Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

buyukdogu

Sivil
  • Content Count

    1,056
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    45

Posts posted by buyukdogu


  1. Vakıf kardaşım eklemiş, sağolsun.

     

    Fakat bu anketlerin bir neticesi/ciddiyeti oluyor mu? Yani bakıyoruz: Dünyanın en güzel başkenti anketi var, İstanbul Paris'le yarışıyor. Milli Takım Rusya'yla başa baş gidiyor, Avrupa Şampiyonası anketine hücum edelim, Tayyip Erdoğan Ortadoğu'nun en sevilen lideri durumunda mı gibi sorular.

     

    Niyeyse hep Türkiye ve Türkiye'ye özgü anketler yapılıyor !? Cidden bunlar gerçek midir, ya da bu anketlerin amacı ve sonucu nedir ? Bunu Vakıf kardeşimin açtığı konudan sebeb değil, her zaman vuku bulmasından dolayı dile getirmek istedim.

     

    Bu anketler, bir tür nabız ölçme/hassasiyet değerlendirme gibi geliyor bana; yani bakalım Türkiye'den nasıl bir tepki gelecek, oy kullanımında ani bir yükseliş mi olacak gibi niyetlerle, el ovuşturuyor bence malum basın-yayın kuruluşları. (msnbc, cnn, bbc v.b.)

     

    Bilmem, katılır mısınız?

     

    Not: Tabi, bu arada oyumuzu da kullandık smile.gif


  2. Hayrettin Hoca fena bir insan değildir, benim bildiğim ve gördüğüm. İlahiyaçı gibi ilahiyatçı derler onun için. İlahiyat'ın esas görevi, Kur'an kursları, İmam-Hatip'ler ve başörtü gibi konularda görüşlerini okurum/okumuşumdur. En azından bunların hepsine ''eyvallah'' diyebilirim.

     

    Hepimiz gördük ve görüyoruz: İlahiyatçı denilen bazı zevatların Kur'an kursu, başörtüsü vs. gibi mevzularda nasıl yoldan çıktığını ve kimlere hizmet ettiğini. Neyse, ben bir müslüman olarak hüsn-ü zan yaparım, yapmaya çalışırım. İşin yorumu, kıyası başka şeydir.

     

    Hoca'ya Efgani'ci, Teymiyye'ci demek te biraz ağır/yakışıksız olur şahsımca.


  3. İrtica kalmadı, Osmanlı verelim mi?

    "Provokasyon" dediğimiz "içerdenmiş gibi" yapılan eylem veya söylenen sözdür. Bir miktar inandırıcılığı olmalıdır ki işe yarasın; yani tahriklere yol açsın. Salı günü Kadıköy'de açılan pankart provokasyon değil, en fazla bir protesto olabilir.

    "Son Osmanlı padişahı I. Recep Tayyip Erdoğan" sözünü, biraz ironi karıştırarak protestosunu dile getirmek isteyen bir CHP'li veya bilemediniz bir "Ergenekon yakını" pankarta yazıp açabilir.

    Açılan pankartı bir "padişahlık özlemi" olarak takdim eden Cüneyt Ülsever'in yürüttüğü muhakemenin çuvalladığı yer, işin arkasındaki sakatlığı da gösteriyor. "1. Erdoğan'dan bahsediyor" diyor Ülsever ve bir istidlalde bulunuyor. "Demek ki 2. Erdoğan, belki de 3. Erdoğan dönemleri de yaşıyacağız." Basit bir tarih bilgisi: 36 Osmanlı padişahı içinde (diğer bütün monarşilerde olduğu gibi) aynı ismi taşıyanlar, isminin sonuna "evvel, sani, salis" (Biz bunu "I., II., III." şekline çevirdik) koyarak tefrik edilir. "I. Mahmud ve II. Mahmud" vardır; ama "I. Orhan" yoktur. Sultan Mahmud'a, ancak ikincisi tahta geçtikten sonra "I. Mahmud" denmeye başlanır. Demek ki "I. Erdoğan" lafını birileri ancak kinayede bulunmak ve aklınca aşağılamak için kullanabilir.

