Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Eşref Bey

Editor
  • Content Count

    390
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    10

Posts posted by Eşref Bey


  1. Tilkinin orucu

     

    Tilki ormanda gezmektedir. Bir ağacın dalında asili bir geyik budu görür.

    Açtır ama şüphelenir kontrol etmeye baslar ve görür ki bu bir tuzak.

    Geyik budu bir iple bombaya bağlıdır.

    Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu görür ve yatan tilkiyi de tabi…

    Tilkiye sorar ‘ne yapıyorsun dostum’

    Tilki cevap verir ‘hiç… Yatıyorum’

    -Burada bir but var

    -Evet var

    -Neden yemedin

    Tilki sakince cevap verir;

    ‘BU GÜN ORUCUM’

    Kurt kendinden emin;

    ‘Ben yiyeyim o zaman’

    Tilki ‘Buyur afiyet olsun’ der.

    Kurt buta uzanır uzanmaz bir patlama, ortalık toz duman, kurt yaralı, hareketsiz, 10 metre uzakta, perişan halde yatarken tilki sakince budu yemeye başlar.

    Bunu gören kurt sinir harbiyle;

    ‘HANI ORUCTUN’

    Tilki pişkin pişkin;

    ‘Biraz önce top patladı duymadın mı ?


  2. Haklı ve dosdoğru bir yazı olmuş. Paylaşım için teşekkürler. Yoksa bizim böyle bir yazıdan haberimiz olmayacaktı. Bu talihsiz çocuklar, gençler, yaşlılar için ne kadar çok ve farklı şekilde yazı yazılmış olsa da bu sanki onların içinden gelmiş gibi. Sanki gören ve yaşayan bir insanın kaleminden dökülmüş gibi.

     

    Bu insanların hakkı ödenir mi acaba. Bizler bütün müslümanlar da bundan keza sorumluyuz. Yazıklar olsun onları bu hale koyan zihniyete ve elinden birşey gelmeyen biz acizlere. Mavi Marmaralar yetmez bu insanlar için. Mavi okyanusları göndermek gerek...


  3. Ayasofya

     

    1400 yıllık tarihinde görmedin böyle keder,

    İstanbul senden, sen İstanbul'dan bihaber.

    Seninle birlikte açıldı yeni bir çağ,

    Fatih'ten geleceğe en büyük bağ,

    Sana uzanan bağı kopardı yeni dünya,

    Garipsin, garip kaldın sen Ayasofya.

    Minarelerinden duyulmaz oldu artık ezan

    Bir tekbir hasretine eş oldu sende zaman.

    Türk'ün Türk'e bıraktığı en menhus hediye,

    Muazzam ruhunu çevirerek cüceye.

    Kapadılar kapılarını, sana en büyük eziyet,

    Fatih'in aziz hatırasına en büyük ihanet.

    Peygamberimizden bize en büyük armağan

    Büyük müjdesin sen bütün müjdelere nazaran.

    Minarelerinde duyulur mu yine tekbir?

    Bağrındaki putları yıkmaya kimler gelir?

    Bir köşende secdeye koysam başımı,

    Ağlasam, dövünsem, silsem gözyaşımı.

    Özlem duyulan günler yine gelsin

    Fatih'in seni yine mabede çevirsin!

    Duyulsun minarelerinde elzem ezan sei,

    Doğsun tepende ebedi İslam Güneşi.

    Hepimiz sana hayran, ol bize namzet,

    Kubbe altına bizleri yine davet et.

    Açılsın kapıların, ol müslüman yurdu

    Ödensin Fatih'in asırlık borcu!

     

    ali


  4. Ramazan ayıyla ilgili bir fıkra. Ama gerçekten yaşanmış bir olay bu. Yıllar önce memleketimin bir köyünde ramazan ayının gelip gelmediğini kasabadan ya da ilçeden öğrenir ona göre oruç tutmaya başlarlarmış. Netice de köyden bir adam ilçeye iner zamanı öğrenirmiş.

