MÜNZEVİ 202 Report post Posted January 17, 2012 İstanbul diyorum işte.. İstanbul … Üç nokta... Yanına üç kelime koyamıyorum. Türküler de olmasa nasıl çekilirdi bu hasret bilmiyorum. ‘Neden İstanbul’ sorusuna yanıt aramak için döndüm yüzümü iç dünyama. Herkeste bir İstanbul tutkusu.. Ben de çocuksu bir kıskançlık… Nacizane yazdığım bir şiirde ‘ saklı mısralarımın şehri’ diye anlatıyordum İstanbul’u. Mısralarımı aramak üzere her yola çıkışımda yaya kaldım ,açıkta kaldım, üşüdüm. Bir rüzgar gibi şu sözler düştü önüme: ‘’Okkalı bir yürek gerek sevmeye!.. Attığın ok kalmalı bir yerde, Ve biraz inat…! Hikmetine ermek kağıda yazılan bir yazının…! ‘’ İstanbul’u sevmenin hikmetine ermeli dedim en önce… Aklı değil yüreği ortaya koymalı.. Aşkı anlatırken kelimeler susmalı, yürek konuşmalı… Mevlâna, “Aşk deliliktir biz delinin delisiyiz.” der. Akıl aşkın hâlleri ve mertebeleri karşısında şaşkındır. “Aşk yokluk deryasıdır. Aklın ayağı orada kırıktır. Yaratılış sırrına ulaşmak isteyen insanın sınırlı aklıyla yol almayı bırakması, sonsuz aşkla yücelere kanatlanması gerekir. Zira akıl insanı dünya nimetlerine kavuşturur, ancak aşk gökleri insanın ayakları altına serer ‘’ Aşk’a bir adım kala, kelimeleri kırık kalemimle, düş oldum İstanbul’un göklerine… Ey şehr-i mağmur.. İçimde bir kuş üşüyor.. Şûhedalar inciniyor.. Yiğitler ağlıyor.. Aşıklar susuyor.. Bir cemre düşür karanlığa.. İstanbul.. Marmara’nın gerdanında siyah inci… Yüzyıllar boyunca en güzel aşkalara tanıklık etmiş, şiirlerden efsanelere, filmlerden şarkılara kadar bir çok sanat eserine, mimari estetiğe adını yazdırmış bir şehir… Fatih’in İstanbul’u aşkla fethetmesi ve II.Beyazıd’tın yine aynı aşk ile insanın ruhuna tesir eden bir şehri imar ettirmesi ile Bizans’a ait köhneliklerin ortadan kalktığı bir şehir… Fatih’in İstanbul’u fethetmesi gibi, İstanbul da gönülleri fetheden bir şehir… Duvarları kültürle örülen bu şehirde aşkı solumak illa ki sevgilinin omzuna dokunmak değildir. Aşkın hayat verdiğini, gönülleri yumuşattığını söyleyen Mevlâna Celaleddin Rûmî, Divan’ında aşkla ilgili şunları söyler: “Âşıkların gönülleri ateşe benzer, bedenleri mangala. Aşk uçuşuna dünya dardır. Aşkla, taş yürekler bile yumuşar, yumuşar da gönül taş bile olsa mücevher kesilir. Aşk yüreklere hayat verir. Aşk atına bin, artık yolu düşünme çünkü aşk atı pek rahvandır.” İstanbul’un manevi kanatlarına ermek de böyle bir aşktır. Üskündar’ın merdivenli bir yokuşundaki dergahın kapısına varmaktır aşk. Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin feyz ve bereketlerinden istifade etmektir. Bir selam ile, bir niyaz ile, bir fatiha ile gönlü tutuşturmaktır aşk… İstanbul’da Yahya Efendi’yi tanımaktır aşk… O ki her tarafta binâlar yapardı. Yaptığı inşâatın biri tamam olmadan diğerine başlardı. Mescid, medrese, tıb mektebi, hânekâh, hamam gibi binâlar inşâ ederdi. İnşâat işinde çok mâhir idi. Dağları kazdırır, toprakları indirip, deniz sâhillerini doldurur, oralara yeni binâlar yapardı. Böyle çok binâ yapmasının hikmeti suâl edildiğinde; “Bakara sûresi 36. ve A’râf sûresi 24. âyet-i kerîmelerinde