NECİP FAZIL’A DAİR CİN FİKİRLİ SORULARA CEVAPLAR
Necip Fazıl’ın ölümünden sonra onun kişiliği ve eserleri üzerine çok şey söylenip yazıldı. Epeyce bir zaman daha yazılacağını sandığım bu konularda özel hayatıyla ilgili hususlara zaten kendisinin otobiyografik eserlerinde cevap verdiği için, onlara dair bir şey söylemenin gereksiz olduğunu sanıyorum. Fakat şunun bilinmesinde her zaman fayda var: Cin fikirli geçinenlerin böylesine önemli şahsiyetlerin özel hayatı ve eserleriyle ilgili değerlendirmelerinin, aslında söyleyeni bir tür ayna karşısında oturmak gibi garip bir durumla karşı karşıya getireceğini unutmamak gerekir. Her şeyi akılla açıklamanın her zaman akıllı bir yol olmadığı gibi her şeyi kendi şahsî yorumuyla değerlendirmek de yanlış.
Katıldığım toplantılarla konferanslarda gençler, basında veya akademisyenlerin yazılarında okuyup da anlam veremedikleri görüşleri bana soruyor, cevap istiyorlar. Bazıları şöyle özetlenebilir:
– Nâzım Hikmet’le Necip Fazıl’ın karşılaştırılması ne kadar doğru? Ortak yönleri nelerdir?
– İkisinin de Heybeliada Bahriye Mektebi’nde okuması, Cumhuriyet dönemi şiirinde iki şiir telâkkisinin öncüsü olmaları ve CHP ile çatışmaları onların ortak yönleri… İkisinin şiir dili hocaları olan Yahya Kemal’den gelir, ama imaj dünyaları büsbütün farklıdır. Bunlar çok önemli değil, çünkü mizaçlarıyla dünya görüşlerinin farkları çok büyük. Ayrıca Ruhçu ve Maddeci anlayışların temsilcileri olmaları, ikisini birlikte mütalaa etmeyi imkânsız kılar. Ayrıca, Fikret ile Âkif arasındaki zıtlığın birkaç katı Nâzım Hikmet’le Necip Fazıl arasında vardır. Kaldı ki, Nâzım Hikmet Fikret’in tarih görüşü ile Marks’ın dünya görüşünü Sovyet yorumuyla birleştirerek kendine göre bir dünya oluşturuyor ve bunun propagandasını yapan şiirler yazıyor. Necip Fazıl’ın din, tarih ve dünya görüşü, kendinden öncekilerden farklı olduğu gibi, Âkif’in dini anlayış ve dünya görüşünden de farklıdır. Âkif’in tavrı Rasyonalizmle Selefi anlayışa yakın iken, Necip Fazıl’ınki Mistik ve geleneksel Ehl-i Sünnet inancının yenilenmesi doğrultusundadır. Nâzım bilinen şeyleri propaganda ederken, Necip Fazıl şiir yoluyla hakikate keşfe çalışır ve bulduğu değerleri fikir, sanat ve siyaset yazılarıyla toplum önünde tartışır. Nâzım’ın şöhreti TKP sayesinde ve politiktir. Necip Fazıl’ın şöhreti ise eserleri sayesinde ve politika üstüdür. Nâzım’ın şiirinin kaynakları belli ve verilidir; sanki Selçuklu ve Osmanlı sentezini savunan Arif Nihat Asya’nın kaynakları belli ve verilidir, ama Necip Fazıl’ınki bütün dünyada dinin farklı bir mistik yorumu olarak hayli ilginçtir. Bu karşılaştırma, yöntem bakımından filden bir kıl ile fareden bir kılın aynı renkte oluşuna benzer… Yani estetik seviyesi belli ve verili değildir, o yüzden de evrenseldir. Nâzım ise her zaman tuhaf bir tutum seçti; “Putları kırıyoruz!” diye yayın yaptı sonra kendisi put oldu.
– Necip Fazıl’ı Verlaine ile Baudelaire’e benzetenler, onların tercüme şiirleriyle Necip Fazıl’ın şiirlerini karşılaştırıyorlar ve benzerliği intihal iddiasına kadar götürüyorlar. Siz ne dersiniz?
Bu konuda beni en çok şaşırtan, Necip Fazıl’ın şiirleri ve şiir dili etkisiyle tercüme edilen bu şiirlerin aslında kullandıkları Türkçe ile Necip Fazıl’ı taklit ettiği düşünülmüyor da tersine hükmediliyor. Dikkat edilirse, Paul Verlaine ile Baudelaire’den şiir çevirenlerin hemen hepsi, Necip Fazıl’ın şiir diliyle şiirler yazmış insanlardır ve çeviri yaparken de aynı dili kullanıyorlar. Bunlar ve bunlar gibi Necip Fazıl’ın şiirine tutkun olan Ataç ve Tanpınar gibi şahsiyetler Necip Fazıl’ın şiirlerinin kaynağının Fransız şiiri olduğunu söylemiyorlar da bunların hepsini yeterince bilmeyenler böyle cin fikirli hükümleri cesaretle ortaya koyarken, aslında cehaletlerini sergileyerek dikkati çekmiş oluyorlar. Halbuki şiirin bir dilde ortaya konmuş güzel sanat eseri olduğunu bilmedikleri için, oturup başka dillerde yazılmış şiirler arasında tuhaf ilişkiler kuruyor, yani fil ile fare kıllarıyla ilgili benzetmeye girişiyorlar.
– Necip Fazıl’ın şiirleri dışındaki eserlerinin önemli olmadığı, hikâye ve tiyatro eserlerinin modası geçmiş dönemlere ait olduğu, bu yüzden de onu ihmalin sakıncası olmadığı görüşüne ne dersiniz?
Bir aşağılık duygusunun tezâhürü olduğuna inandığım bu telâkkilerin kaynağında korkaklık var. Necip Fazıl’ın sadece şair olduğu, hikâye ve tiyatro eserlerinin çok da önemli olmadığı, dinî, fikrî ve tarihi görüşleriyle tezlerinin ciddiye alınıp incelenmesi gerekmediği, Aydınlanma düşüncesine yönelttiği eleştirilerle vahye dayalı medeniyet telâkkisinin fanteziden öteye gitmediği hususu, söylenmeden benimsenir. Fakat bu son derece sığ ve basit değerlendirmelerin akademisyenler arasında yaygın oluşu da gerçekten ülkemiz adına büyük bir talihsizliktir. Başlangıçta üniversitelerdeki gizli yasak, sonraki yıllarda ruhlara vurulmuş bir pranga haline geldi ve maalesef yaygınlaşan bir modaya dönüştü. Şimdi özgürleşen üniversite ile bu türden yanlış telakkilerden kurtularak kendi dünya görüşümüzün sözcüsü olan Necip Fazıl’ı her yönüyle inceleme ve tez konusu yaparak kendimize güveni tazeleyebiliriz. Başka türlü Batı Medeniyeti’nin temeli olan Aydınlanma düşüncesinin yol açtığı Batı emperyalizminden de, Batı’nın üstünlüğüne dayanan gönüllü sömürge aydını şaşkınlığından da kurtulamayız.
– Öyleyse, Necip Fazıl’ı ve eserlerini nasıl anlamamız ve incelememiz gerekiyor?
Öncelikle onun dünya çapında bir sanatçı ve mütefekkir olduğunu dikkate alarak başlamalıdır.
Mustafa MİYASOĞLU /Vakit