     

    Yine Ramazanın yaklaştığı bir yıl köyden birini seçip ilçeye göndermişler. Adam sabah erkenden çıkmış ilçeye varmış. Bir de ne görsün camiden çıkanlar sabah tokalaşıp ayrılıyor. Bunu görünce merak edip kalabalığa yaklaşmış. Bakmış öğrenmiş ki bugün bayram, Ramazan çoktan bitti. Adam çıkmış köyüne dönmüş. Köy tabi onu beklemekte. Dönmüş köylüye ve:

    -Ey Derekemalliler varın memeleketinizin kıymetini bilin bir ay Ramazan geldi geçti de haberiniz bile olmadı... :D


  5. Vefatı

     

    Ömrünü sohbet ve bir kısmini da derslerde geçirirdi. Gündüzleri oruca, geceleri ise teheccüd namazına devam ederdi.

     

    Kardeşi Ahmed'in ifadesine göre adi geçen ayin bir pazartesi gününde sabah namazı için abdest aldı ve namazını kıldıktan sonra kefenini istedi; kefen gelince öptü, başına ve gözünün üzerine koydu ve şunları söyledi: 'Allah’ım! Emrin başım üzere” Bunları söyledikten sonra mübarek yüzünü kıbleye çevirerek ayaklarını uzattı ve sabahın alaca karanlığında Hakkin rahmetine kavuştu.

     

    Cemaziyülevvel ayinin ondördüncü günü (pazartesi) 505 senesinde Allah Teâlâ’ın 'Ey itminanin zirvesinde bulunan nefis! Rabbinin rahmetinden doya doya tatmak için dön!' emrine icabet etti. Âlem-i İslâm bu ölümle büyük bir müceddidini daha kaybetti.

     

    Taberan kasabasının bir kenarında defnedildi. Çocuklarına yetecek kadar miras bıraktı. Taberan kasabasında bulunan Gazâli'nin türbesi mütevazı bir mezardır. Vasiyetine uyularak üzerine hiçbir şey yapılmamıştır.

     

    Gazâli için çok kimse tarafından mersiyeler yazılmıştır. Nitekim Kadı Abdülmelik b. Ahmed b. Muhammed b. el-Muafi şöyle der:

     

    Kalbi şaşkın ve hayran olan bir gözle, hak âşıkların sevgilisi olan bir kimse için ağladım.

    Senelerden beri hapsettiğim ve başkası için asla dökmediğim gözyaşlarımı sel gibi akittim.

    Kirpiklerimden Gazâli için değil de, ya kim için hayretten dona kalıp gözyaşı akıtacaktım?

    Ebû Hâmid, ilimleri diriltmiş ve canlı sözleriyle İslâm'a yeniden can vermiştir.

     

     

    Hakkında Neler Söylendi?

     

     

    İmam Subki ârif-i billâh Şeyh Ebul-Hasen eş-Şâzeli'den şöyle nakleder: "Gazâli zamanının efendisi, dili ve bereketi idi. Ben rüyamda Allah’ın Râsûlü'nü gördüm, Hz. Musa ve Hz. İsa'ya soruyordu: 'Sizin ümmetinizde İmam Gazâli gibi biri var mıdır?' Onlar 'hayır' diye cevap verdiler"

     

    Zamanının efendisi Ebu'l-Abbas el-Mersi'den Gazâli hakkında sorulduğu zaman şöyle cevap verdi: 'Ben Gazâli'nin sıddıklara mahsus en yüksek makama çıktığına şehâdet ederim'.

     

    Abdüllâtif el-Mutri bir mektubunda İmam Subki'ye Gazâli'yi sorunca şu cevabi almıştır: 'Gazâli hakkında insan ne söyleyebilir? Onun ismi ve fazileti bütün dünyayı kaplamıştır. Onun sohbetini dinleyen ve kitaplarını okuyan, hakiki değerinin, isminden çok daha üstün olduğunu görür'.

     

    Gazâli'nin talebesi Muhammed b. Yahya en-Nişâburi şöyle der: 'Akli kemâl derecesinde olanlar ancak Gazâli'nin fazilet ve ilmini takdir edebilirler'.


  6. Şimdi haberar oldum.. insaallah 15'i ben almış olayım. aceb hatim ne için indiriliyor,mukarrer mi?

     

    Mukarrer değil fakat bildiğiniz üzere ülkemizde Ramazan ayı boyunca mukabeleler okunur. Erzurum'da her Ramazan 1001 hatim indirilir. Bizde naçizane bu hatimlerle beraber kabul olunur ümidiyle Rabbimize yönelmek için bu hatimleri açtık inşallah daha çok okunur. Kadir Gecesi dualanacak inşallah. Saygılarımla...


