BDG 76 Report post Posted May 12, 2007 MÜTHİS AN İnsanoğlunun ufku, madde göziyle insanoğluna mahsus olmayan ufukların ötekindeki bu manzara karsısında ne hale gelmistir? Birdenbire gökler bir perde gibi açılır ve arkasından sonsuzluk âleminin kadrosundan bir sahsiyet, bütün madde tezahürlerini yakıp kül edici, cisim üstü bir cisimlenis-le görünüverirse insan ne hale gelir? Melek, o ânâ kadar öteler âlemini tanımayan, fakat bütün âlemlerin Tacı ve Efendisi olarak yaratılmıs bulunan Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygambere aynen hitap etti. «— İKRÂ! (OKU!)...» Âlemlerin Fahri, dehsetler ve hasyetler içinde cevqp verdi: «— Ben okuyucu değilim. Ne okuyayım?...» Sultan Melek ilerledi. Allah'ın Resulünü kucakladı, kuvvetle sıktı ve sonra bırakarak tekrar ettit* «— OKU!» Ve kendisinden yine aynı cevabı aldı. Bu hal üç kere tekrarlandıktan sonra, Melek, Allah-tan aldığı ve Resulüne teslim etmeğe geldiği ilk âyeti, basından sonuna kadar okudu. Meali: «— OKU!... RABBİNİN İSMİYLE BASLIYARAK OKU!.. O RABBİNİN İSMİYLE Kİ, İNSANI UYUSMUS KANDAN YARATTI. KALEM VASITASIYLE İNSANLARA İLİM VEREN, BİLMEDİĞİ SEYLERİ ÖĞRETEN VE YARATMAK YALNIZ KENDİSİNE MAHSUS OLAN KEREM SAHİBİ RABBİNĐN İSMİYLE OKU!..» HAŞYET Allah'ın Resulü, dehset ve hasyetin son basamağında, bizzat konustuğu lisanla nazil olan âyeti, kelimesi kelimesine tekrar etti. Âyetin, Allah Resulü tarafından kelimesi kelimesine tekrarına kadar bekleyen Melek, Allah kelâmının, Allah Resulünün diline ve kalbine yerlestiğini görür görmez birdenbire kayboluverdi. Ve bu hâli, bir kursunun ciğeri delip geçmesi kadar sürdü. Kursun ciğerden çıkıp gider gitmez tesiri baslıya-çaktır. • Kaadi-i Beyzavî hazretlerinin tefsirine göre, insanr büyük marifete çağıran, Allah'ın vücudundan ve sonsuz kudretinden haber veren, keremini bildiren ve kuluna ilim yolunda bu keremden pay almasını ihtar eden ilk âyet, nazil olusundaki heybetten baska, mânasiyle de x> kadar hasyet vericiydi ki, melek kaybolur kaybolmaz, Allah'ın Resulü muazzam bir dehsete düstüler. Mağradan çıktılar. Hira dağından indiler, uçan bir kusun gölgesi gibi mesafeleri asarak Mekke'ye girdiler. Büyük ve Temiz Hatice'nin kapısını vurdular. Meleğin kucakladığı mukaddes insan, esrarlı haline bakıp kendisine açılan sadık zevcenin kollarına atlamadan yalnız mırıldandı: «— Beni örtünüz! Beni örtünüz!» Sadık zevce, izinde bütün bir esrar cereyanını sürükleyen Allah'ın Sevgilisini, olup bitenlerden habersiz, hiçbir sey sormak ve anlamak cesaretini göstermeden sefkat ve itina ile yatağına yatırdı ve üstüne kalın örtüler çekerek O'nu yalnız bıraktı. Dakikalarca, Điâhî hasyete bağlı mukaddes râsenin ihtizazlarını kaybeden yatak; ve nihayet bu yatakta kavusulan rahat ve sükûnet... Kâinatın Efendisi, rahat ve sükûnete erisince yataktan kalktılar. Zevcelerini çağırdılar ve baslarından geçen hâli ânı ânına, noktası noktasına anlattılar. Henüz tam bir açıklık belirtmeyen ve ne olduğunu hissettirmeyen tecelli karsısında ilk hükümleri, rahat ve sükûnete kavusmus olmalarına rağmen sadece korku ve kaygı... Henüz ebedî devlet ve memuriyet, hâl ve makamı, Al-Jah'ıh Sevgilisine açıkça bildirilmemistir. BÜYÜK KORKU Hitap: «— Korkuyorum ki, Hatice, bana bir zarar gelmesin!» Henüz hiçbir seyden haberi olmamak söyle dursun, haberi olmayanın halinden bile haberi olmıyan. Haticenin mukabelesi misilsiz bir kadın sezisiyle, fevkalâdenin üstünde oldu. Ulvî kadın, her haline o kadar emniyet duyduğu mukaddes zevcini, imkân bulunmayan hayali ihtimalden tenzih etti: — Hiçbir korku ve kaygıya sebep yok. Bosuna üzülüyorsun. Allah, senin gibi bir kuluna kötülük eristirmez. Ve basına bir örtü atarak: — Simdi, dedi; bu islerden anlayan birine gidip danısacağım. • Hatice'nin