Site icon N-F-K.com

Necip Fazıl ve Piyesi

NECİP FAZIL VE PİYESİ

İnsan ruhunun derinliklerinde çağlayan suların gizli şırıltısını bize kadar getirip ebedileştirilmenin sırrını bilen Necip Fazıl, bir eli Yunus Emre’nin yakasında, bir elinde de Baudelaire estetiğinin meşalesi, bir mistik olduğu kadar da modern şairimiz, kuş uçmaz, kervan geçmez «Kaldırımlar»dan harikulâdeye susamış milyonlarca bakışın göz kamaştıracak kadar aydınlattığı sahneye atladı. «Tohum» piyesini yazdı.

Tiyatronun, san’atkârı halkla burun buruna denilecek kadar temasa getiren bir san’at şubesi olduğu ve sanatkârın da şahsiyetinin etrafında bir mahşer kalabalığı, bir ayin şenliği görmek arzusiyle için için yandığı düşünülecek olursa, şair olsun, romancı ve hikâyeci olsun, her çeşit yazıcının tiyatroya karşı duyduğu zaafı, kabuğu soyulan bir muz gibi, kendiliğinden bütün mahremiyetiyle ortaya çıkar…

Halbuki Necip Fazıl, kemiyetçe mahdut, fakat keyfiyetçe namütenahi, seçkin bir okuyucu halkasının aydınlık ve şuurlu hayranlığını, güzeli çirkinden ayırt edip edemediği meşkük bir kalabalığın müphem ve hayat kadar fani alkışlarına tercih eden, beğenilmek, sevilmek hususunda da eserin inşasında gösterdiği titizliği gösteren nâdir sanatkârlardandır.

Edebiyatımızın bulutlu göklerine bir kavsi kuzah çizen bu anlayış, hakikatte, Necip Fazıl için, Necip Fazıl’ın tefekkür dünyası için ne zamandan beri olgunlaşa olgunlaşa dallarını kıracak bir raddeye gelen meyvelerin çatlayıp düşmesi kadar tabii ve derunî bir zaruretti; zira «Tohum» Eflatun’dan Bergson’a kadar insanlığın yüzyıllardır yetiştirdiği bütün büyük kafaların uykusunu kaçırmış olan bir meseleyi, ruh ve madde münakaşasını diriltmekte, Necip Fazıl’ın bütün estetiği ise özün kabuğa, ruhun maddeye üstünlüğü prensibine dayanmaktadır.

Necip Fazıl, şiirin «kelimeler arasındaki esrarengiz izdivaçlardan doğduğuna inanan» cins şairlerdendir. Bunun için «Ben ve Ötesi»nde, fikirlerini bize yalnız nağme ve lezzet halinde veren, şiirin büyüsü bozulur endişesiyle –pek haklı olarak– tefekkür dünyasını bulutlar ve sular arkasında gizlemeye mecbur kalan şair, Tohum’u yazmakla şiirin intizam ve güzellikten ibâret olan ülkesini muvakkat bir müddet için terkederek nesrin hudutları içine girmiş, bulutları ve sesleri dağıtarak sonsuzluk bahçesini kapısını ardına kadar açmış oluyor. «Tohum», «Ben ve Ötesi» şairinin bugünkü edebiyatımızın temel taşlarından biri olduğunu kabul etmekle tereddüde düşenleri bu yersiz tereddütlerinden kurtaracaktır, sanıyorum.

Cahit Sıtkı TARANCI
Kurun Gazetesi; 4.11.1935

Exit mobile version