  7. Arkadaşlar bu başlık altında tekrar söylemek istedim belki bazılarınız görmemişsinizdir. Kadir Gecesi'ne kadar okuyabildiğimiz kadar Kuran okuyalımve hatim indirelim. Şimdiye kadar 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14 cüzler alındı diğerler için taliplileri bekliyoruz. Saygılarımla...


  8. Önsözden bazı bölümler:

    "Üstad'la ilk karşılaşmamız üniversiteye girdiğim 1966 yılına rastlasa da, eserleri ve yazılarıyla ve özellikle Büyük Doğusuyla tanışıklığımız 1960 öncesine kadar gider. Nerede onunla ilgili en küçük bir döküman bulsam onu titizlikle saklamak, korumak, kendi içinde tasnif etmek, değerlendirmek, üzerinde düşünmek de en büyük zevklerim arasındadır. Yakın dostlarımın bildiği gibi,bu yüzden elimde Üstad'la ilgili yazılmış onbinlerce sayfa materyal birikti. Bu çabamdan rahmetlik Üstad'ın da haberi vardı.Birgün kendisine bunu açtığımda 'Başkalarının yazdıklarını boşver, benim hakkımda sen yaz' demişlerdi. Toker yayınları sahibi Yalçın Toker, Üstad hakkında bir tanıtma kitabı çıkarmak istiyordu. Bunu bana da teklif etti. Fakat Üstad hakkında kitap yazmak, hele O hayatta iken bunu yapmak büyük cesaret işiydi, bir cüretti. Tabi bu korkulu işi ben de kabul edemedim. Hatta birgün Yalçın Toker bu durumu 1970'li yıllarda birgün yayınevinin yazıhanesinde Üstad'a söyledi. Kendisi hakkında yazmaktan kaçınmak neticede O'nu yokluğa mahkum etmenin dostçası olmuyor muydu? Biz gençlerin, yüzlercesinden daha enerjik ve daha aksiyon ruhu ile dolu ola Üstad, yayınevi sahibine 'Mademki benim hakkımda bir biyografi kitabı yazmayı kimse üzerine almıyor, o halde, ben yazayım.2 dedmişti. Keşke yazsaydı. Belki en büyük şaheserlerinden biri de o olurdu. Gerçi ardından çile arkadaşı, Osman Yüksel'in de dediği gibi; 'Q hiçbir boşluk bırakmadan, her tarafı ve herşeyi doldurarak gitti', 'O ve Ben' 'Babıali' adlı hatıra kitaplarıyla otobiyografik nitelikteki 'Aynadaki Yalan' ve henüz basılmamış olan ve yarım kalan 'Kafa Kağıdı' romanlarında, 'Cinnet Mustatili'nde ve öteki biyoğrafik eserlerinde maddi ve manevi hayatı hakkında bize çok değerli bilgiler bırakmamış değildi. Ama on formalık bir 'Hayatı, Sanatı ve Eserleri' kitabı herhalde edebiyatımızın en dikkate değer monografilerinden biri olurdu."

     

    "Benim öteden beri bir iddiam vardır. Necip Fazıl anlaşılmadan ve yorumlanmadan ne edebiyatımızda ne de fikriyatımızda büyük bir adım gerçekleştirmek mümkün değildir. O, hayatı ve eserleri kadar uyandırdığı yankılarla da bir bütündür. Bu bakımdan, O'nun hakkında yazılan her yazı, hakkında daha önce yazılmışlar bilinmediği sürece eksik ve yarım kalmaya mahkumdur. Ki, Necip Fazıl, 1925'lerden bilhassa 1950'lere kadar Türk Edebiyatı'nda ve matbuatında belki hakkında en çok yazılan ve konuşulan kişilerin başında gelir. Hele hele O'nun şiirleri ve tiyatro eserleri üstüne yazılan yüzlerce yazı Türk Tenkid Edebiyatı'nın gelişmesine de büyük hizmetler ifa etmiştir. Şiiri, tiyatrosu, meşhur 'Ağaç' ve 'Büyük Doğu' dergileri, öteki kitapları, siyasi, ideolojik faaliyeti ile Türk toplumunda büyük bir fonksiyon icra eden Üstad , cumhuriyet dönemi Türkiyesi'nin en büyük fikir ve sanat olayıdır. Biz, bu önemli olayı bütün boyutlarıyla ele alıp incelemezsek dünya görüşü ve sanatımız açısından nereye varabiliriz? Maalesef, Türkiye'de daha Necip Fazıl çözümlenmeden zincirin daha sonraki halkası durumundaki Sezai Karakoç hakkında iki inceleme kitabı birden yayınlandı. Aslında, bu konudaki çalışmaları yeterli ve çok gördüğüm için söylemiyorum bunu. Demek istediğim, Cumhuriyet devri Türk fikir ve sanat hayatının kenet taşı Necip Fazıl incelenmeden bu dönemde yaşayan hiçbir sanatçının ve fikir adamının gerçek yerine ve değerine oturtulmayacağıdır."


