Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
kurşunkalem

Serdar Arseven

Recommended Posts

Başbakan’ı hedef alan kampanyaya bakın;

Diaspora, Ermeni lobisinin birbiri ardına çıkarttığı “soykırım” kararlarına tepki olarak, “İllegal faaliyetler içindeki Ermenilerin durumunu değerlendirebileceklerini” söyledi diye...

“Hukuk neyi gerektiriyorsa onu yapacaklarını” ifade etti diye...

Ne hezeyanlar...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başbakan’ı, kaçak çalışan Ermenilerden “Özür dileyecekmiş!..”

Öylesine çığırdan çıkmış ki adamlar; “taraf”lısıyla, “taraf”sızıyla...

Resmen;

“Ermenileri soykırıma tabi tuttuğunuzu kabul edin” çağrısında bulunuyorlar.

Hiç sevmem o lafı ama yeri geldi;

“İhanet”in dik alâsı!..

Hayır; kimsenin 1915’te işbaşında bulunan İ.T. takımını savunduğu filan yok;

Bugün CHP çatısı altında temsil edilen ve günümüzün hassas kurumlarında da bolca uzantısı olan İttihatçıların her türlü “pisliğe” bulaşmış olabileceklerini teslim ederiz.

Lâkin; bunlar “parmak hesabıyla” karar verilebilecek işler midir?..

Tarihi yargılamak, Parlamentoların mı, yoksa “namuslu” tarihçilerin mi işidir?..

Belgeler mi konuşacak, yoksa “satılık” parmaklar mı?..

ONLAR NEYSE DE MUHAFAZAKÂR TAKIMINA NE OLUYOR!..

Evet; bir de bunlar var; dünyaya solun “bacak arasından” bakan hastalıklı muhafazakârlar!..

Onlar da, Başbakan’ın bu haklı tepkisine ya “sessiz” kalarak, ya da “satır aralarında çakarak” destek veriyorlar.

Başbakan tahmin ediyordur herhalde, ayağı kaydığı anda, “ilk itecek” olan da bu “ilkesiz” adamlar!..

YİNE YALNIZ KALDIK, KAVANOZ DİPLİ DÜNYADA!..

Malûm, geçtiğimiz günlerde Devlet Bakanı Aliye Kavaf, “Eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu” söyledi.

Bundan daha doğru, daha isabetli bir söz olabilir mi;

“Eşcinsellerin tedavi ihtiyacına” vurgu yapmanın neresi ayrımcılık?.

Aksine; Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan, görevinin gereğini yerine getirdi.

Bir şekilde “düşmüş” olan bu “insanlara” yardım elini uzattı.

Bunca olumsuz örneğe rağmen yine de şaşırıyor insan; medya, Vakit dışında neredeyse ittifak halinde Bakan’a cephe almaz mı!..

Bir kısım medya denilen; açıktan destek verdi sapıklığa...

“Kompleksli muhafazakâr takımı” da, Bakan’a yönelik “hafif” taciz atışları ile ya da “sessiz kalarak” sundu desteğini.

İzlediniz; homoları Meclis’te toplayıp, “Bu bir hastalık değildir. Gaaayet normal bir durumdur. Herkese tavsiye edilir!!!” dedirten CHP’nin dengesini bozan sorular sadece bizden geldi.

Anlaşılan o ki; bir bizmişiz bu “pislik”ten rahatsızlık duyan!..

“Ermeni meselesi”nde de öyle...

Muhafazakâr denilen gazetelerde köşe tutan, ahı bitmiş vahı kalmış “eski tüfeklerin” öncülüğünde bir kampanya yürütülmekte.

Dün bu “adamlardan” biri çıkmış, her zamanki gibi ağzını burnunu yayarak, Başbakan’a çakıyor.

Hayır; Başbakan’a muhalefet edilebilir de;

“İllegal faaliyetler içindeki Ermenilerin durumunu gözden geçireceğiz” sözünün neresinde yanlış var?

Ne yapacaktı, “Kaçak çalışanları koruyup kollayacağını” mı söyleyecekti.

Ermeni’nin “teröristi bile” mübarek bu “adam”lar için!..

“Hepsi Ermeni” ya; öyle bir “bağ” var aralarında!..

Bakıyorum, nerede bir “sapık”; nerede bir “Kaçak Ermeni”; bir kısım medya hararetle destek veriyor.

“Muhafazakâr medya” denilen ise, korkudan mıdır, ezik-büzüklükten midir, nedendir; bu takımın kuyruğuna takılmış gidiyor...