meâlen; “…Yeryüzünde sizin için bir vakte (ömrünüzün, ecelinizin sonuna) kadar, yerleşmek, geçinmek ve menfaatlenmek vardır.” buyruldu. Bizim ve bizden sonra gelip yolumuzda olanlar için, en güzel kalma yerleri, en münâsip ve lâzım olan yerler böyle binâlardır. Bunun için bu tip binâların inşâsına bu kadar gayret ediyoruz.” buyururdu. Bir akşam serinliğinde Yahya Efendi’nin bahçesinden boğazın manzarasına kapılmaktır aşk. Ve o manzaradan şairin dediği gibi seslenmektir sevgiliye: ‘ Bir şehir ol mesela İstanbul gibi.. De ki : Boğazım kuruyana dek seveciğim seni.’ Ve boğazın tuzlu suyuna karışan gözyaşıyla şiirlere tat verebilmektir aşk… İstanbul’da bir fetihtir aşk.. Rasûlullah (s.a.s.) İstanbul’un fethini ashâbına anlatıp, “İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335) diye müjdelemişti. İşte bu methedilen, övülen askerler arasına katılmak arzûsuyla Müslümanlar, akın akın İstanbul fethine koştular. O sırada, Hz. Ebû Eyyûb rahatsızdı. Fakat cihâd haberlerini duyduğunda, heyecanla doğruldu. Hele İstanbul gazâsını işitince, gözleri parladı. Hazırlıklara başladı. Yakınları dediler ki: - Yâ Ebâ Eyyûb! 70 yaşını geçtin. Üstelik hastasın. Bu sefer ise, uzun ve tehlikelidir. Hz. Eyyûb’un cevabı tereddütsüz ve kesin oldu: - Cihâd ve gazâyı terketmek, daha tehlikelidir. Sevgili Peygamberimizin Medîne’ye gelişlerinden yarım asır sonra, sevgili arkadaşları da İstanbul önlerine geldiler.Kalın surlar dibinde Ebû Eyyûb hazretleri, vefât etmek üzeredir. Güçlükle konuşarak şunları fısıldadı: - Sizlere vasiyetim olsun: Öldükten sonra cesedimi, burada bırakmayın! Gâzilerin girebildikleri, en uzak yere götürün! Bizans topraklarının, İstanbul’a en yakın noktasına defnedin. Zîrâ Peygamber efendimiz; “Kostantiniyye’de kalenin yanında bir racül-i sâlih defnolunacaktır” buyurmuştu. İstanbul’da yürürken toprağın fısıltısına kulak verebilmektir aşk.Ve Ebû Eyyub-el Ensâri (r.a)’ın iç dünyasına tanık olmaktır.Kutlu bir fethin askeri olabilmek uğruna şerefli bir ölümdür aşk.. Şehadettir.. Aşkın bedeli sevgili uğruna canını verebilmektir.“Aşka tutulan can derdine düşmez” der Mevlâna. İstanbul’un toprağına can verebilmektir aşk.. Bazen dargın selamlar İstanbul semayı,küskün bakar güneşe.. Şair şöyle seslenir o vakit : ’ Sokakların dert küpü, yolların yorgun yine, ne oldu sana böyle, söyle İstanbul söyle’ Zira yakışmaz sana kara bulutlar. İstanbul’a gönül verip de,onun maneviyatını ezip geçenler,aşk diye avunduklarıyla yarı çıplak sokak ortalarında kirletirken havayı, onlar yerine ağlayabilmektir aşk.. İstanbul’da aşk, ezan seslerine kulak verebilmektir.. Sabah namazlarında ışıkları yanan bir avuç cennet sevdalısının gözyaşlarına karışabilmektir. Yahya Kemal’in “İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar’’ dediği gibi,aşk serüveninde bir adımdır İstanbul.. Bunu anlamak için illa ki İstanbul’un bağrında doğmak gerekmiyor.Pierre Loti , birçok kez İstanbul’da bulunmuş Fransız bir yazar. Loti, Osmanlı yaşam biçiminden etkilenmiş ve bunu eserlerinde yansıtmıştır. Aziyadé adlı romanına adını veren kadınla İstanbul’da