Mesele

MESELE

Bizzat şahit olmadığım, ama, sevgili Üstadımdan, Yerebatan Caddesi ile Alayköşkü Caddesi’nin kesiştiği köşede, şimdi yerinde bir işhanının yükseldiği iki katlı küçük binanın, birinci katındaki Büyük Doğu idarehanesinde dinlediğim bir anıyı nakledeceğim.

Bir yandan, aylık, BD-RAPOR kitapçıklarını “Necip Fazıl ve Dostları” imzasıyla yayına hazırlarken, bir yandan Büyük Doğu’nun günlük gazete olarak neşrinin altyapısı ile meşgulüz… Sanırım, “Aynadaki Yalan” isimli romanının ilk basımı için gelen dizgilerin tahsisi ile meşgulüz… Masasında oturuyor, ben masanın önündeyim… Masada dizili formalar… “Geçerken uğradım…” tarzında gelen ve Üstadımın sohbeti kısa keserek uğurladığı bir ziyaretçinin arkasından; gözlüklerinin üzerinden bana bakarak:

“-Yalçın…” dedi.
-Buyur Üstadım…
-Biliyor musun, bana, mesele denebilecek bir mesele ile gelecek insanların hasreti içindeyim… Ben geldim!.. Hoş geldin!.. O kadar… Bana bir meseleyle gel… Meselesi olan adam gelsin bana…
-…………….
-Bir gün, sabah erken saatlerde, evimin kapısı çalındı… Hayırdır inşallah…
Açtım… Karşımda bir adam…

-Selamünaleyküm… Aleykümselam… Ben falanca… Evet?.. Sizi görmeye geldim. Mesele neydi? Hiç… Sadece görmeye geldim. Sadece görmeye mi?.. Evet. (Yüzünü sağa dönerek sol profilden, sola dönerek sağ profilden ve sonra cepheden adama gösterişini tarif ederek) Gördün mü?.. Evet… Haydi uğurlar olsun!.. Bana, benim için değil, meselem için gelsin, gelecek olan!..

Sesi, bugün gibi kulaklarımda…
Ve, 18 yıldır, “mesele”sini soluyanlar hariç; bir sürü adam, her yıldönümü, “ömrünü verdiği mesele” yerine O’nu konuşuyor, O’nu anlatıyor, kendilerini pazarlıyorlar…
Mekanı cennet olsun.

Yalçın Turgut BALABAN
Vakit Gazetesi
25 Mayıs 2001

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.