Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Çelebi Mehmet

Üye
  • Content Count

    46
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Çelebi Mehmet


  1. Yani evet bir insanı küçük görmek nihayetinde yakışıksız bir durum

     

    ben seni küçük görmedim çok çalışman gerektigini vurguladım.

     

    Sümsük dediğin adamın haddizatında çok iyi bir iş bitirici olabileceği hakikatini o lahza muhayyilesi kaldırmıyor insanın ya da ajanın

     

    ona ben degil sen sümsük dedin.Eger sümsük biri degilse özür dilemen lazım birinin arkasından konuşmak çok yaıp şey.Öyle ani bir kararlar alırsan notları daha çoktırırsın sümsüklere.

     

    sümsük denilen insanlarda ki gizli potansiyele de dikkat çekmek isterim.Bazılarının potansiyeli inkar edilemeyecek ölçüde fazladır.Bir ajana pabucu ters giyderecek ölçüde olanları dahi vardır

     

    Benim bilgidigim boş beleş işe yaramayan insanlara sümsük denir.Onlarda potansiyel aranmaz yani.Oradaki ''bir ajana'' degil bana olması lazımdı:)

     

    Ajansal kriterlerimin her meseleyi daha teferruatlı incelemesi gerektiğine kani oldum ne yalan söyleyim

     

    Ajansın ve bunu yeni ögreniyorsun aferim sana

     

    Uzun lafın kısası; harbiden zor iş ajanlık

     

    Kanaatimce 8 satırlık yazıdan tek dogru cvp sana bişey söyleyeyim çok çalışman gerekiyor çokkkk.yada bu işi bir bilenden ögrenmen lazım :)


  2. Sevgili Dervişim, zaman nedir zaman?

     

    ewet sevgili Derviş'i cevap ver kızdırma Vakif abimizi :)

     

     

    ''Deli Dervişler Topluluğu Başkanı'' nasıl oldunuz?

     

    Bu soruyu ben cevaplasam kabul edersin heralde.Derviş'e hiç akıllı insan denk gelmediki Akıllı DErvişler Topluluğuna başkan olsun.Mecburiyetten delilerle ugraşmak zorunda.

     

    Kendinize deli sıfatını neye istidaneden uygun gördünüz

     

    Uygun görmüyor zaten delidir :)))


  3. Ölüm Güzel Şey

     

     

    Tarih 24 Mayıs 2083. Dünya'yı bir heyecan sarmış durumda. Bu büyük buluşmaya yalnızca saatler var. Yarın 25 Mayıs olacak ve büyük olay o gün gerçekleşecek. Koşturanlar, hazırlananlar, bilim adamlarının son hazırlıkları, Türk ve İslam Dünyası'nın o tarif edilemez heyecanı, Edebiyat Dünyası'nın müthiş bekleyişi. En büyük heyecanda İstanbul ve Sakarya illerinde gerçekleşmekte. Büyük Doğu kurulmuş vaziyette. Tek eksikleri fikir babalarının, müthiş bir şekilde ilerlemiş teknoloji sayesinde Fazıl Üstat'ın genlerinden ve uzayda hiçbir şeyin kaybolmadığını, her bilginin saklı kaldığını ve bu bilgilerin karmaşık problemlerle tekrardan bambaşka bir insanın zihnine yerleştirilebileceği bulgusundan sonra O'na yeniden kavuşma olanağıyla bu eksikleri giderilecek.

     

     

    Kısa bir süre önce Büyük Doğu sınırlarındaki turunu tamamlayan Çelebi Mehmet, İstanbul'a 25 Nisan'da dönmüştü. Onu bambaşka bir heyecan sarmıştı. Bu gezisinin önemli bir sebebi vardı çünkü. Necip Fazıl'a gönül verenlerin hepsi İstanbul'da olamayacaktı ve bu büyük olaya Görsel Medya ile tanık olabileceklerdi. Merkezlerdeki gönüldaşların liderleri, bütün gönüldaşlarından bu büyük olaydan sonra ona iletecekleri hediyeleri, mesajları Çelebi Mehmet sayesinde ulaştıracaklardı. Çelebi Mehmet'in yükü ağırdı ve bunun üstesinden nasıl gelebileceğini tam kestirememiş durumdaydı. Ciltlerce mesaj, yüzlerce çanta hediye... Bunları nasıl o Üstat'a tek tek anlatabilir, o hediyeleri nasıl tek tek sunabilirdi ki? Mutlaka bir yolunu bulmalıydı. Eğer bulamazsa bu yük ile daha fazla yaşayabileceğini sanmıyordu. Yerleştiği otelde bu sıkıntıları bir kenara attı 24 Mayıs'ta ve dinlenmeye çekildi.

