TÜRK TİYATROSU, NECİP FAZIL VE BİR ADAM YARATMAK PİYESİ
Prof. Dr. Muhammed HARB’tan çeviren Osman Akyıldız
Eserleri 1950’li yılların başında Arapça’ya tercüme edilen Nazım Hikmet (1903-1963), Arap dünyasında tanınan çağdaş Türk edebiyatının iki önemli şahsiyetinden biridir. Onun hakkında Iraklı şair Abdulvahhab’ın “Nazım Hikmet’e Mektup” (Beyrut, 1956) adlı bir eser ve Dr. Ekmelüddin İhsan’ın Nazım Hikmet’ten çevirdiği “Ferhat ile Şirin” (Kahire, 1969) isimli bir piyes yayınlanmıştır.
Necip Fazıl (1905-1983) ise; 1968 yılında Ayn Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde verdiğim dersler, “Çağdaş ve Yeni Türk Edebiyatı” (Kahire, 1975) adlı kitabım, Arapça dergilerde hakkında yazdığım makaleler, tercüme ettiğim Doğu edebiyatına has bir havası olan “Hasene Bacı” (Mecelletü’l-Arabi, Kuveyt, Nisan 1986) adlı öyküsüyle tanınan diğer bir şahsiyettir.
Necip Fazıl
Türk edebiyatının gerçek bir üstadı olan fikir adamı, tiyatro yazarı, şair, gazeteci ve romancı Necip Fazıl’a Mayıs 1980’de “Şairlerin Sultanı” unvanı verilmiştir. Arapça kaynaklarda Zülkadir olarak geçen, tarihteyse Dulkadiriyye ismiyle bilinen köklü bir aileye mensup olarak 25 Mayıs 1905’te İstanbul’da dünyaya geldi Necip Fazıl.
Çocukluğunu, Sultan Abdulhamid devrinde İstinaf ve Cinayet Mahkemesi reisliği yapan dedesinin köşkünde geçiren Necip Fazıl; Amerikan Koleji ve Heybeliada Deniz Lisesi gibi çeşitli okullarda okuduktan sonra 1921 yılında İstanbul Üniversitesi’ne girdi. Sorbonna’ya felsefe tahsili için gönderildiği Fransa’da kendi deyimiyle tam bir “bohem hayatı” yaşadı. Fakat eğitimini tamamlamadan ülkesine döndü. Birkaç bankadaelitbahis giriş memur olarak çalıştıktan sonra, 1938-1941 yılları arasında Fransız mektebinde, Ankara Devlet Konservatuarı’nda, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde, Robert Koleji’nde, Ankara Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak bulundu.
Şiirlerini 1922 yılında yayınlamaya başlayan Necip Fazıl, 1925’de “Örümcek Ağı”nı, 1928’de ise şairler arasında “Kaldırımlar Şairi” lakabıyla iyice tanınmasına neden olan “Kaldırımlar”ı yayınladı. Dergilerdeki hikaye yazıları 1933 yılında “Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil” kitabıyla ortaya çıktı. “Tohum” 1935’de yazdığı ilk piyesidir. Necip Fazıl 1942 yılından itibaren yazarlığı bir yaşam tarzı edinmiştir.
Türkiye’de şu ana kadar en uzun yayın hayatına sahip olan aksiyoner, fikrî, edebî ve siyasi bir dergi olan “Büyük Doğu”yu Mayıs 1943’de çıkardı. Bu dergi basın ve yayın kanununa muhalefetten dolayı birçok defa kapatılmıştır.