tanışmış, İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Eyüp’te yaşamıştır. İstanbul’a hayran olan Pierre Loti,orada aşık olduysa bu, o kadının güzelliğinden değildir sadece. İstanbul’un da güzelliğindendir. İstanbul’da yaşamak istemesindendir . Eyüp Sultan gibi, Pierre Loti gibi bir yerden şehre baktığınız zaman yanınızda olan insanı güzel görmemeniz mümkün değildir!.. Yolunuz düşecek olursa; bir çay, bir simit ve karşısınızda İstanbul içinizi ısıtacak en keyifli aşk olacaktır… Bir sevgilinin koynunda uyanmak gibidir İstanbul. Güneşi yakar, rüzgarı yakar, aşkı yakar.. Bazen mavi gözlü bir yare destan okur denizin martıları. Her duruşu bir naz, bir eda gibidir İstanbul’un. Ufkunda kızıl sürmeleriyle, zülfünde saklı hüzünleriyle masal gibidir İstanbul… Her güzelliğin kaynağını aşka bağlayan Mevlâna şöyle der: “Aşk olmayınca neşe ve sevinç artmaz. Aşksız olursa en güzel vücut bile salınamaz. Buluttan denize yüz damla düşer ama aşk harekete gelmedikçe hiçbiri sedefte inci olamaz. Dünyanın her parçası aşktır. Eğer gökyüzü âşık olmasaydı göğsü gönlü böyle saf lekesiz olur muydu? Eğer güneş de âşık olmasaydı onun yüzünde bir parıltı bu ışık olur muydu? Yeryüzü ve dağ âşık olmasalardı her ikisinin gönlünden bir ot bile bitmezdi. Eğer deniz aşktan habersiz olsaydı böyle dalgalanabilir miydi? Elbet bir yerde donar kalırdı.” İstanbul olmasaydı şiirler eksik kalırdı. Aşklar yarım kalırdı. Dolunay gölgesini böyle ihtişamla düşürmezdi boğazın serin sularına. Hasretlikler birikmezdi bir tren garında. İstabul’un görkemine kapılan her yiğidin geride bıraktığı yanık bir sîneden : ‘ Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun’ diyerek söylediği türküleri tanıyamaz, anlayamazdık. İstanbul olmasaydı,Mehmet Akif’e‘’ bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli ‘’ mısralarını yazdıran aşkı okuyamazdık.Pervazlara konan güvercinlerin ‘hu’ sesindeki aşkı duyamazdık. Orhan Veli’nin ‘ İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı..’ dizelerini hatırlayın…Siz de gözlerinizi kapayın.Ruhunuz salınsın derin sevdalarda.. İstanbul’u dinlemek; efsunlu bir melodiye kapılmak gibi. İstanbul’u dinlemek bir annenin feryadı gibi.. Bir kurşun sesi gibi.. Çığlık gibi.. İstanbul’u dinlemek şehla bir bakışa şarkı söylemek gibi.. İstanbul’u dinlemek bir güvercin kanadına takılmak gibi.. İstanbul kimine yâr, kimine ana, kimine vatan, kimine taşı toprağı altın… Ammavelakin hepsinin içinde gizliden bir aşk vardır. Necip Fazıl ‘Canım İstanbul’ şiirinde : ‘’ İstanbul benim canım, Vatanım da vatanım’’ diyor. Tarihin izlerini ‘’ O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim’’ diyerek bir aşkla birleştiriyor üstad. İstanbul’da aşk, yedi tepeli bir şehrin gölgesinde mum gibi erimektir…Sevgilinin kokusunu hissetmektir mabedinin derinliklerinde.. Nurullah Genç :‘’İstanbul bilmeli ki, sahillerine mehtabı taşıyan senin bakışlarındır. İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler önce senin yüreğine açılır. Uzaklarda bir yerde toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın parmaklarında hüzün sana doğru akan nehrin ağlayan suretidir’’ mısralarıyla İstanbul’un her halini sevgiliyle özdeştirmiştir. Zira,hasretle yoğrulmuş bir sevgidir,sevgilidir İstanbul.. İstiridyeden çıkan bir siyah inci gibi aşkı temsil eder.. İstanbul, mayası aşk olan bir kainatta Allah’ın inayeti ile aşka ulaşmayı dileyenler için bir can suyudur. Temennim; yüreğinize bir damla aşk düşsün İstanbul kokan bu satırlardan.. Sevgiyle... NURAN BAYDAR Değerli arkadaşım Nurana sonsuz teşekkürlerimle... 