cihat 28 Report post Posted March 21, 2007 (1884-1933) Bağdat'ta doğdu. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey'in oğludur. Çocukluğu Bağdat'ta geçti. 7 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. Galatasaray Lisesini bitirdi. Öğretmenlik yaptı. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Şiirleri, Servet-i Fünûn, Âşiyan, Muhit ve Dergâh gibi ünlü dergilerde yayımlandı. Sembolist ve empresyonist etki ve izler taşıyan şiirler yazdı. "Akşam şairi" olarak tanındı. MUKADDİME Zannetme ki güldür, ne de lâle, Âteş doludur, tutma yanarsın, Karşında şu gülgûn piyâle... İçmişti Fuzûlî bu alevden, Düşmüştü bu iksîr ile Mecnûn Şi'rin sana anlattığı hâle... Yanmakta bu sâgardan içenler, Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı, Baştan başa efgân ile nâle... Âteş doludur, tutma yanarsın, Karşında şu gülgûn piyâle... Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted March 23, 2007 teşekkür ederim, cihat. Bizlere ne güzel konular sunuyorsun. Şimdi de Ahmet Haşim:) eline sağlık. Diğer şairlerde yazarlarda olduğu gibi, insan sadece ne şair ne de yazardır Şairlik veya yazarlık bir vesileden ibarettir. Bu yaklaşımla bizleri bu konuda biraz daha bilgilendirebilir misin acaba? özellikle ben hayat görüşünün biraz daha ayrınyılı bizlere sunulmasının yararlı olacağını düşünüyorum.. Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted March 23, 2007 Elbetteki şairlere ilham veren ve sanatlarını yönlendiren hayat görüşleri çok önemli. Açılan başlıklar altında bunlara yer vermemiz ,paylaşılan eserleri daha lezzetli kılacaktır. Ahmet Haşim 'sembolizm' akımının etkisinde kalmış, bu türde başarılı şiirlere imza atmıştır. Şiirlerinde hayal ve müziğin büyük bir yeri vardır.Dolayısıyla şiirde ahenk onun için çok önemlidir. Yaşadığı dönemin önemli toplumsal olaylarına, siyasi akımlarına hemen hemen hiç değinmeyerek sadece 'güzelliği' sunmaya memur olmuştur. Göl Saatleri (şiir, 1921), Piyale (şiir, 1926), Gurabahane-i Laklakan (fıkra, 1928), Bize Göre (fıkra, 1928) ve Frankfurt Seyahatnamesi (gezi, 1933) kitaplarını yayınladı. konu hakkında daha aydınlatıcı malumatı olan arkadaşların bunları bizden esirgememesi dileğiyle... Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted March 23, 2007 sağ olasın, cihat kardeşim, bilgilerini bizle paylaşman bizleri de bilgi açısından donatıyor. Ve sayende üstadımızın yanına, birçok şairide seninle tadıyoruz. Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted March 23, 2007 rica ederim.. Benimkiler naçizane, yüzeysellikten öteye geçmeyen bilgiler. Şairleri ve yazarları birkaç kuru tarifle anlatmak imkansız bir durum. Hal böyle olunca da şairi takdim etmede kendi şiirinin yerini hiç birşey tam olarak alamıyor ; MERDİVEN Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak... Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisân-ı hafidir ki rûha dolmakta Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted July 19, 2007 "Ahmet Haşim, modern Türk şiirinin Batı şiiriyle ilk gerçek karşılaşmasıdır. Bugüne kadar hiç eskimeden ve değerini yitirmeden gelen kendi şiir anlayışını Piyâle’nin başına koyduğu “Şiir Üzerine Bazı Düşünceler” adlı yazıda şöyle dile getirir: “Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel ve etkileyici konuşan insan, ne de yasa koyucudur. Şairin dili, “düzyazı” gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere var olmuş, müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir...” O BELDE Denizlerden Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin. Bilsen Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin! Ne sen, Ne ben, Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ, Ne de âlâm-i fikre bir mersâ Olan bu mâi deniz, Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz. Sana yalnız bir ince tâze kadın Bana yalnızca eski bir budala Diyen bugünkü beşer, Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar, Bulamaz sende, bende bir ma'nâ, Ne bu akşamda bir gam-i nermîn Ne de durgun denizde bir muğber Lerze-î istitâr ü istiğnâ. Sen ve ben Ve deniz Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ, Uzak Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz... O belde? Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde; Mâi bir akşam Eder üstünde dâimâ ârâm; Eteklerinde deniz Döker ervâha bir sükûn-ı menâm. Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir, Hepsinin gözlerinde hüznün var Hepsi hemşiredir veyâhud yâr; Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud, O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm Onların ruhu, şâm-ı muğberden Mütekâsif menekşelerdir ki Mütemâdî sükûn u samtı arar; Şu'le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer Mültecî sanki sâde ellerine O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar, Onların hüzn-i lâl ü müştereki, Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz Hepsi benzer o yerde birbirine... O belde Hangi bir kıt'a-yı muhayyelde? Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd? Bir yalan yer midir veya mevcûd Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı? Bilmem... Yalnız Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı. Uzak Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz... **** Aşağıdaki de bu nadide şiirin, Mehmet Fuat tarafından dil içi çevirisi yapılmış hâli... O BELDE* Denizlerden Esen bu ince rüzgâr saçlarınla eğlensin. Bilsen Özlem ve gurbet sıkıntısıyla akşam ufkuna bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne kadar güzelsin! Ne sen, ne ben, ne de güzelliğinde toplanan bu akşam, ne de düşünce acılarına bir liman olan bu mavi deniz iç sıkıntısını anlamayan kuşağa yakın değiliz. Sana yalnız bir ince genç kadın, bana yalnızca eski bir budala diyen bugünkü insan, bu düşük açlık, bu kirli bakış, bulamaz sende bende bir anlam, ne bu akşamda ince bir kaygı, ne de durgun denizde bir gücenik içine kapanma ve isteksiz titreyişi. Sen ve ben ve deniz bu akşam ki, titreyişsiz, sessiz, topluyor ruhunun kokusunu sanki, uzak ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak bu sürgüne ve ayrılığa sonsuzca bu yerde mahkûmuz... O belde? Durur el değmemiş hayal bölgelerinde; mavi bir akşam hep dinlenir üstünde; eteklerinde deniz döker ruhlara bir uyku durgunluğunu. Kadınlar orada güzel, ince, temiz, geceye bağlıdır, hepsinin gözlerinde hüznün var, hepsi kızkardeştir. Veya sevgili; gönüldeki üzüntüleri yatıştırmayı bilir dudaklarındaki ağlayan öpücükler, yahut, o gözlerindeki çivit rengi soru sessizliği. Onların ruhu gücenik akşamdan yoğunlaşmış menekşelerdir ki durmadan durgunluk ve susmayı arar; ayın hüznünün ışıksız alevi sığınmış sanki yalnız ellerine. O kadar çelimsiz ki, ah, o hasta deniz Hepsi benzer o yerde birbirine... O belde hangi bir hayal anakarasında? Hangi bir uzak ırmak ile çevrili? Bir yalan yer midir, veya var olan, ama bulunamayacak bir hayal sığınağı mı? Bilmem... yalnız bildiğim sen ve ben ve mavi deniz ve bu akşam ki uzun uzun titretiyor bende hüzün ve ilham tellerini, uzak ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak bu sürgüne ve ayrılığa sonsuzca bu yerde mahkûmuz... Share this post Link to post Share on other sites
tutsak 4 Report post Posted August 14, 2007 TAHATTUR Bir Acem bahçesi, bir seccâde, Dolduran havzı ateşten bâde... Ne kadar gamlı bu akşam vakti... Bakışın benzemiyor mu'tade. Gök yeşil, yer sarı, mercân dallar, Dalmış üstündeki kuşlar yâda; Bize bir zevk-i tahattur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyâda! Ahmet HAŞİM Share this post Link to post Share on other sites
nedamet.. 14 Report post Posted August 24, 2007 BÜLBÜL Bir gamlı hazânın seherinde, Isrâra ne hâcet yine bülbül? Bil, kalbimizin bahçelerinde, Cân verdi senin söylediğin gül. Savrulmada gül şimdi havada, Gün doğmada bir başka ziyâda. Share this post Link to post Share on other sites
kurşunkalem 56 Report post Posted September 8, 2009 Bir gamlı hazanın seherinde Israra ne hacet yine bülbül? Bil, kalbimizin bahçelerinde Can verdi senin söylediğin gül! Savrulmada gül şimdi havada Gün doğmada bir başka ziyada... Share this post Link to post Share on other sites
Eşref Bey 58 Report post Posted August 16, 2010 KARANFİL Yârin dudağından getirilmiş Bir katre âlevdir bu karanfil, Rûhum acısından bunu bildi! Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer, Kızgın kokusundan kelebekler, Gönlüm ona pervâne kesildi. Share this post Link to post Share on other sites
Guest Bir Kereye Mahsus Report post Posted October 13, 2010 Merdiven şiirini severim. Ama bu şiirde ne anlatılmak istediğini hâlâ anlayabilmiş değilim... Ayrıca bu şiir aruzun hangi kalıbıyla yazılmış? Share this post Link to post Share on other sites