    Bu düşük pankarta, mal bulmuş Mağribî gibi yapışan köşe yazarlarının çokluğu, yeni bir arayışın işareti olmalı. Bir arayışın veya tükenişin işareti. Siyasete müdahale aracı olarak geçmişte sürekli kaynatılan irtica kazanının ateşi söndü. Şimdi bir "Osmanlı tehdidi" pişiriliyor. Davos sonrası Ortadoğu coğrafyasında sıkça dile getirilen "Osmanlı özlemi", bu tehdidin ilham kaynağı oldu. Bir Amerikan düşünce kuruluşunun 2040 gibi yakın bir gelecek için yayınladığı, Osmanlı haritasına benzer Türkiye haritası "Osmanlı tehdidi" arayışının somut karşılığı olmalı. Stratfor'un başkanı George Friedman'ın Osmanlı'nın geri dönüşünü ifade etmek için söylediği "Osmanlı topraklarına hakim olup valiler atayacaksınız" sözü, tehdit peşinde koşanların ilgi menziline, sadece "otokrasiye geri dönüş" olarak girebilir. Pişirilen "Osmanlı tehdidi" rakiplerimizin önümüze koyduğu bir imparatorluk vizyonu değil salt bir padişahlık özleminden ibaret.

    Dervişin fikri neyse zikri de o. Maliye ile Doğan Grubu arasında bir vergi tahsili meselesi var. Doğan Grubu, birçok alanda olduğu gibi medya alanında da sözü geçen bir holding. Bir işadamının vergi ihtilafından basın özgürlüğü sorunu, oradan da bu özgürlüğü baskı altına alan padişahlık özlemi çıkıyor. O kadar kalem ehli, bölgemizdeki gelişmeleri bir kenara bırakıp, bu vergi meselesini "Osmanlı tehdidi"ne dönüştürüyor.

    Osmanlı vizyonunu, vergi tahsilatından basın özgürlüğüne oradan da basit bir "padişahlık özlemi"ne indirgeyenlere, 1876'da Devlet-i Alîye'nin anayasalı-parlamenter yönetime geçtiğini hatırlatmamız lâzım. 1839'dan o güne kadar da ülkeyi sadece diplomat paşalar yönetmişti. Çok partili parlamenter rejime geçilen II. Meşrutiyet döneminde ise padişahların esamesi bile okunmuyordu. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçerken zaten ortadan kalkmış olan "otokrasi"yi hatırlamanın hiçbir anlamı yok.

    İrtica tehdidi sahte bir tehdit idi. Demokratik iktidarlar üzerinde asker-sivil seçkin-azınlık vesayetini sürdürmek için icat edilmişti. Halkın çoğunluğu Cumhuriyet'e ve laikliğe muhalif gericilerdi. Onlar da irticayı iktidara taşıyordu. Beyni aydınlık kalem sahipleri ile elinde silah olanlar bir araya gelince irtica tehdidi frenleniyor, bu arada patronların vergi sorunları da çözülüyordu. Şimdi de bir otokrasi ve oradan çıkan medya üzerinde sansür özleminden ibaret olan "Osmanlı tehdidi" var. Her iki tehdit de, dar bir seçkin azınlığın saltanatına karşı halkın çoğunluğundan kaynaklanıyor.

    İşe yarar mı? Yani, patronların vergi sorunlarını çözer mi? Bu sefer biraz zor. Ama, bu tehdidin dillendirilmesi, irtica tehdidinden farklı olarak uzun bir tarihe ve tabii geleceğe dönüş için vesile de olabilir. Oktay Ekşi'nin dünkü Hürriyet'te bu minval üzre kaleme aldığı yazının her satırının tashihe muhtaç olması gibi.

    Osmanlı tehdidi mi? Buyrun. Osmanlı'ya dair neler biliyorsunuz, hiç olmazsa onu görelim.

    Mümtaz'er TÜRKÖNE

    05.03.2009-Zaman


  4. Bazen diyorum ki kendi hendime: Edison, Pastör, Flemini, Paskal, Arşimet vs. gibi bilim adamlarının yaptıkları ortada. Yaratılmışların en şereflisi olan insanoğlunun hayatını kolaylaştırmışlar, eserleriyle/çalışmalarıyla insanlığa hizmet sunmuşlar. Yani bunun, bizim dinimizdeki yeri çok önemlidir ve ecri fazladır.