     

     

    Taksim'de Kurulan BD Teknoloji Merkezi'nde bütün hazırlıklar tamamlanmak üzereydi. Bilim Adamlarının yapabilecekleri fazlaca birşey kalmamış, sadece tarihi bekliyorlardı. Her şey tekrar tekrar gözden geçirildi fakat herhangi bir problem göremiyorlardı. Meydan'da kurulmuş dev vizyonlarla Üstat'ın ilk konuşması halka canlı olarak 3 boyutlu bir şekilde gösterilecek halde hazır.

     

     

    Beklenen an geldi. Protokoldekiler yerlerini aldı. İçlerinde dikkat çeken kişilerde yok değil. Üstat'a gönül vermiş kişilerden oluşmaktaydı hepside. Ama en dikkat çeken isimler O'nun ismini, fikrini 2005 li yıllarda yaşatan N-F-K.com ve Necipfazil.com site sakinleriydi. Onlardaki heyecan tarif edilemez boyuttaydı. Çelebi Mehmet'te bu olaya ilk elden şahit olabilecek kişi konumunda, içerde -bilim adamlarının yanında- hazır vaziyette beklemekteydi.

     

     

    Meydan da ve evlerinde halk sabırsızlıkla o ilk konuşma anını bekliyorlardı. Saat sabahın 9.10'u ve Üstat'ın yeniden doğuşunun gerçekleşmesine sadece dakikalar var. Tam 9.30 da bu olay gerçekleşecek ve öngörülen tamamen kendine gelme süresi 3 saat sonra, yani tam 12.30 da halka ilk konuşmasını yapabilecek. Konuşma yapılmadan, yeniden doğuş anı halka gösterilmeyecekti. İçeriye hiçbir şekilde hiçbir kayıt cihazı getirilmemişti. Kayıt cihazlarının yaydıkları radyo dalgaları istenmeyen bir probleme sebep olabilirdi çünkü. Artık yeniden doğuş gerçekleşmeye başladı. Cam Fanusun arkasında, Üstat'ın genleriyle kendi genleri değiştirilmiş ve Üstat'ın uzaydan toplanmış hafıza bilgileri ile kendi hafıza bilgilerinin değiştirildiği kişi olan, Necip Fazıl Kısakürek'e canı gönülden bağlı İhsan'da ilk kıpırdamalar başlamıştı bile. Vücudunu tamamen saran yapışkan sıvıdan kollarını oynattığı görülebiliyordu. Kalp atışlarında normale dönmek üzereyken derhal sıvı boşaltma ve içeriye oksijen verilme işlemi başlatıldı. Sıvı tamamen boşalmamıştı ki ince bir iniltiyle birlikte gözlerini tekrardan açmıştı Üstat. Kim bilir neler hissediyordu, neler düşünüyordu? Bunu ancak o anlatabilirdi. Saatler artık 9.30'du ve bu büyük olay başarıyla gerçekleşmişti.

     

     

    Derhal Üstat o cam fanustan çıkartıldı. Gerekli kontroller hızlı ve dikkatli bir şekilde yapıldı. Hiçbir problem görünmüyordu. Fakat Üstat'ın ağzından henüz tek kelime çıkmamıştı. Boş gözlerle etrafa ve ona yapılanlara bakıyordu. Baktı, baktı... Dinlenme odasına aldılar onu. Yanında bir kişi bulunabilecekti. O şanslı kişiyi de Çelebi Mehmet olarak belirlediler. Üstat'ın yanı başında, gözlerini bir saniye bile ayırmadan ona bakıyordu ve ağzından çıkabilecek ilk kelimeleri heyecanla bekliyordu. Saatler ilerliyor, Necip Fazıl'da hâla herhangi bir ağız hareketi olmuyordu. Milyonlarca insan heyecanla Üstat'ın ilk konuşmasını bekliyorlardı fakat olmuyordu işte.

     

     

    Nihayet saatler 12.10 olmuştu. Çelebi Mehmet artık daha fazla dayanamadı ve ilk cümlelerin kendi ağzından çıkartmaya karar verdi. O cümleler şunlardı:

     

     

    "Üstat'ım hoş geldiniz, kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Ben Çelebi Mehmet, size gönül vermiş milyonlarca insandan sadece birisiyim. Lütfen birkaç kelam edin" diyebildi.

