YAVUZ BÜLENT BAKİLER’DEN BİR HATIRA
1969 yılında ben Sivas’ta avukatlık yaparken, öğrendim ki Necip Fazıl merhum Malatya’ya bir konferans vermek üzere gelmiştir. İki arkadaşımla birlikte burdan bir arabaya atladık ve Malatya’ya gittik. Malatya’da Necip Fazıl Kısakürek’i Malatya’nın fikir dünyasının önde gelen isimlerinden birisi olan Sait Çekmegil’in bahçesinde gördüm.
O bahçeye girdiğim zaman merhum bir kayısı ağacına yaslanmıştı, düşünmekteydi veya uyumaktaydı.
Sait Çekmegil beni tam Necip Fazıl’ın karşısına oturttu. Bir-iki kişi, cami cemaatinden bir-iki kişi tasavvuf konusunda münakaşa halindeydiler. Necip Fazıl birdenbire gözlerini açtı ve onları ikaz etti:
-Susun, dedi, susun. Bir binbaşının bulunduğu yerde onbaşılara söz düşmez, dedi.
Necip Fazıl, daima kendisini herkesten birkaç adım önde gören bir mütefekkir şairimizdi. Ona layıktı da. Sustular. Sonra Necip Fazıl karşısında beni görünce yüzüme, sen kimsin, der gibi baktı. Sait Çekmegil dedi ki:
-Efendim, Yavuz Bülent Bakiler arkadaşımız Sivas’tan sizi dinlemek için Malatya’ya geldiler. Öyle söyleyince hiç unutamadığım bir hadise, yüzüme tokat gibi indi. Dedi ki Necip Fazıl:
-Sivas’a kırgınım ben, dedi, küskünüm ben Sivas’a.
Biraz hakimâne bir edayla konuşurdu.
-Niçin efendim. Dedim.
-Çünkü, dedi, bu Adilcevaz ilçesinden, Van’dan, Bitlis’ten, Hakkari’den bana davetler geliyor, gidiyorum oralarda konuşuyorum, ama bu Sivas, Anadolu’nun en kadim şehirlerinden, en eski şehirlerinden birisi. Bugüne kadar bana Sivas’tan bir tek davet vâki olmadı, bu ne biçim şehir, dedi. Öyle söyleyince ben:
-Efendim, Sivas bir göl şehirdir de sizi ondan bugüne kadar davet etmekte ihmalkâr davranmıştır, dedim.
-Ne demek o göl şehir, dedi.
-Yani efendim bir göl ne kadar durgunsa, hareketsizse ve sessizse maalesef, maalesef, maalesef Sivas da öylesine duygun, sessiz ve hareketsiz bir şehir. Dikkat buyurursanız efendim, dedim, Sivas kelimesinin başındaki ve sonundaki o ‘S’ harfleri bile insana adeta sessiz olmayı telkin ediyor. Sivas’ın telaffuzunda bile bir sessizlik var. Ama biz bugün o göl şehrin ortasına küçücük bir çakıl taşı fırlatıp attık, orada bir dalgalanma meydana geldi. Bu dalgalar yavaş yavaş büyüyerek kıyıya doğru gelişmeye başladı. Sizi davet edeceğiz Sivas’a, geleceksiniz ve konuşacaksınız. İnanıyorum ki o dalgaların boyları daha da yükselecek.
Necip Fazıl’ın yüzündeki öfke çizgileri birdenbire siliniverdi ve bana dedi ki:
-Siz bizim sanatkâr bir arkadaşımızsınız.
-Efendim benim eğer bir sanatkâr özelliğim varsa, bunu tamamen size borçluyum. Çünkü ben 10 yaşımdan itibaren sizi okuyorum, dedim.
Çok yakın oturuyorduk birbirimize. Elleriyle diz kapaklarımı tuttu, sıktı ve dedi ki ömrümde hiç unutamayacağım bir iltifattı:
-Sen bana oğlum Mehmet’ten daha yakınsın, dedi.
Bunu anlatışımın bir sebebi var, Sivas gerçekten bir göl şehir, Sivas telaffuzunda bile sessizliği emreden bir şehir. … …