1934 yılında Şeyh Abdulhakim Arvâsî’ye bağlanmasıyla hayata bakış açışı değişmiş ve yeni bir anlayış devrine girmiştir. Bu değişiklik fikir ve siyaset hayatına da yansımıştır. Kendini ahlâkî çöküşün, kargaşanın ve katı taklitçiliğin hakim olduğu bir sınıfta bulan Necip Fazıl, karşısında zamanın pozitivist seçkin kalemlerini ve idareciler sınıfını gördü. Türkiye’nin resmi hedefi batılılaşmaktı. Necip Fazıl ortaya çıkardığı tarihi hakikatlerle bazı mihraklar tarafından kötülenen Sultan Abdulhamid ve Vahidüddin gibi tarihi şahsiyetlerin itibarını sağlamıştır. Necip Fazıl, her yönüyle Tanzimat devrini eleştirmiştir. Necip Fazıl’ın en önemli çalışmalarından olan “İdeolocya Örgüsü” Doğu aleminin uyanışını sağlayacak fikirleri ihtiva eden bir eser olup, şimdiye kadar benzeri yazılmamıştır.
Milli Türk Talebe Birliği (MTT ) ve Türk Edebiyatı Vakfı, 1975 yılında Necip Fazıl’ın fikir ve edebiyat hayatının 50. yılı münasebetiyle büyük bir kutlama toplantısı düzenlemişti. Mayıs 1980 yılında katıldığım doğumunun 75. yıldönümü münasebetiyle yapılan törende, Ahmet Kabaklı başkanlığındaki Türk Edebiyatı Vakfı tarafından Üstad’a “Şairlerin Sultanı” unvanı verildi.
Necip Fazıl 1983 yılında vefat etti.
Necip Fazıl’ın Eserleri
Velûd bir kalemi olan Necip Fazıl’ın senaryo, anı, dinî, tarihî, edebî, fikrî eserleriyle makaleler, konferanslar ve mahkeme önünde kendini savunmak için yazdığı müdafaalar vardır. Burada fikrî ve edebî eserlerini takdimle yetiniyorum.
Şiirleri
Örümcek Ağı (1925), Kaldırımlar (1926), Ben ve Ötesi (1932), Sonsuzluk Kervanı (1955), Çile (1962), Esselam (1973).
Tiyatroları
Tohum (1935), Bir Adam Yaratmak (1938), Künye (1940), Sabır Taşı (1940), Para (1942), Parmaksız Salih (1949), Ahşap Konak (1965), Reis Bey (1946), Siyah Pelerinli Adam (1961), Yunus Emre (1969), Kanlı Sarık (1970), Sultan Abdulhamid (1969), İbrahim Edhem (1978), Mukaddes Emanet (1975). Sır (1946) ve Kumandan (1971) Büyük Doğu’da tefrika edildi, tamamlanmadı.
Hikayeleri
Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil (1933), Ruh Burkuntularından Hikayeler (1965), Hikayelerim (1970).
Romanları
Aynadaki Yalan (1980), Kafa Kağıdı (1984).
Fikrî Eserleri
Çerçeve (1940), İdeolocya Örgüsü (1959), Türkiye’nin Manzarası (1968), 1001 Çerçeve (1968-1969), Sosyalizm Komünizm ve İnsanlık (1969).
Necip Fazıl 1924-1983 arası on beş gazetede on yedi müstear isim kullanarak yazı yazmıştır.
Necip Fazıl’ın Tiyatrosu
Necip Fazıl, birçok sanat ve edebiyat dalında faaliyet göstermesine rağmen, sanatçıların kendi öz varlıklarının sırrına erdikleri yerin tiyatro olduğunu görerek tiyatroya büyük önem vermiştir. Tiyatrosunu cemiyet ve insan meselelerinden uzak tutmamıştır.
Necip Fazıl’ın tiyatrosunu mevzusu açısından başlıca beş bölüme ayırabiliriz:
1. Tarihi olaylar (Tohum, Künye, Kanlı Sarık)
2. Tarihi şahsiyetler (Sultan Abdulhamid, Yunus Emre)
3. Felsefî ve fikrî (Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, Siyah Pelerinli Adam)
4. Günlük sosyal olaylar (Para, Ahşap Konak, Parmaksız Salih, Mukaddes Emanet)
5. Anonim (Sabır Taşı)
“Tohum” piyesinde; İstiklal savaşında Avrupalılara karşı kazanılan zafer ve Maraş müdafaasından bahsedilir. “Künye”de ise; Osmanlı Devleti’nin 1904-1922 arası sosyal ve siyasi duraklamasıyla bir yüzbaşının ordudaki gençleri yönlendirmesi anlatılır. “Kanlı Sarık”ta Kars ahalisinin Ruslara karşı direnmesi, “Sultan Abdulhamid”de Sultan’ın hayatı ve fikirleri, “Yunus Emre” piyesinde meşhur Türk halk şairi Yunus tablolaştırılır.