Sağıma-soluma bakıyorum;

“Kimse yok mu?..”

Bakıyorum;

“YOK” gibi!..

Her birinin kendince hesabı var; kimi malı götürüyor, kimi “imaj” peşinde, öbekleşmeler olmuş, çeteler kurulmuş...

Herkesin bir çetesi var; “Ergenekon yapılanmasına esas olan üzüm salkımı modelinde olduğu gibi”, herkes birbirinden habersiz sanki.

Habersiz gibi de aralarında bir “bağ” var gibi!..

Kimi “din karşıtı” görünümlü, kimi “dindar” ya da “dine saygılı”...

Kimi “darbe yandaşı” “gibi” görüyor, kimi “karşıtı”..

İlk bakışta birbirlerinden bağımsız gibiler ama... Bakıyorsunuz, hepsi aynı köke bağlı!..

Aynı yerden “tutuluyor” üzümler...

Hepsi bir “sap”a bağlı...

Kimi farkında, kimi değil!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Liberal -demokrat- lar eşcinselliğe ve ermeniliğe ayrı bir ehemmiyet verirler...

 

Ermeniliği -kavmiyet- olarak kim reddedebilir ? Ama milli meselelerde bu liboş takımının ermeniliğe bakışı aynen Arseven'in dediği gibidir.

 

Eşcinsellik de bunlarda müthiş önemlidir, hastalık da olur cinsel tercih de...

 

Hülasa : "Demokrasi" denen 'şey' sadece bir yönetim şeki değil, hayat tarzıdır, i.neye de özgürlük, kitapsıza da, türbanlıya da...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir tiyatro eserinde Üstad , kahramanına söyletir : Demokrasi, hakikati "çoğunlukta" arayanların sistemi... Peki "hakikati" bulan neden ona ihtiyaç duyar ki ?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gülen Hocaefendi ve Seyfi Dede!..

 

Eski CHP’li ya da SHP’li fark etmez; Adalet Bakanlarından Seyfi Oktay’ın kimin nereye getirileceğini, kimin ayağının kaydırılıp hangi alçak ve hangi yüksek mevkiden nasıl bir sonuç çıkacağını tayindeki etkinliğine hayret ediyor musunuz?

Bakanlığının üzerinden uzun yıllar geçmiş bir adamın, hâlâ emir verme, yönlendirme, adam tayin etme gücüne sahip olması sizi şaşırtıyor mu?

“Adalet Bakanlığı nice zamandır kemalist-solcuların elinde değil. AK Parti, neredeyse on yıldır tek başına, hem de kahir ekseriyetle ‘iktidar’da... Nasıl olur da Seyfi’nin borusu öter!” dediğiniz oluyor mu?

Sizi bilmem...

Ben olan bitene şaşırmıyorum.

Adalette kemalist solun borusu öter!..

Daha da netleştireyim mi meseleyi:

“Mezhepçi sol”un borusu öter!..

Sporda, sağlıkta, medyada, tarımda, enerjide, şurada burada...

AK Partililer, Saadetliler, muhafazakârlar, dinciler, imancılar...

Her yerde var olsalar da, sayıca denkliği sağlamış, hatta çoğu yerde çoğunluk haline gelmişlerse de...

Bu çoğunluğun pek hükmü yoktur!..

Mezhepçi sol; -sebebini irdelemek sosyologlarımıza düşer- sürekli olarak dayanışma halindedir.

Birbirleriyle uğraşmazlar, bizlerle uğraşırlar!..

Orada da çıkarlar, beklentiler söz konusudur elbet...

Lâkin birbirlerini yiyip bitirmezler...

(Belki de “şehirli” bir topluluk olmasındandır); grup çıkarlarını koruyup geliştirmenin beraberinde fert çıkarlarını koruyup geliştirmeyi getireceğine inanırlar.

Mezhepçi sol, sık sık “takdir” törenleri yapar...

Onlar, “bizlerden” farklı olarak, sadece ölenleri değil...

Yaşayanları da takdir ederler!..

Mesela; mezhepçi solun elindeki Ankara Barosu, mesleğe uzun yıllar hizmet vermiş mensupları için “taltif” etkinlikleri düzenler...

Onlar ölümü beklemezler!..

Tıpkı Siyonistler gibi, grup dayanışması ile birbirlerini yükseltmek için uğraşırlar.

