Hilkat Garibesi

HİLKAT GARİBESİ

Son zamanlarda yazdığım birkaç mesajda değindiğim, Mehmed Niyazi’nin Dahiler ve Deliler isimli kitabının 283 ve 284. sayfalarından şu alıntıyı yapmak istedim. Olay Ötüken yayınlarının kurucularından birisi olan Niyazi – ki Mehmed Niyazi Özdemir’in ta kendisidir -, kitapta ismi zikredilmeyen başka bir yayınevinin kurucusu olan Yusuf ve Üstad arasında geçiyor.

Birgün Necip Fazıl’a giderlerken otobüste Niyazi ile Yusuf karşılaştılar. Beraber gittikleri için, ikisine de aynı günde gelmelerini söyledi. Onlar da beraber gidip gelmeye başladılar.

Sözleştikleri vapura Niyazi trafik sıkışıklığından dolayı yetişemedi. Bir sonraki vapurla Kadıköy’e geçti. Necip Fazıl’ın evine geldiğinde, başında büyük, beyaz bir hasır fotör bulunan Yusuf put gibi dikiliyor; aşırı bir şekilde terliyordu. Dışarda kavurucu bir güneş vardı; Niyazi de onun altından geliyordu; ama Yusuf kadar etkilenmemişti. Camdan dışarıya bakan Necip Fazıl’ın yüzünden düşen bin parçaydı. Umulmadık bir şey cereyan ettiğini Niyazi sezmişti; ama ne idi?… Necip Fazıl biber gibi keskin bir sesle ağır ağır söylenmeye başladı:

– Adam olmanız için daha başka ne yapmam lazım; anlayamadım ki?

Yusuf “Üstadım” der demez, Necip Fazıl ona döndü:

– Sus! Öyle dikil! Kıpırdama!

Esas duruşa geçen Yusuf kıpırdamıyordu. Ne olup bittiğini anlayamayan Niyazi de iyice şaşırmıştı. Necip Fazıl, Niyazi’nin yanına yaklaştı.

– Ben bir şövalyeyim; düşmanlarıma karşı kılıcı ben sallıyorum; atı ben tımar edip eyerliyorum; hatta mutfakta bulaşıkları ben yıkıyorum. Davanın sanatıyla, tefekkürüyle, aksiyonuyla, her şeyiyle uğraşıyorum. Bir arpa boyu yol alamadığımızı görünce bunalıyorum. Ben de sinir taşıyorum. – Yusufu göstererek- Şu hale bak! Bir insan palyaço olayım dese, bu kadar beceremez. Balkonda dikiliyordum; karşıda bir mantar peydahlandı. Dikkat ettim. – İşaret parmağını kaldırıp, sağ elini kendine doğru yaklaştırarak- müteharrik bir mantar; eve doğru geliyordu.

Niyazi, gülmemek için kendini zor tutuyordu; Necip Fazıl tasvir edince, Yusuf’un komikliğini iyice kavradı. Kısacık boyu ile başına oturttuğu, büyük, beyaz bir Meksika fotörünün görünüşü bundan daha güzel, daha çarpıcı nasıl tasvir edilebilirdi! Necip Fazıl aynı sinirlilikle devam etti:

– Yaklaşan hilkat garibesi dikkatimi çekti. Fotârün altından bu bacaksız çıkmaz mı? Sizinle mi yeni bir insan tipi üreteceğiz? Estetik zevki olmayan bir insan neye yarar? İçinde bulunduğu ortama azgın fil sürüsüyle mukayese edilemiyecek oranda zarar verir. Hadi, şimdi defolun; daha fazla asabım bozulmasın!

(Foruma Ekleyen: Trradomir)

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.