“Bir Adam Yaratmak” piyesindeki olay, kendi telif ettiği piyeste yaşayan bir tiyatro yazarı çerçevesinde geçer. Ölüm fikri kahramanın içine öylesine yerleşir ki, bir varlık ve yokluk mücadelesine dönüşür, etrafında kendisine ulaşmaya çalışanlara rağmen delirmek üzeredir.
“Reis Bey” piyesinde katı kalpli bir hâkimin yaşamını ortaya koyar. Bir olay sonrası değişen hâkim, kendisini insanlara iyilik yapmaya adar.
“Siyah Pelerinli Adam”, iyilik ve kötülük arasındaki mücadelenin piyesidir. Genç şair maddî heveslere karşı mücadele verir.
“Para” piyesine gelince, burada paraya hırsı olanların ahlaksızlıkları, toplum ve fert bünyesinde ortaya çıkan kötü durumlara maddî hırsın neden olduğu, saadet, güven ve tatminin maddî değil, mânevî şeylerle elde edileceği anlatılır.
“Parmaksız Salih”de bir babanın oğlu için katlandığı fedakarlıklar işlenmiştir.
“Mukaddes Emanet”teyse cemiyet yapısındaki bozuklukları, bozulmaya sebep olan yabancı düşünceleri ve maddî inançları buluruz.
“Sabır Taşı” piyesi, konusunu, kötülüğün yenilgisinden ve genç bir kızın arzu ettiği şey uğruna sabretmesiyle iyiliğin zaferinden alır.
Necip Fazıl’ın Tiyatrosunda Şahsiyetler
Necip Fazıl’ın tiyatrosunda şahsiyetler üçe ayrılır:
1. “Bir Adam Yaratmak” piyesindeki Hüsrev gibi fikir ve işleriyle imanlı şahsiyetler.
2. “Bir Adam Yaratmak” piyesinin baş karakteri Hüsrev’e fikir ve anlayış açısından yakın şahsiyetler; Mansur ve Selma gibi.
3. Akrabaları, tanıdıkları, dostları dahi olsa onlardan çıkar sağlamayı yaşam felsefesi edinmiş, “Bir Adam Yaratmak”taki Dr. Nevzat ve gazete sahibi Şeref gibi faydacı, kötü ve maddeci şahıslar.
Necip Fazıl’ın Tiyatrosunda Fikir
Necip Fazıl’ın tiyatrosunda fikir hakkında söylenebilecek en önemli şey, yine onun çeşitli piyeslerinden çıkarılıp tercüme edilen şu cümlelerdir: “Muhakkak ki Allah mutlak hakikattir. İnsan idrakinin öz meselesi Allah’tır. İnsan ile hayvan arasındaki fark; maneviyata sarılmaktır. Hayat rüya gibidir ve sınırlıdır. Her problemin çözümü sabırla mümkün olur. İnsanı yüceliğe ve olgunluğa sevgi ulaştırır. İnsanın kadere meydan okumaya gücü yetmez. Kaderin anlamı hareketten geri kalmak değil, mümkün olan her şeyi yapmak ve işi Allah’a havale etmektir. Cemiyetin kanunlara, akla ve mantığa olduğu kadar vicdan, kalp ve duygulara da ihtiyacı vardır. Maddeye önem veren cemiyetlerin hayatı uzun sürmez. Veraset insan hayatında önemli bir rol oynar. Mazluma müşfik olduğumuz kadar zalime de şefkat göstermeliyiz. Çünkü rahmetten yoksundur ve bu hareketimiz duyguları ve şuuru uyandırır. Tarih yol göstericidir.
