Kalemdar 293 Report post Posted September 11, 2011 Şairler ehl-i haldirler Kâmil ruh, bir tezat âlemine atılmışlığının farkındadır… Şâir demek öyle ehl-i hâle İrâs-ı nakîsedir kemâle Ziya Paşa Mana ölmez; zaman, mana hamurunu çoğalttıkça çoğaltır. Oysa maddenin kudret ve şevketi, günbatımı gibi üful eder; kaybolur gider. Mana renksiz ve şekilsizdir; doğduğu bünyeden renk ve şekil alır. Manaya renk ve şekil isnat etmek onu sınırlamak, dar bir alana hapsetmek, kronolojik zamanın içerisinde gömmektir. “Benden asırlarca sonra bu gazel, Hazreti Yûsuf kıssası gibi meşhur olacaktır. Çünkü gönül toprak altında çürümez. Ben bunu gönülden söyledim, ciğerden değil.” (Mevlâna) Kâmil ruh, bir tezat âlemine atılmışlığının farkındadır. Varlıkla yokluk arasında gidip gelen ruh, ekşiyle tatlıyı, hüzünle kederi, nefretle aşkı, inançla inkârı, hareketle sükûnu, velhasıl hayatı bütün renkleriyle teke indirgeyecek, birini ötekinden sadece bir tanım vasıtası olarak tefrik ederek çokluk pınarından birlik suyu içecektir. Orada mana kırık aynadaki sûret değildir. Cân aynası sırlanmıştır. Öte yandan o artık daima hayran ve daima mest bakışlara sahiptir. Her şeyde güzeli görmek, her güzelde o güzelliği seyretmek! Kemâle ulaşmış şâir, Kaf Dağı’na çıkmıştır; âlemi oradan temâşâ etmektedir. Güneşin doğuşuyla yenilenen ve gurubuyla sır olan hayata tanık olmaktadır. Engin dağların zirvelerinde dört mevsim sabır ve metanetle varlığını korumasına mukabil eteklerinde sel ve şelâleye tahvîl olan karın bütün renklerini hafızasına nakşetmektedir. Eriyen kar tanelerinin geride bıraktığı çiğdemi dağın sahibi mahlûkattan ve çobanlardan ilkin o koklamaktadır. Dereleri, çayları, ırmakları, nehirleri ve nihayet denizi, okyanusu bütün sırları ile o bilmektedir. Damlaları çoğaltarak değil, tevhide çıkartarak tanımak ve anlamak ona nasip olmuştur. Fırtınaları da sükûneti bildiği gibi bilmekte, sulhu da savaşı da aynı gözle görmekte, doğuma da ölüme de o gözle bakmaktadır. Bu sebeptendir ki o, daima terkip yapar. Dil, vezin ve kâfiye kaydından uzakta, biçim ve biçemin zorladığı alanın fevkinde gürül gürül akan duru ve saf bir sudur onun şiiri. O içtiği âb-ı hayâttan mest olmuş; kurduğu sükûnet adasına konuk olanlara da bu sudan ikram etmektedir. Kemâle ulaşmış şâir, mânâdan mânâya koşan bir seyyahtır. Onun için söz değil, sözün ihtiva ettiği enginlik esastır. Esasen gök kubbede söylenmedik sözün kalmadığını da bilir. Bu sebepten o, tükenmiş bir malzemeyi yeni bir damar ve yol bularak çoğaltma merakında değildir. Söz değil, mana esastır. Mana da her dem yeni bir dona bürünür. Zira yokluk âleminde oluş, akan nehirlerdeki damlalar gibi anbean devam eder. Bilal Kemikli Haberkültür Share this post Link to post Share on other sites