  9. Geçenlerde bir sahafı gezerken üst raflarda bir kitap dikkatimi çekti. Üzerinde büyük harflerle NECİP FAZIL yazması elime alıp karıştırmama yetti. Kitabı satın aldıktan sonra iyiki almışım dedim. İçerisinde Üstad hayattayken onun hakkında yazılan yazılardan şiirle ilgili olanları seçmiş yazarımız. Bunu kitap olarak neşretmiş 1983 yılında. Üstadla ilgili her kitabı merak etmem hasebiyle aldım karıştırdım önsözünde yazarımızın yazdığı yerlerden bazılarını seçerek burda paylaşmak istedim.

     

    Üstadın vefatından sonra onunla ilgili çıkan ilk kitaplardan. Kendisi yıllarca onun davası için, Üstad'ın yanında bulunan Oğuzbaşaran kendisini Üstad'la ilgili şahıs olarak belki de en fazla kaynağa sahip insan olarak görüyor. Kitapta Nurullah Ataç'tan, Peyami Safa'ya, Fikret Adil'den Sezai Karakoç'a kadar birçok yazarın Üstad'la ilgili yazıları bulunuyor. Bazı yazılarda hata olduğunu kabul eden yazarımız o tarihte Üstad'la ilgili kitapların, onu anlamak için yapılacak araştırmaların önüne açmak istediğini vurguluyor.


  10. Tarihi çarpıtmak zordur

     

     

    Ahmet Turan Alkan hem kıymetli bir dostumuz hem de yazılarını lezzet duyarak, zevk alarak okuduğumuz birkaç yazardan biridir. Üslup sahibi bir muharrir olarak meselelerin en mizahi vechelerini dikkate sunarken bile sahibi olduğu ilmi birikimi ve terbiyeyi elden bırakmaz. Onu gündelik kısır tartışmaların geveze taraflarından biri olarak göremezsiniz. Her yazısından payınıza bir hikmet düşer, mutlaka bir şeyler öğrenirsiniz.

     

    Sayın Alkan yakınlarda Levon Panos Debboğyan'ın 'Tarihin Işığında Ermeni Meselesi ve 1915 Kaosu' adlı eserini değerlendirdi ve şöyle yazdı: "Sinan devşirildiğinde etnik manada Türk olmadı; Müslüman oldu. Ermeni vatandaşlar, eğer istiyorlarsa Sinan'ın etnik köküyle iftihar edebilirler, en tabii haklarıdır. Biz ise Sinan'ın yaptıklarıyla gurur duyuyoruz; bu da bizim en tabii hakkımızdır." Alkan'ın sözünü ettiği Sinan, klasik Osmanlı mimarisinin en güzide eserlerini inşa eden gözbebeğimiz Mimar Sinan'dır. Çok doğru bir bakış açısını ortaya koyduğu yazısında sevgili dostumuz son derece İslami, insani ve haliyle medeni bir ölçüye istinad ediyor: "Etnik köken bir kaderdir; oysa bir insan daha çok tercihleriyle değerlendirilmelidir."

     

    Ahmet Turan'ın vizyonunu yeterince anlayabilsek, yıllardan beri içinde bulunduğumuz felaketten de kurtulabiliriz. Bir düşünelim: Bu dünyadan gelip geçen sayısız Ermeni varken neden tek bir Sinan vardır? Ahmet Turan Alkan'ın yürüttüğü muhakemeye, kendisinden güç aldığı kaidelere ve kuşatıcı düşüncesine iştirak ediyoruz fakat onun da müsaadesiyle mevzunun gençlerimizin zihninde karışıklık husule getirmesi muhtemel bir boyutuna değinmek istiyoruz.