Ses kayıtlarını takip ettiğimizde görüyoruz ki; eski bakan olmasına rağmen Seyfi Oktay’ı “dede”leriymişçesine baştacı etmeyi sürdürüyorlar.

Makamlar, mevkiler, koltuklar gitse de; dava arkadaşlığı bâki kalıyor...

Adamların bildikleri o ki; bugün Seyfi Oktay’a hürmet göstermeyen, yarın hürmet görmemeye müstahaktır!..

Bugün Seyfi Oktay’ın emirlerini yerine getirmeyen mezhepçi, koltuğundan uzaklaştığında hükümsüz kalacaktır!..

Orada işler böyledir; iktidarlar değişir; güç dengeleri ise “aslında” değişmez!..

“Sağ” denilen takımı şartlar ve kişisel gayretler bir yerlere getirir...

Lâkin bu, temelleri sağlam atılmış bir yükseliş değildir; koltuğa bağlıdır, koltuk gider, güç biter!..

Gücün daimi olması için dayanışma ruhuna ihtiyaç vardır.

Mezhepçi sol ve Siyonizm, bunu sağladığı için...

Ve “adamını” yiyip bitirmeye değil; birlikte yükselmeye gayret ettiği için, iktidarlar değişse de iktidardadır!..

Ergenekon rüzgarı gelip geçer, her rüzgar gelip geçer...

Önemli olan geride kalandır...

Açıkça ifade edeyim; AK Parti iktidardan gidecek olsa, bugünün çoğu “sıkı” AK Partilisi başka kapı arar!..

Gidenlerin önemli bir bölümü de, üç yerine beşi buldum mu...

Anında satar!..

İklim bu olduğundan, yerine gelenin, kalan AK Partilileri silmesi de en fazla bir yıl alır!..

Seyfi Oktay’a kızın...

Mezhepçi sola kızın...

“Memleketi ne hale getirdiler” deyin...

Beddua da edin...

Lâkin, içe bakmayı da ihmal etmeyin!..

Allah herkesin “müstahak”ını verir!..

GÜLEN HOCAEFENDİ’YE HÜCUM!..

“Gazze”ye yardım organizasyonuna dair bir beyandan dolayı Gülen Hocaefendi ile diğer Müslümanlar arasında fitne çıkartmak; çıkmış fitneleri de büyütmek isteyen güçlerin oyununa gelmeyelim!..

Ben Gülen Hocaefendi’nin (değerlendirmelerinin bir bölümüne katılmasam da) samimiyetinden asla şüphe etmiyorum...

Ona tepki gösteren kardeşlerimin de önemli bir bölümünün samimiyetlerine şahitlik ederim...

Birileri yekvücut hareket ederken, kardeşlerimizin birbirine düşmesi akıllı işi olmaz.

Demem o ki;

Uzatmayııııın!..

Bir de şu:

Gülen Hocaefendi hareketi, “bu camianın” köylülükten şehirliliğe ulaşmayı ve kaliteli işler yapmayı başarmış yegane organize akımıdır...

Seyfi Oktay zihniyetiyle başa çıksa çıksa, bu kardeşlerimiz çıkar!..

Unutmayın!..

Son olarak:

Adamlar Seyfi Oktay’a sahip çıkıyor; ben Hocaefendi’me hücum mu edeyim...

 

DUAM!..

Önceki gün, Sayın Ali İlkbahar’ın ziyaretine gittim.

Ankara Halk Ekmek’in Genel Müdürü İlkbahar’ın Özal döneminde siyasete başladığını, sonraki dönemlerde “Fazilet” mücadelesine önemli katkılarda bulunduğunu ve Ankaralının “kanserojen ekmek”ten kurtulmasına vesile olduğunu bilirdik...

Lâkin, “iyi bir şair” olduğundan habersizdik.

Onun sanatı toplum için; son şiirlerinden birinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hangi engelleri aşarak bugünlere geldiklerini ve hangi reformlara imza attıklarını gayet veciz bir şekilde ortaya koymuş...(*)

Ve şiirini şöyle bitirmiş:

“Eller duada;

Ya Rabbi bu insanları koru.

Ya Rabbi bu insanları muzaffer kıl.

Bu senin dünyadaki

Son ordun.”

Klasik bürokrat tipi tarihe karışıyor, ne güzel.

Ben, bürokratın akıllı, imanlı, cesur ve ince ruhlu olanını severim.

Yolun açık olsun, Sayın Ali İlkbahar...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...