     

    Lakin, bu insanların gemiye binmemeleri geliyor aklıma ve üzülüyorum elbette. Çalışmışlar, aklı en güzel şekilde kullanmışlar, hatta çoğunun dini inancıda bütün. Bir de İslam'la şereflenmiş olsalardı !?

     

    Mevlam herkese hidayet eylesin. (Hidayete vesile olanlarında, emeğini zayi eylemesin inşallah)


  5. Mücahit Aktepe'nin bu kadar tahrikkar, saldırgan ve hakarete varan ifadeler kullanmasını nedense anlayamadım !?

     

    Adına yakışır/yakışan gibi konuş kardaşım, biz de eyvallah diyelim.

     

    Fethullah Gülen'i, hareketini ve mensublarını eleştir, kız, yer ama; mevzuyu alakasız bir yerlerle ilintilendirme.

    Şimdi sen tutmuşsun 12 Eylül tertibini, ülkücüleri ve ülkücülerin neler yaptıklarını koymuşsun ortaya. Önce kafamızda 12 Eylül'ün ne olup olmadığı, ülkücülerin bu aşağılık tertipte nasıl kullanıldığını (samimi vatanseverlikleri yüzünden) ve bu durumun kime ne kazandırdığını muhasebe etmeliyiz ki, ondan sonra değişik konulara girelim.

     

    Bırak kardaşım, hakikaten bırak. Halis ve karşılıksız aksiyonları yüzünden toprağa düşürülmüş insanları, böyle ulu orta ve alakası olmayan bir konuya dahil etme. Onların aksiyon anlayışıyla, şu anda ki bazılarının aksiyon anlayışı arasında epey fark var. Bunu hepimiz iyi biliyoruz.

     

    Kerimov'un yaptığı sadece bir örnektir, daha nice nice şeyler oluyor oralarda. Azerbaycan'ın (şimdi de Kırgızistan başlamış) başörtüsü yasağı, dini cemaatlere baskı vs. vs. Gel Kazakistan'a; Rusya'nın ağır bir ekonomik/siyasal etkisi ve uzantıları, hadi geçelim Çeçenya'ya; işbirlikçi Kadirov'un direnen Çeçen'lere ve onlara destek olanlara yaptığı oyunlar, planlar, tezgahlar.

     

    Bak kaç Çeçen öldürüldü İstanbul'da. Yani oralar karışık, hem de çok. Biraz genel ve gerçekci okumak lazım bu durumu.

     

    Haksız mıyım !?

    ...

     

    ALİ


  6. Geriye bir şey kalmadı ki !? Zaten herşeyde, her üründe öyle ya da böyle parasal temasları var. Yüzde yüz olsada var, yüzde bir olsada var. Sanmayalım ki İsrail'e ait olduğunu bildiğimiz ürünlerle iş bitiyor. Yerli malı dediğimiz, burada üretiliyor, buraya ait dediğimiz bir çok ürünün getirisinden de fayda sağlıyor israil terör devleti.

     

    Çünkü onlar sürüm üzerinden değil; işleyen sistem üzerinden para kazanırlar. Yani onların kurduğu düzen devir-daim tekniğiyle çalışan tesisler gibidir.

     

    Bize düşen üretmek, birlik ve dirliğimizi sağlamak, maddi-manevi değerleri iyiden iyiye tatbik etmektir. Yoksa israil terör devletinin mali anlamda çökeceği falan yok. Bu biraz ütopik olur, yanlış anlamayın ama?

     

    Son olarak: Bir genelge yayımlanmış sanırım tüm okullara; boykot (israil'i) gibi durumlara karşı gereken tedbirlerin alınmasıyla alakalı olarak. Sebebi ise: ülkenin ivme kazanan ekonomik iyileşmesinin sekteye uğramaması imiş.

     

    Bre kardeşim; bu ivmeyi savunma (silah, uçak, helikopter vs.) ihalelerine milyarca doları harcarken niye düşünmüyorsunuz, yoksa o giderler bizim Hazine'den çıkmıyor mu !?