     

     

    Üstat, sağ başucundan gelen sese, kafasını yavaşça o yöne çevirerek ve gözlerini aralayarak tepki verebildi. "Aleyküm Selam Çelebi" Aman Allah'ım ilk sözler nihayet ağzından çıkabilmişti. Bu müthiş bir heyecana sebep oldu Çelebi Mehmet'te. Kalbinin sıkıştığını, renginin attığını ve boğazının düğümlendiğini hissedebilmişti ancak. Hiçbir şey düşünemez olmuştu bir anlığına da olsa. Ama hemen kendini toparlamalıydı ve o da öyle yaptı.

     

     

    "Hoş geldiniz efendim" diyerek Üstat'ın selamına karşılık verdi ve devam etti Çelebi Mehmet:

     

     

    "Efendim kendinizi yeterince iyi hissediyorsanız, dışarıda ve evlerinde bekleyen, yolunuzdan giden milyonlarca hayranınız ağzınızdan çıkabilecek birkaç kelam için canlarını bile seve seve verebilecek durumdalar. Onlara hitap etmek ister misiniz?"

     

     

    Necip Fazıl birkaç saniye duraksadıktan sonra, Çelebi Mehmet'i şok edecek şu cümleleri söyledi:

     

     

    "Evladım, sizler büyük bir hata yaptınız. Çağın yenilikleriyle beni Allah'ın kanunlarına aykırı bir şekilde yeniden nefes alır, düşünebilir hale getirdiniz. Sizler bilmez misiniz Allah'ın insana sadece 1 defa yaşama hakkını verdiğini. Ben ömrümü tam 100 sene evvel tamamladım. Şu anda karşınızda duranda ben değil, benim anılarımla dolu bir vücuttur. Ancak bu vücut fazla yaşama mühleti bulamayacaktır. İlk uykuma daldığım andan hemen sonra bu zihindeki anılar, bilgiler tekrardan sonsuz boşluktaki yerine geri dönecektir. Bununla beraber bu vücutta toprak olmaya mahkûmdur."

     

     

    Bu cümlelerin sonuyla birlikte gönlünün en derinlerinden gelen acı bir iniltilerin eseri olan iki damla yaş, Çelebi Mehmet'in gözlerinden döküldü. Kelimelerin kifayetsizliği ancak bu kadar olabilir, gözlerin ve hislerin acıyarak yalvarışı ancak bu zirveye ulaşabilirdi. Evet, büyük bir ahmaklık göstermişlerdi insanlar. Allah'ın gazabına uğramak, Üstat'a gönül verenlerin isteyeceği son şey olabilirdi. Çelebi Mehmet'in dudaklarından şu cümleler döküldü:

     

     

    "İlk uykunuz, son uykunuz olacak. Bunun önüne geçemeyeceğimizi, Allah'ın kanunlarına ters olduğunu anlamış durumdayım. İnsanlara seslenme vaktinizde geldi şu anda. Onlarla Konuşacak mısınız?"

     

     

    Bu soruya haşin bir ses tonuyla cevap verdi Necip Fazıl.

     

     

    "HAYIR!" ve bu konu hakkındaki diğer cümlelerini söyledi. Aslında bu cümleleri hiçte yabancı değildi:

     

     

    "Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

    Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber(sav)?"

     

     

    Ve devam etti:

     

     

    "Evladım. Sevenlerime hitap vaktim geldi demek. Sen şimdi onlara söyle konuşmayacak Necip Fazıl. Halk dağıldıktan sonra al ilim adamlarını gel yanıma."

     

     

    Çelebi Mehmet denileni derhal uygulamaya koydu. Sabırsızlıkla bekleyen insanlara, Üstat'ın şu anda konuşmak istemediğini, durumunun iyi olduğunu, daha sonradan uygun olursa konuşacağını, kimsenin boşa beklememesini ve konuşma olmayacağı için günlük işlerine geri dönmeleri gerektiğini söyledi. İnsanların içlerinde buruk bir sevinçle karışık heyecan dalgası oluştu. Herkes denileni harfiyen uyguladı ve birkaç dakika içerisinde herkes evinin yolunu tutmaya başladı. İçerdeki ilim insanlarına durumun özetini geçti. Daha Sonra Üstat'ın odasına doğru hep birlikte gittiler.

     

     

    Üstat, odada bulunan herkese yapılan yanlışı anlattı. Çelebi Mehmet'e söylediklerinin aynısını tekrarladı. Daha sonra oradakilere bu olay hakkında 1 günlük konuşma yasağı koydu ve derhal oradan ayrılması gerektiğini, Çelebi Mehmet'le birlikte genişçe bir eve gitmek istediğini söyledi. Denilenler harfiyen uygulandı. Çelebi Mehmet oteline giderek, orada bulunan hediyeleri ve ciltler dolusu mesajları alıp doğruca Üstat'a 1 günlüğüne de olsa tahsis ettikleri eve gitti. Necip Fazıl herhangi bir şey yiyemiyor, hiçbir şey içemiyordu. Ağzına hiçbir şey süremedi. Aç olmadığını, ihtiyaç duymadığını söylüyordu.