2 Share this post Link to post Share on other sites
En Son Osmanlı 44 Report post Posted January 18, 2012 İstanbul'da aşk nasıl pek bilmem; ama BİZZAT İSTANBUL'A YÜREKTEN SEVDALIYIM........ SELAM SANA EY SEVGİLİ!..... 2 Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted January 30, 2012 Martıların gözlerinden dinledim İstanbul'un boğazı yanmış dün gece Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize Ben bu şehre yüreğimi içirmedim Göklerden hicran yağdı, İstanbul'lu bir geceydi Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın SERDAR TUNCER 1 Share this post Link to post Share on other sites
HEZ-EZ 96 Report post Posted January 31, 2012 Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul... Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? .. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... O manayı bul da bul! İlle İstanbul`da bul! İstanbul, İstanbul... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir ` Katibim`i... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sünbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul... Necip Fazıl Kısakürek 2 Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted February 1, 2012 Naif bir yazı... Ehh! biraz da iddialı sanki. Ne yani şimdi İstanbul "aşk" için zaruri bir merhale mi??? Dedim ya, biraz iddialı ama herkesin fikrine saygılıyız tabii ;) Bir de bu aralar sanki bütün bir kainat bir araya gelmiş bana İstanbulu sevdirmeye çalışıyor. Anlaşmalımısınız kardeşim? :) Share this post Link to post Share on other sites
recep_1453 8 Report post Posted February 1, 2012 canım istanbul şiirini eğer dinlemeyen varsa recep tayyip erdoğan' ın sesinden mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim. müthiş. 1 Share this post Link to post Share on other sites
HİÇ 542 Report post Posted February 1, 2012 istanbul sevilmez mi? 7 sene kaldım, beni ben yapan şehirdir İstanbul... Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted February 5, 2012 Şu beyaz güvercinlerin semasında uçuştuğu ilahi şehri görüyormusun? işte ona İstanbul derler! N.F.K./ İstanbul'a Hasret 2 Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted February 5, 2012 Gözlerin ne kadar İstanbul öyle.. Mehmet Akif İnan 1 Share this post Link to post Share on other sites
