Site icon N-F-K.com

Fazıl Ahmed

FAZIL AHMED

Genç Şair Abdülhak Hâmid’le artık içli dışlıdır. Biri 20 küsurlarda, öbürü 80 küsurlarda, torun ve dede yerinde bu iki şair, aralarındaki müthiş iklim ve hava farklarına rağmen sarmaş – dolaş ve sık sık beraber bir dostluk çemberi içindedirler…
Cumhuriyetin Onuncu Yıl dönümü… Sabahın erken saatinde Harbiye’den Maçka’ya doğru yürüyen ve sokak şamatalarından kaçmayı Hâmid’in evine sığınmakta bulan Genç Şair, yolda bir “Cumhuriyet” gazetesi alıyor ve yürüyüşünü kesmeksizin gazeteye bir göz atıyor… Ne görse iyi?.. Birinci sahifede Fazıl Ahmed’in, kafiyeli, şiir olmak iddiasında bir yazısı… İnkılâbı metheden şairlik iddiacısı “Tevrat’ı yırttım, İncil’i yaktım, Kur’ânı attım!” gibi, (gibisi fazla, aynen böyle!) lâflar etmiyor mu?.. Genç Şair iliklerine kadar tiksintiyle doluyor, Abdülhak Hâmid’e kapağı atıyor ve karısiyle karşılıklı sabah kahvesini içen “Şairi-i Âzam”a rezaleti gösteriyor:
– Bakın siz, bir fikir adamında tecelli edebilecek, hiç bir vasıf bulamıyorum, ruh düşkünlüğü derecesine bakın!..
Hâmid ve Lüsyen, donmuş vaziyette… Tam o sırada kapı çalınıp da Fazıl Ahmed sökün etmiyor mu?..
Yılışık yılışık, Hâmid’le karısının ellerini öpüyor ve Genç Şair’e dönüyor, elini uzatıyor.
– Vay Genç Şair, burada mıydın?
– Ben sizin elinizi sıkmam!
– Sebep?..
– Nedir bu gazetede çıkan küfürnameniz?..
Fazıl Ahmed sırıtıyor, ellerini Genç Şair’in omuzlarına koyuyor ve harfi harfine, virgülüne ve noktasına kadar aynen şu cevabı veriyor:
“- AYOL, SEN O LÂFLARI SAMİMİ Mİ SANDIN?”
Genç Şairin bu noktada, Fazıl Ahmed’e özrünün suçundan daha çirkin olduğuna dair verdiği cevabı belirtmeye hacet yoktur. Ruhunda iffet ve halisiyetten tek zerre taşıyan herkes Fazıl Ahmed’in cevabındaki felâket derecesini takdir eder.

( Bâbıâli’den )

Exit mobile version