Bir Adam Yaratmak
İlk baskısı 1938 yılında çıkan “Bir Adam Yaratmak” Necip Fazıl’ın en önemli ve en meşhur piyeslerinden biridir. Aynı sene meşhur tiyatrocu Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye konulmuş ve iki sezon oynanmıştır. Eser, gerek seyredenler ve gerekse sanat ve edebiyat münekkidlerince büyük bir kabul görmüş, “Büyük bir sanat olayı” olarak nitelendirilmiştir. 1977 yılında Yücel Çakmaklı tarafından Türk televizyonuna uyarlanmıştır. Şimdiye kadar beş baskısı çıkmıştır.(1)
“Bir Adam Yaratmak” gazeteci Turgut’un piyesin kahramanı Hüsrev’le yaptığı mülakatla başlar. Piyes yazarı Hüsrev’in “Ölüm Korkusu” adlı oyunu yeni sahnelenmiştir. Gazetecinin üzerinde durduğu konu, oyunun yazarı Hüsrev’in piyesindeki olayı hayatından mı aldığıdır.
Turgut konuşmaya şöyle başlar: “Derler ki, bazı sanatçılar eserlerindeki birçok mevzuyu şahsî hayatlarından veya en azından gördükleri olaylardan çıkarırlar.”
Gazetecinin büyük oyun yazarı Hüsrev’e yönelttiği bu soru boşuna değildir. Çünkü sahneye konulan bu oyuna büyük önem vermektedir insanlar. “Ölüm Korkusu”nun kahramanı annesiyle birlikte, bahçesinde incir ağacı bulunan bir köşkte yaşamaktadır. Oyunun yazarı Hüsrev bir kaza neticesinde annesini öldürür. Kaza ispat edildiği için serbest bırakılıyor, fakat vicdan azabı günden güne beyninde derinleşiyor. Birden bire o zamana kadar hiç dikkat etmediği bir şey ilgisini çeker, babasının ölüm olayı. Babası kendisini incir ağacına asmıştır. Aklî dengesi gittikçe bozulur. Annesinin acısı onda mücerret bir ölüm korkusuna dönüşür.
Hüsrev’in piyesi baştan sona ölüm korkusuyla doludur. Bu korku onda öylesine sürükleyici oluyor ki, kendini tıpkı babası gibi köşkün bahçesindeki ağaca asıyor.
“Bir Adam Yaratmak”ın hikayesi bir iki ayrıntı dışında “Ölüm Korkusu”ndaki gibi.
Oyun yazarı Hüsrev annesiyle birlikte bahçesinde bir incir ağacı olan köşkte yaşamaktadır. Halasının kızı Selma onu çok sevmektedir. Bir kaza ile Selma’yı öldürür. Piyesteki olaylar, gelişmeler, sonuçtaki farklılık hariç, hep aynıdır. Hüsrev yazdığı oyundaki gibi kendini incir ağacına asamaz. Çünkü kendini asacağı ağaç annesi tarafından kestirilmiştir.
Oyunun son sahnesinde Hüsrev tedavi edilmek için akıl hastanesine götürülürken, annesi “evladım! Gitme, gitme” diye seslenir. Hüsrev şöyle karşılık verir: “Ne yapayım anne? Kestiniz incir ağacını!” Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” piyesi böyle biter. Görüldüğü gibi piyeste, oyun içinde oyun vardır. Ama aynı oyun, gazeteci Turgut’un üzerinde durduğu; kendi hayatını yazma iddiasının hiç de yabana atılamayacak bir oyun olduğunu doğrulayan bir eser “Bir Adam Yaratmak”. Fakat Hüsrev bu iddiayı kabul etmez.
“Bir Adam Yaratmak” piyesi verasetin rolünü ele alırken, fikrî yoksunluğu, kuru akılcılığı ve pozitivizmi reddetmektedir. Gücü ancak bilinen belirli şeylere yetebilen insanın aciz olduğu ve akla güvenmesinin mümkün olamayacağı, gerçek hakikat ve kudretin Allah’ta olduğu, insanın sanat, edebiyat faaliyeti ve icatlarıyla kendini ifadeye çalışsa da Allah’ın aciz, ölümlü bir yaratığı olduğu, Allah’ın bâki olduğu bizimse O’na döndürüleceğimiz anlatılmaktadır.