HEZ-EZ 96 Report post Posted February 11, 2012 gülİSTANBUL - Mehmet Şamil Gülistan, bul kokuyu! İstanbul gülümsesin ne kadar solsa rengin bülbüle kırmızısın heybesi gül tohumu münzevî âşık benim sen şehrengiz güzeli, sen şâirân kızısın elim var ellerinde, fermansız şehzâdenim Gül İstanbul kokulu, gülüm İstanbul sesin Üsküdar’da her yangın utanır yağmurundan Beyoğlu’nda temâşâ, Ayasofya’da mâtem şafak Dolmabahçe’de öpüyor İslâmbol’u Bâbıâlî kederli, sahaflarda bin elem sorsak söyler mi deniz: nerde Hüdâyî Yolu Üsküdar da utanır her yangın yağmurundan Leylâ’sını arayan kalbim/de İstanbul’dur kaç nağmeye sarılsam dilimde kalan hüzzâm üzülmem, dervişinim, köşe bucak benimsin tanıksın yüreğime, hoşgörün ne muazzâm ister adını duysun, ister kıyında gezsin Leylâ, aranan aşkın kalbinde İstanbul’dur İstanbul kalabalık, ne çok sevdâ her şeye renklenir yedi tepe, yedi gök efsânesi duygular mı mültecî zindanda ve sarayda iki denize mahrem, ağlayan Kız Kulesi gök/yüzünde ilkbahar, yaz sonbahar, kış şeydâ İstanbul ne çok sevdâ kalabalık her şeye Sularda secde eden elleridir Sinan’ın âşiyân kubbelerde kandillerin şavkı var dökülsün çeşmelerden gözyaşları Çınar’ın kehribâr tesbih gibi çekilsin leyl ü nehâr çağırın minareler, sonsuza dek çağırın Sular da elleridir secde eden Sinan’ın Türbeler, siz söyleyin tutar gibi elimden hû çekmez mi serviler kabristan ağlar diye kaç güvercine mesken avlular ve cumbalar beş vakit, çocuk gibi gülen Süleymâniye Topkapı kaç geline çeyiz sandığı saklar Tutar gibi söyleyin bu türbesiz el’imden Âh! gizli ve âşikâr, tenhâ sokaklarından Haliç’e inmek için sıralanan odalar çocuğunum kaybolan, hayalleri yaramaz martı mı, kırlangıç mı, kuğu mudur adalar iskelede kalınca hangi vapur yas tutmaz Âh! tenhâ ve âşikâr, gizli sokaklarından Neyleyim, kır kalemi, sessizliğin de şâir köprülerin yetmiyor vuslata kadîm şehir iki sevgili gibi her yakanda bir hüzün kimine şerbet oldun, kimine dâr ve zehir haritaya sığmayan manzaralar/da yüzün Neyleyim sensizliği, kırsın kalemi şâir Boğaz/da gezgin gibi akşamlayan gölgeler sırrını keşfediyor Çamlıca’da güneşin mecalsiz erguvanlar söylenmemiş şarkıdır mehtaplı gecelerdir masal eğlencelerin yoksa sabahladığım kuşlarla rıhtım mıdır Boğaz’da akşamlayan gezgin gibi gölgeler Ulubatlı gözlüyor surlardan bakan tarih Eyüpsultân’da hâlâ Akşemseddîn duâsı düşleriyle Fatih’in kapanan eski zaman ey yirmi bir yaşımın hiç bitmeyen hülyâsı İstanbul, Dersaâdet, Konstantin ve Âsitân Ulubatlı surlarda gözlerden akan tarih Lâledân bildim seni, sen yine gülistan bul ayrılık bahçesinde bülbül gibi ağla/yan fetih müjdeli diye gül/süz adın bak yarım muammâ yalnızlığı talihime bağla/yan yazmak bana mı düştü, nakkaş mı parmaklarım Lâleden bildim seni, yine de gül İstanbul MEHMET ŞAMİL Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted February 14, 2012 İstanbul… Ah seni bir an görebilmek.. Hasretim suzan gibi… Kalbinin henüz hiç kimsenin göremediği, Henüz hiç kimsenin giremediği sokaklarında dolaşmak.. İklimim hazan gibi… Kalbinin en suskun, en sevgili, en güzel caddesinde bir yer ver bana; Hayallerimi işte tam oraya inşa edeyim, Orada büyüteyim mahzun çocukluğumu, Orada gidereyim uykusuzluğumu ve orada tüketeyim suskunluğumu.. Sükûtum, fizan gibi…Ah İstanbul… Güven dolu hayaller sakladım sana. Kimseye güvenemem, hiç- mi dersin..? İstanbul… Özümden özüne kanat çırpınca bütün duygular, Adına merhaba diyerek savruldular, aşk’a selam