     

     

    Necip Fazıl, Çelebi Mehmet'in getirdiği hediyelere hiç dokunmadı. Onları ihtiyaç durumuna göre dağıtılmasını istedi. Ne olduklarına bile bakmadı. Kendisine iletilen mesajlarla ilgilendi saatlerce. Hızlı bir okuma kabiliyeti vardı ve akşam saatlerine doğru bitirdi mesajları. Çelebi Mehmet'e sonunda tekrardan birkaç kelam etti. "Bunları daha önce kimse okudu mu?" dedi. Cevap olarak ta, "Sadece mesaj sahipleri" dedi Çelebi Mehmet. Bu sözlerin üzerine Necip Fazıl Üstat, şömineye doğru yöneldi ve ateşi körükledikten sonra mesajları yakmaya başladı. Nedeni hakkında ise tek bir kelime bile etmedi. Onlar yanarken Necip Üstat'ın mırıldandığı şiirin ahengi, şöminenin alevleriyle birlikte insanın iliklerini bile ısıtıyordu.

     

     

    Gökte zamansızlık hangi noktada?

    Elindeyse yıldız yıldız hecele!

    Hüküm yazılıyken kara tahtada

    İnsan yine çare arar ecele!

     

    Gençlik... Gelip geçti... Bir günlük süstü;

    Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.

    Eser darmadağın, emek yüzüstü;

    Toplayın eşyamı işim acele!

     

     

    Evde Çelebi Mehmet ve Üstat Necip Fazıl'dan başkası yoktu ve Necip Fazıl, gözlerinde bir yorgunluk hissetmeye başladı. Bunun anlamı çok açıktı. Sonsuzluğa kısa bir aradan sonra tekrar geri dönüşü engelleyecek herhangi bir mani bulunamazdı. Akrep 9'un üzerinde, yelkovan 20'nin üzerinde. Üstat yatağına uzanıp meleklerini bekliyor. Beklerken de şiirlerinden birini daha mırıldanmaya devam ediyor. İstemediği bir yerde istemedi bir şekilde yeni bir şiir yazmak gelmiyor içinden, zaten buna vakitte yok.

     

     

    Üstat'ın uzandığı yatağın sadece 2 adım ötesinde duran kanepede de Çelebi Mehmet sessizce oturup, o anın gelmesini bekliyor. Üstat'ın mırıldandığı şiiri o da içinden tekrarlıyor.

     

    Oyuncak kırılır, haydi, ya insan,

    Nasıl parçalanır nasıl bölünür?

    Söylerler, mezara kulak dayasan;

    Bir daha ölmemek için ölünür.

     

    Çekilmez akılda bu kadar sancı;

    Akıl bir küçük diş, at, kurtulursun!

    Ölmemenin olsa gerek ilacı;

    Eski rafta ara, belki bulursun!

     

     

    Necip Fazıl, sonsuzluğa tekrardan gitmiştir artık. Onunla beraber, yanağında bir damla yaş ile Çelebi Mehmet'te Üstat'ını yalnız bırakmayarak ölüm şerbetini tattı. Yaşananlar, yaşanmaması gerekenler, olması gerektiği gibi bitti saat tam 21.30 da.


  4. - Bu söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefât ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da...

     

     

    Bazı şeylerin kıymetini kaybetmeden bilemiyoruz.Zamanında kıymetini bilmemiz gereken şeylerden biride Annelermiz olsa gerek.


  5. Merhaba arkadaşlar.Açmış oldugum konun yeri bura olsa gerek eğer öyle degilse kusurumu affedin.

     

     

    Bİldiginiz üzere yaşadıgımız günler içinde bir çok insanlar tanışırız.Peki bu tanıştıgımız insanların nasıl biri oldugunu kişiligi hakkındakı bilgileri nasıl karar veririz??

     

    Her kesin bir yöntemi vardır ona eminim ama bizim bu yöntemlerimiz ne kadar gercekci yada ne kadar faydalı.Yada sadece kendi yöntemlerimizle kendimizimi avutuyoruz?Bugün bunlar aklıma takıldı.

     

    Mesela ben öncelikle insanların konuşmasından, konuşurken hareketlerinden ve özellikle gözlerinden nasıl bir insan olabilecegi hakkında bilgi sahibi olurum.Ama daha fazla bilgi edinmek isitersem onunla bir kaç gün takılır yaşam tarzını,cevresindeki insaların nasıl biri oldugunu görür sonra karar veririm ya siz????

     

    :)

×
×
  • Create New...