“Bir Adam Yaratmak” piyesi sanat ve edebiyat dünyasında büyük olay meydana getirmiştir. “Büyük bir sanat olayı” olarak nitelendirilmiş ve münekkidlerce yaratıcı gücünün üstünlüğü alkışlanmıştır.
Bir münekkid “Bir Adam Yaratmak” piyesi insanın ve aklın güçsüzlüğü fikrini tiyatroya, edebiyat ve sanata yerleştirmiştir” der.
Dipnotlar
* Necip Fazıl Kısakürek, Halk-u İnsan, Çeviren: Muhammed Harb, Kahire: Dârü’l-Hilâl [t.y.] 122 s. Kitaptaki önsöz yazısı.
** Prof. Dr. Muhammed Harb: Kahire Aynüşşems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Osmanlı ve Türk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ve Mısır Osmanlı Araştırma Merkezi Başkanı’dır. 1980 yılında İstanbul Üniversitesi ta¬rih bölümünden mezun oldu. Arap ülkelerinde çıkan bazı gazete ve dergilerde yazıları yayınlan¬maktadır. Osmanlı tarihi, Orta Asya ve Balkanlar hakkında kitapları yayınladı. Halen Bahreyn Üniversitesi Türk Tarihi Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam etmektedir. Eserleriyle Arap ülkelerinde dış güçlerce yerleştirilmiş Osmanlı aleyhtarlığını bertaraf etme konusunda büyük bir mesafe kat etmiştir.
Eserleri:
1. el-Bosna ve’l-Hersek Mine’l-Feth İle’l-Karise, Kahire: El-Merkezü’l-Mısri Li’d-Dirasa, 1993, 210 s.
2. el-Edebü’t-Türkiyyi’l-Hadis ve’l-Muasır, Kahire: el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-Amme li’l-Kitâb, 1975, 166 s.
3. I. Selim’in Suriye ve Mısır Seferi Hakkında İbn İyas’da Mevcut Haberlerin Selimnamelerle Mukayesesi (XVI. Asır Osmanlı-Memluklu Kaynakları Hakkında Bir Tetkik), 1980. XIV+167s., Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
4. el-İslâm fî Asya’l-Vüsta ve’l-Balkan, 2. baskı, Beyrut: Dârü’l-Beşairi’l-İslâmiyye, 1995, 229 s.
5. el-Müslimun fî Asya’l-Vüsta ve’l-Balkan, Kahire: Buhusü’l-Alemi’t-Türki, 1983, 399 s.
6. el-Osmaniyyun fi’t-Tarih ve’l-Hadare, Dımaşk: Dârü’l-Kalem, 1989. 456 s.
7. es-Salname ve Kütübü’l-Futuhi’l-Osmaniyye Ve Eseruha fî Kitâbe Tarihi’l-Halic ve’l-Cezireti’l-Arabiyye Medhal li-Dirase Tarihi’l-Bahreyn ve’l-Halici’l-Arabi, Mename: Câmiatü’l-Bahreyn, 2004. 104 s
8. Sultan Abdülhamid es-Sani, Dımaşk: Dârü’l-Kalem, 1990, 315 s.
Türkçe’ye Çevrilmiş Eserleri:
1. Tarihte ve medeniyette Osmanlılar, çev. Mustafa Özcan, İstanbul: Ark Kitapları, 2006. 367 s.
2. Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır Seferi, İstanbul : Yeni Asya Yayınları, 1986, 127 s.
1) Bu makale 1986’lı tarihlerde yazıldığı için o zamanki baskı adedini söylemektedir müellif; kitap şu anda 22. baskıya ulaşmıştır. (Ç)
(AYLIK, Eylül 2007, Sayı: 36)