine hiç yanaşmadan benimle din meselelerini konuşuyor. Her cevap verişimde de başını hayretle sallayarak “Nasıl olur; senin gibi bir adam nasıl Müslüman olur” gibilerinden bir tavır alıyor. Nihayet ikindi ezanı okunurken ayağa kalkıp izin istiyorum. Beni kapıya kadar götürüp eli tokmakta ve gözlüğünün altındaki gözleri istihza ile pırıldamakta soruyor:

-Namaz da kılar mısınız?

-Elbette!.. Her zerremle bağlı olduğum ibadet.

İstihzası apaçık bir şekil alıyor:

-Af dilerim; size öğle namazınızı kaçırttım.

Ben de şu cevabı veriyorum:

-İstiğfar ederim, ağlarım, kaza ederim; umarım ki Allah affeder. Fakat sizinki gibi mühürlenmiş bir kalbi açmaya çalışmamdaki ecr her halde büyük olsa gerek…

(Benim Gözümde Menderes’ten)

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.