BÜYÜK DOĞU’NUN DOĞUŞU
Necip Fazıl’la gündüzleri Meserret Kıraathanesinde, akşamları Kurtuluş’a saparken köşedeki Haylayf Pastanesi’nde buluşuyor, dergi için projeler hazırlıyorduk. Fakat Necip Fazıl bazen öyle isimler söylüyordu ki edebiyatla ilgisi yoktu. Bir gün heyecanla Haylayf’a geldi “İsmi buldum: Büyük Doğu… Bu isim büyük ve yeni bir dünyanın habercisi olacak, bunu bir resimle kutlayalım.” dedi. Şişli postanesinin üstünde bir fotoğrafçı vardı. Orada Büyük Doğu’nun doğuşunu tespit ve tesit ettik. (…) Onun içinde sevinç, benim içimde bir yığın sorun. Öyle sevinçliydi ki bir sanat dergisi için garip olan bu isim üzerinde tartışmak istemedim. Dünyada her şey aklıma gelirdi de Büyük Doğu’nun sonradan bir akım olacağı aklıma gelmezdi.
O gün benim için bir melogamani gösterisi anlamını taşıyan bu davranışın, bu davranışın gerisindeki sır perdesi meğerse geleceğe yönelik bir gerçeğin habercisi imiş.
Ben Necip Fazıl’ın içinden zengin, dışından anlamlı bir sanat dergisi çıkaracağını hayal ediyordum. Bir gün bana acele Meserret Oteli’ne gelmem için telefon etti. “Baş yazıyı yazdım, okuyayım.” dedi. Ben yazıyı şiir ve edebiyat alanında izlenecek bir program olarak hayal ediyordum. Karşıma mevcut politikayı ve iktidarı, bırakın eleştirmeyi topa tutan bir yazı çıktı. İstanbul’da örfi idare var, öyle şeyler söylüyor ki, insan onu aklından geçirmeye ürker. O gün Necip Fazıl Kısakürek’le yollarımız ayrıldı. O kavga adamı, ben düşün adamıyım. Aynı kulvarda koşmamız mümkün değildi. O düşünceyi eylemin bir motoru gibi görüyordu. ‘Kaldırım şairi’ perdeyi kendisiyle kapamıştı. Ne ben onu aradım, ne o beni. Ne ben ona darıldım, ne de o bana…
Nihayet aylarca süren bir hazırlıktan sonra, Babıâli’de bir ürküntü ve korku estiren bir havada Büyük Doğu 1943 yılında yayın hayatına girdi. Tam o sırada ben de Ahmet Emin Yalman tarafından haftada bir “Salı Konuşmaları” başlığı altında Vatan gazetesinde yazı yazmaya çağrılmıştım. Gazeteye gittim. Ahmet Emin Bey elime Büyük Doğu’nun ilk sayısını tutuşturdu. “Cahit Bey, Büyük Doğu çıktı. İsterseniz onunla başlayın” dedi. ‘Salı Konuşmaları’nın ilk yazısı “Mecmualara ve Büyük Doğu’ya Dair” başlığı altında -21/9/1943- çıktı. Yazı şöyle başlıyordu:
“Vatan gazetesinde haftada bir edebi konuşmalar yapmayı üzerime aldım. Ağır başlı mecmuaların bile işi politikaya döktüğü ve siyasi dedikoduların ortalığı tuttuğu bir zamanda siyasi bir gazetenin haftada bir de olsa böyle bir sütun ayırması takdire değer,” dedikten sonra mecmuaların kültür hayatımızdaki yerinin önemine işaret ettim, iyi ve ömürlü mecmualara olan özlemi şöyle dile getirdim:
“İyi ve ömürlü mecmualara olan ihtiyacımız ve hasretimiz dolayısıyla Necip Fazıl’ın Büyük Doğu adlı mecmuasını merakla bekliyorduk. Nihayet çıktı ve gördük, yalnız şunu söyleyeyim ki, bu mecmuanın çıkış tarihi ne kadar yeni ise de çıkma isteyiş tarihi çok eskidir. Üç sene önce Necip Fazıl bütün fikir ve sanat hayatında inkılâp yapacağını umduğu bir mecmuadan ve iddialı bir isimden bana bahsetmişti. Ona göre Büyük Doğu bir mecmua adı değil, bütün idealini kucaklayan mukaddes bir kapıya işaretti. Bundan dolayıdır ki duvar ilanlarından çok önce, beklenilen bir âyet gibi bu isim yazılarında sık sık geçmekte idi…”
CAHİT TANYOL – Kaçak Yayın, Ağustos 2004, S. 16.
( Hece Dergisi Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı’ndan iktibas edilmiştir. )