  7. Evet, sessizliği ve sinsiliği bizleri hapseden/hapsetmiş bir yangın var. Yanıyoruz, yanarken de hala yanmayı istiyoruz. Çünkü ne kalbimize, ne de dilimize sahip çıkıyoruz/sahip oluyoruz.

     

    Her gün insan eti yemek için sabahın ilk ışıklarını bekliyoruz, ilk selam verdiğimiz kişiden başlayıp, akşam oluncaya dek sadece ve sadece konuşuyoruz. Konuşmayı erdem sayıyoruz !?

     

    Zinadan daha ağır bir suça iştirak edenlerden olmamak mücadelesi ve temennisiyle.

     

    Güzel bir Senai Demirci yazısıydı daüssıla kardeşim, eklediğin için sağolasın.

    ...

     

    ALİ


  8. Yazdıklarıma 'karalama' diyorum hep ve bundan sonrada karalama diyeceğim sanırım Ü.Y kardeşim. Kim bilir, belkide olması gereken budur? Başım ağrır, gözlerim bir noktaya dikilir ve susasım gelir çoğu zaman !? Fakat, buda iyi gelmiyor normal insan bünyesine.

     

    Beklemek zor olduğu kadar, ümitte verir insana. En azından bir kaç ihtimal. Ben varlığını ve yokluğunu bilmediğim/tariflendiremediğim/isimlendiremediğim birini bekliyorum sanki ?

     

    Ne bileyim? Beklediğimi sanıyorum ve yanılıyorumdur belki de. Herşey yazgı, herşey kurguludur hayatta. Ne olursa olsun, neye benzerse benzersin; beklemek başka bir şey, bir şeyden de öte bir şey.

     

    Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. (Biz de buna inanmıyor muyuz?)


  9. Her zaman derim; meselenin teknik kısmını hiç anlamam ve pekte haz etmem :) Lakin her türlü yorum ve düşünce belirtirim.

     

    ''7'DEN 77'YE (yetmiş yediye olur mu ?) ÜSTADI OKUMAK VE ANLAMAK İSTEYENLERİN BULUŞTUĞU ADRES'' yerine,

     

    ''7'den 77'e ÜSTAD'I ANLAMAK'' İÇİN yazıp, altına da www.n-f-k.com adresi eklenebilir. Zaten anlamak isteyen/isteyenler siteye girip okuyacaklardır inşallah.

     

    Sadece bir öneri :)


  10. Evet, SİDOMA kardeşim. Şikayetin, öfken ve temennin için eyvallah. Hangi gazeteydi bilmiyorum, gözüme ilişmişti.

     

    Okan Bayülgen'in şöyle bir yorumu vardı: Şimdi beni tefe koyup çalacaklar ama, sevgililer günü tam bir salaklıktır. Avrupa'lıların her türlü salaklığını almak zorunda mıyız?

     

    Benim de aklıma bunu aktarmak geldi, Okan Bayülgen'le pek anlaşamasam da !?


  11. Toplumda anlaşmazlık/bilinmemezlik konusudur bu mesele? Aslında belli ve nizamidir ama, yinede bilgi eksikliği yaşıyoruz.

     

    Cuma namazının farzı iki rekattır, ilk dört sünneti ve son dört sünneti vardır. Burası katidir. Lakin bazıları dört sünnetle farzı, bazıları sekiz sünnetle farzı, bazısı bu on rekatın haricinde 4+4+2 (yanılmıyorsam) kılıyor.

     

    Bu değişikliğin/ya da Cuma namazı mutabakatının sağlanmama sebebi nedir diye sormak ihtiyacı hissetim? Affola ama, Cuma'yı kıldıktan sonraki rekatları neden kıldığını bilmeyen kişiler var?

     

    Yoksa bir gelenek/alışkanlık haline mi gelmiş?


  12. Bilmemiz ve anlamaya çalışmamız için özel çabaya gerek yok !? Zaten bildiriyor ve anlatıyorlar kendilerini. Bir zihniyet var ülkede, hatta zihniyetsizler diyelim muhal farz.

     

    Kendi kangrenliklerini ve başlarını duvarlara vurmalarını marifet saymak. Halbuki marifet değil, z(i)ilettir bu. Tabi başlarını duvara vurmak dedikse, divanelikten değil hani (divane doğru yoldadır); Bize hakkı söyletmeyin ve hakikatı göstermeyin diyedir hep baş vurmalar. Hak söylendikçe, hakikat gösterildikçe kızgın boğalar gibidir bunlar. Başlarlar bir asırlık masala.