bahsettiği adam, yakın akrabasından Varaka bin Nevfel... Varaka, Büyük ve Temiz Hatice'den olup bitenleri, dikkat ve ciddiyet dolu bir çehreyle dinledi... Sonra uzun uzun düsündü ve su cevabı verdi: — Varlığımı kudretinin elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, eğer anlattıkların doğru ise, yâ Hatice, mübarek zevcine görünen Melek, Musa Peygambere gelen «Na-mus-u Ekber» dir. Mübarek zevcin Allah'ın Peygamberidir ve Đlâhî Memuriyetini almak özeredir. Kendisine haber ver; sakın ürkmesin, telâs ve korkuya düsmesin... Sabırla neticeyi beklesin ve bütün tecellilere tahammül etmeyi bilsin!. Varaka, sâf mânasiyle Isa dini üzerindedir ve büyük çapta din irfanına sahip bir insandır. Hatice, Varaka'nın yanından, bu muazzam tefsir ve teshis altında ezilmis, ayrıldı; ve bu yakıcı mânaların heybetinden kendinden geçmis, evine geldi. • Ne söyleyeceğini, nasıl anlatacağını, ne türlü bahsedeceğini bilemiyor. Bir gün Varaka, Allah'ın Resulü ve Kâinatın Gayesini. Kabe'yi tavaf ederken buldu. Hemen yanına yaklastı. O'nu bir kenara çekti ve fısıldadı:' — Amca kızımın zevci, mübarek insan! Hira dağındaki mağarada basından geçenleri bana olduğu gibi anlatır mısın? Allah'ın Resulü, İlâhî tevhid nimetine mâlik ve kitap ehli bu samimî adamın hatırını kıramadı; ona basından* geçenleri bütün teferruatiyle anlattı. Varaka heyecanla haykırdı: — Allah'a yemin ederim ki. sen onun Büyük Resulüsün! Ve sana görünen melek, Musa'ya gelen Cebrail'dir. İste «Cibril-i Emin» sana da nazil oiuyor. Simdi kimbilir basına neler gelecek! Sana yalancı ve sahtekâr diyecekler, seni yurdundan kovmaya çalısacaklar... Peygamberlik yükü ağırdır. Kavmin seni tekzip edecek... Seninle çarpısacak ve seni öldürmeğe savasacak... Söz yeriyorum ki. eğer Allah beni o günlere yetistirirse senin için elimden geleni esirgemiyeceğîm. • Ve tevhid ehli Varaka, insanoğlunun en büyüğüne sarıldı. Onun -kudsiyet dolu alnından öptü ve yanından uzaklastı. Varaka, basj önünde, ağır ağır gidiyor; ve O arkasından, derin bir tefekkür içinde, bakjyor. • Varaka ile aralarında geçmis konusmadan: — Demek beni kavmim Mekke'den çıkaracak, öyle mi? — Evet, peygamberlik makamı kime verilmisse öz kavmi içinde ona düsmanlar türemistir. Peygamberlik hali budur. Share this post Link to post Share on other sites
nevbahar 5 Report post Posted May 30, 2007 çok güzeldi bu kitabını okurken adeta büyülendim,nur yüzlü peygamberimizi ne de güzel anlatmış üstadımız.Allah cümlesinden razı olsun. Share this post Link to post Share on other sites
HASAN HÜSEYİN ÇAĞIRAN 0 Report post Posted July 4, 2007 saolsın kerdeş... Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted July 4, 2007 selamlar Konuyla alakalı Esselam'dan bir şiir : KORKU Döşekte, koynuna almış gaibi, Titriyor, örtüler altında Nebî. Devletinden O’na sır verilmemiş; Makamı ve hali gösterilmemiş. Yok, nebîliğinden henüz bir koku... Nedir, ne oluyor? Ve büyük korku!... Kalmamış başına yastığında yer, Çöker mi acaba bastığında yer? Kül olmak var, zaman bir lâhza dursa... Soruyor: Ya bana bir hal olursa? Korkma, bir şey olmaz, diyor Hadice; Gidiyor, Varaka adlı bilgice. Hadicenin yaşlı adam, yeğeni; Diyor ki: «Yıllardır beklenen yeni, Ve son Peygambere bunlar işâret. Sana müjde: O’na sabır, cesaret... Gördüğü o şekil, ederim yemin, Musa’ya görünen Cibril-i Emin...» O’na da rastladı bir gün ihtiyar, «Müjde olsun, dedi; Allah sana yâr! Sen O’nun en büyük Peygamberisin! Tevekkülle bekle, zamanı gelsin... O gün kavmin düşman olacak sana. Keşke düşebilsem ben de arkana; Seni canla başla koruyabilsem... Yetişir miyim tek, o güne bilsem?» Doğru; eza çeker kavminden nebî; Budur nebîliğin ulvî nasibi... Share this post Link to post Share on other sites