durdular.. Fatihin fetih gemisini karadan yürütenler, Marmara’dan vuslata uzanıp, aramıza köprüler kurdular… Çevirme benden uzaklara o efsunlu bakışını.. Hangi karanlık sökebilir yüzünün şems nakışını..Ah İstanbul… En safi duygularla bağlandım sana. Unutursun geçer, of- mu dersin? İstanbul… Aktın gönül fezasına, kusursuzca yankılan.. Umutlarıdır gönlümün, umutsuzca yakılan.. Fütursuzca yıkılan… Puslu fotoğraflarda seyrettim taşını, toprağını.. Gözlerini göremesem de, en soğuk iklimlerinde gözlerini hayal ettim, gözlerinle ısındım.. Hep gecelerine çizdim yıldız yıldız sevgimi, gecelerine sığındım.. Bir uykusuz düş gibi nefesine sarıldım..Ah İstanbul… Derya oldum, sel oldum ağladım sana. Sızlanma boşuna, git- mi dersin? İstanbul… Hayallerim var, ve bu hayaller senindir! İçine düşse de har, yinede hüsün dolu haller senindir. Engeller çıkarma önüme! Engelleri sen indir. Şiirler yazdım sana, satır satır senindir… ..Bir ev hayal ettim can var içinde. Kalbimi koydum en güzel yerine; yâr içinde.. Kış görmez yüzümüz, bahar içinde…Ah İstanbul… Demet demet şiirler topladım sana. Sözlerin yetersiz, kes- mi dersin..? İstanbul… Sözlerim kâfi değil has sesine, ferasetine.. Alıştı şu yüreğim hasretine, esaretine… Ah nefesin.. Üfle yüzüme, gözlerime dolsun rengin.. Yok dengin.. Gölgen, Güneşten de engin.. Rüzgara meydan okuyan yaprağa benzer ahengin… Hadi, bir sen dol içime, bir de hüzün.. Ah’ı öğretir özüme yüzün…Ah İstanbul… Kalbimi besteleyip söyledim sana. Bu kadar yeter, sus- mu dersin..? Susarım… Bir suya, bir de sana susuyorum.. Prangalar yedi dilim; susuyorum.. Kadim Dolunay Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted February 23, 2012 Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl-i bahâdır Bir sengine yekpâre Âcem mülkü fedâdır Bir gevher-i yekpâre iki bahr arasında Hurşid-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır Altında mı üstünde midir cennet-i âlâ Elhâk bu ne hâlet bu ne hoş âb u hevâdır” Nedim “Misli bulunmayan ve paha biçilemeyen bir şehir olan İstanbul’un bir tek taşına bütün İran ülkesi feda edilebilir. İki deniz arasında yekpare bir mücevher olan bu şehir, cihanı aydınlatan güneşle tartılsa lâyıktır. Cennet bu şehrin ya altında, ya üstünde olmalı ki hâlleri, suyu ve havası çok hoştur.” 1 Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted February 25, 2012 Ah İstanbul, ah İstanbul! İnsan hiçbir fikir imâl etmese de yalnız senin o canım yüzüne baksa, şu ismine bir asırdır inkılâp dediğimiz nesnelerin içyüzünü ve hakikatini bir eşya dersi halinde ne güzel öğrenir. 15 Kasım 1946 N.F.K Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted March 11, 2012 Âlem içinde (başka) âlem; İlle de İstanbul! Bulabilirsen başka illerde o histen, bul! Share this post Link to post Share on other sites
ebkem 89 Report post Posted May 29, 2013 selam sana sultan sehir Dunya tek ulke olsa baskenti istanbul olurdu denilen Deniz kokan, Sevda tuten, martilari sarki soyleyen şiir gibi belde iyi ki fethedildin iyi ki bizimsin. Essiz bir itaat ile sadiğım sana Share this post Link to post Share on other sites