     

    Denilecek çok şey var, çok. Ancak bu düşüyor nasiplerine. Gerisi düşünce ve söz israfı.


  13. Bakıyorum, hatta bakmakla kalmıyorum sitede son zamanlarda fikri yoğunluktan ziyade, şahıslar üzerine analiz teknikleri geliştiriliyor. Gerek merhum Akif meselesinde -ki konu kapatıldı-, gereksede Üstad'ın, başka şahıslarla bağlantısı var mıydı, araları nasıldı, tabiri caizse niye birbirlerinden çok bahsetmemişler gibi sorular ve sorulara cevap vermeler vs.

     

    Buna tepki vermek, veya gereksiz yere polemiğe girmek istemiyorum. Çünkü gereksizlikten ve polemikten başka yapacak işlerimiz olduğu kanısındayım. Şimdi böyle dedim mi "meseleyi örtücü tavır" oluyormuş ! He gardaşım he örtücü tavır bu, doğrudur.

     

    Ne bekliyoruz ki? Ya da ne beklemeliyiz ki? Bediüzzaman Hz.leri Üstad'la bir ya da iki defa yüz yüze görüşmüştür ve ona karşı şahsi muhabbetlerini, belki de temennilerini dile getirmiştir.

     

    Üstad'ta bir kaç eserinde (Son devrin din mazlumları gibi) Bediüzzaman Hz.lerinden bahsetmiş, ona hakettiği kıymeti ve mazlumluk payesini vermiştir. Onu, zulme karşı bir ses ve dava adamı olarak görmüştür.

     

    Netice itibariyle alanları, mücadele metotları ve fikir telakkileri (pratikte) farklıdır ve bu farklılıkta kaçınılmazdır. Şimdi birbirlerinden niye pek bahsetmemişler, kaç defa görüşmüşler, neler konuşmuşlara gelirsek bir şey elde edemeyiz.

     

    Gerçek şudur: Allah (c.c) ikisinden de binlerce kez razı olsun ve ikisinede sonsuz rahmet eylesin. Onların ruh ve fikir dünyalarından beslenmek/solumak/istifade etmek durumundayız, başka da bir şey değil.

     

    Muhabbetle.


  14. -Sır Sancısı-

    Mesafeler midir bizleri yalnızlaştıran? Yoksa yazgımızla, yalnızlığımızı tutmak mıdır avuçlarımızda? Biliyorum aslında, belkide bilmek istiyorum öteleri ve gerileri: Biz değiliz bu; bir gölge ve onunda gölgesi.

     

    Bütün oluşların sırrına başeğiş, bütün başeğişlerin sorgusuzluğu/sualsizliği, bütün sebeblerin hakikatıdır hayat (!)

    • Like 3

  15. Reyhan kardeşim, iyi niyetinizden asla şüphem yoktur. Lakin; yinede merhum Akif'i reformcu adledemem/adletmem. Hatası/eksiği yoktur demiyorum kesinlikle, vardır çünkü beşerdir..

     

    Bu konuyla alakalı son cevabımdır, çünkü başa döneceğiz ve bizlere faydası olmayacak. Yinede konuya olan ilginizi ve çabanızı takdir ettim.

    ...


  16. Amiyane bir tabirle ''Kur'an dan ilham almak'' sözü neden hadisleri ve içtihadları göz ardı etmek olsun ki? Merkeze Furkan'ul Beyan'ı koymak ve ondan esinlenmek reformculuğun bir emaresi midir?

     

    Aslında ciddi anlamda bu konulara girmek istemiyorum ama; söylenen sözle, neye niyet edildiğini de tam olarak analiz edemiyoruz diyebilirim.

     

    Hayatının her evresinde Efendimizi (şiirlerinde, naatlarında, hutbelerinde) zikretmiş, onu mevzu bahis etmiş bir Akif'ten bahsediyoruz sevgili arkadaşlar, değil mi? Yani Peygamber Şairi diye anılan birisinden.

    ...

×
×
  • Create New...