     

    Tarihimizin muhtelif muvaffakiyetlerle nam salmış meşhur şahsiyetlerinin etnik kökenleriyle alakalı tartışmalar başlatmak günümüzün bir modası haline geldi. Bunların başında da Mimar Sinan geliyor. Öyle ki tarihî meseleler hakkında kalem ve dudak oynatan hemen herkes kulaktan dolma bilgilerle Sinan'ın Ermeni kökenli olduğunu peşinen kabul etmiş görünüyor. Bu iddiayı ortaya atanların iki dayanağı var. Birincisi: Şair ve Nakkaş Sai'nin Tezkiretü'l Ebniye adlı eserinde Sinan'ın babasının adının 'Abdülmennan' olduğunun belirtilmesi. İkincisi: Sinan'ın o dönemde Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kayseri Ağırnas'ta doğması.

     

    Osmanlı döneminde ihtida edenlerin 'Abdülmennan', 'Abdullah' gibi isimler aldığı doğrudur; fakat bu isimlerin sadece onlara mahsus olduğunu düşünmek komik olur. Yüzyıllardan beri Müslüman olduğu bilinen pek çok mütedeyyin aileler de çocuklarına bu adları vermişlerdir. Bu kişiler zahmet edip Sinan'ın dedesinin ismini araştırırlarsa aydınlanmaları kolay olur; çünkü Yusuf Doğan'dır. Doğan, Türkçe ve Türklere has olan bir addır. Dedesinin adı Yusuf Doğan olan bir insanın babasının adı Abdülmennan olunca nasıl ihtida etmiş olur? İkinci iddiaya gelince, arşiv belgelerini inceleyenler, Ağırnas'ta o dönemde yalnızca Ermenilerin yaşamadığını görürler. Ayrıca unutmamak lazımdır ki özellikle ilk dönemlerde ihtiyaca binaen Türk çocukları da devşirilmiş ya da eğitilmiştir.

     

    Bir başka hakikat ise şudur: Osmanlılar zimmilik ve mevlalık hususunda İmam-ı Şafii'nin içtihadını benimsemişlerdir. Buna göre Osmanlılar İslamiyet gelmeden önce Hıristiyanlığı benimsemiş olan topluluklarla, İslamiyet geldikten sonra Hıristiyanlığı benimsemiş olan tebaaları arasında hukuki bakımdan bir farklılık görmüş ve bunlardan birinci gruba girenlerin çocuklarından devşirme almamışlardır. Yahudiler ve Rumlar gibi Ermeniler de zimmilik hakkından yararlandırılmış ve Ermeni çocukları kesinlikle devşirilmemiştir. Bu gerçek apaçık ortada iken Sinan'ın Ermeni kökenli olduğu nasıl iddia edilebilir? İddiamızı ispat eden bir başka misal de şudur: Kıbrıs fethedilince uygulanan iskân politikasının tezahürü olarak adaya Anadolu'nun Müslüman Türklerinden bir grup gönderilir. Sinan'ın amcasının oğlu gönderilenlerden biridir. Bunun üzerine Sinan, II. Selim Han'a; "Dünyada bir amcamın oğlu var, onu bana bağışlayamaz mısınız?" diye mektup bile yazar.

     

    Bunları yazmaktaki hassasiyetimiz, tarihin ideolojiye feda edilmesini istemememizdendir. Velev ki Sinan Ermeni asıllı olsaydı bile bu onun Osmanlı olduğu, medeniyetimizin mimar ve banilerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir yani Ahmet Turan dostumuzun değer ve muhakemesi meselenin özüne izan ve insafla işaret etmektedir.

     

     

    09 Ağustos 2010, Pazartesi


  11. Bizim amacımız bu formadaki gençliğin referanduma ve yeni anayasaya bakışını görebilmekti. İnsanların kutuplara ayrılmış ve tartışmalar içerisine girmiş görmek değildi. Neci olursa olsun elbetteki ne olduğunu bilip öyle oy vermek gerekli bizde aynı şeyi söylüyoruz. Fakat iş çok başka noktalara geldi.

     

    Sırf akp yapmış diye evet diyenler ve sırf akp yapmış diye hayır diyenler ayrıca pkk hayır dedi diye evet diyenler içeriğini iyice bilmeliler. Ben hiçkimseye karşı bu sözleri sarfetmiyorum. Ne yazık ki birçok insan bu saydığım nedenlerden dolayı oy kullanacak.

     

    Her ne sonuç çıkarsa ülkemize hayırlı olsun. Saygılarımla...

×
×
  • Create New...