hsyn70 4 Report post Posted January 28, 2006 Efendimin en güzel ve en çarpıcı takdirleri izdivacımda oldu. «— Evlen, evlen, evlen!» Namaz emrinden sonra daima ihtarları… — Evime ne zaman şeref vereceksiniz? «— Sen evlenmeden gelmem!» Bir gün dayanamadım: — Efendim, ben münasibimi bulamıyorum. Siz bana muhitinizden, yakınlarınızdan birini bulun ve emredin… İsterse o hizmetçiniz olsun, hemen evleneyim! «— Yok, olmaz, dediler; sen bulacaksın ve kendi muhitinden bulacaksın!..» • Nihayet yoluma, otuzyedi yıldır çile ortağım, Neslihan çıktı. Bana nur topu gibi beş çocuk hediye eden sevgili zevcem… Sırasiyle, Mehmet, Ömer, Ayşe, Osman ve Zeynep… Dış yüzün dış yüzünde başlayan münasebet en kısa zamanda köklere kadar indi. Kendisini aldım, Eyüb'e götürdüm, evin önünden geçirdim ve biraz ilerideki (Piyer Loti) kahvehanesinde oturttum: — Bekle biraz dedim; kendilerine haber vereyim… Çağırırlarsa koşar, gelir seni götürürüm. İzinsiz çıkaramam huzurlarına… Kızcağız derin bir tevekkül içinde, oturdu, nasibini bekledi. Huzurlarındayım: — Efendim; bir kızla tanıştım, ismi Neslihan… Bildiğiniz modern kızlardan; Bâban'lardan, Bâbanzadelerden… Buraya kadar da getirdim. Şu anda ilerideki kahvehanede oturuyor. Takdir buyurursunuz ki, zamane kızlarına güven zor… Şüpheliyim… Ne emredersiniz? Bir ânda şimşek gibi bir hareketle sordular: «— Üzerinde ne var?..» — Yeşil bir manto, efendim! Yine bir anda, şimşek gibi bir hız içinde, âni bir dalış ve uyanış: «— Sen, ondan değil, kendinden şüphe et!» Suratımda şaklayan takdir tokatının zevkiyle, Neslihan'ın bu kadar güzel kabul edilişindeki zevk, içimde birbirine karışmış, koştum; (Piyer Loti) kahvehanesinden zevcemi aldım ve evlerine getirdim. Şadırvan başında yalnız Şakir ve yakınlarından bir delikanlı, Mehmet… Kendileri içeriye geçmişler, belki birdenbire görünmek istememişlerdi. Neslihan, ben, Şakir ve o delikanlı, bir arada oturduk. Akit temellendirildikten ve iş belediye dairesindeki tescile kaldıktan sonra, birdenbire Efendi Hazretleri, evden çıktılar ve yanımıza gelmeden bahçe kapısına doğru yürümeğe başladılar. Arkalarından ilerledik ve ellerinden öptük… Ayni şimşek edasiyle, yivleri ebediyen kulaklarımdan silinmeyecek bir hitapta bulundular: «— Allah zâmin (borçlu) ve kefil; unutma!..» Ve durmadan çıkıp gittiler. İleride, vasıtamla Neslihan'a gönderecekleri mektuplarda kendisine «kızım» diye hitap edecekler ve benden «damadım» diye bahis buyuracaklardır. • Ki, zevcemle aramda, sadece Efendimin yümniyle, bereketiyle, benim yüzümden çektiği binbir musibete rağmen küçük çekişmeler dışı, hainliğe kaçan hiçbir hâdise ve bağ gevşemesi olmamıştır. Neslihan'ın ailesini (Bâbanlar) çok takdir buyuruyorlar, «Hükûmet icra etmiş» bir familya olarak vasıflandırıyorlar; ve onun amca kollarından, merhum Bâbanzade Naim Beyi medihle anıyorlardı. Eski Darülfünun Profesörlerinden Naim Bey ki, doktor kendisine: — Kalb hastasısınız, namaz kılamazsınız, secdede ölürsünüz! Demiş; o da «ne mutlu bana» diye devam ettiği namazlarından birinde ve secdede ruhunu teslim etmişti. Efendimin Neslihan'a gönderdiği mektuplardan birindeki hitabın sırrını, ileride çözmeğe çalışacağım… Zaten o hitabın bir sır sakladığını, vefatlarından hayli sonra ve yakınlarından Muhib'in dikkatiyle keşfettik. • Çok sonra bir gün… Muhib evimize geldi. Kendisine, Efendi Hazretlerinin Neslihan'a gönderdiği mektupları gösterdim. Muhib, hayretle bir noktaya dikkat etti: Mektubun başındaki «Neslihan kerimeme» hitabı, (sin) yerine (sat) harfiyle «Naslı han» şeklinde yazılmıştı. Bizse bu noktaya yıllardır dikkat etmemiştik. (Nas), Kur'ân hükmü… Ne demek olsa gerek?.. Nur sülâlesinin imtiyazı Kur'ânla sabit olduğuna göre, yoksa ebediyet sülâlesinden olan, zevcem miydi? Böyleyse, evlenme günümde bana söyledikleri: «— Sen kendinden şüphe et!..» Sözünün hikmeti, gün gibi açık… Bu da bir sır olarak kaldı. • Cuma 12 Aralık 1952… Sabahın saat 10'u… Hapishanenin önündeyim… Yanımda zevcem… Çilekeş kadına sormak istiyorum: — Söyle; acaba içinden «şu adamın zevcesi olacağıma, bir bakkalın, bir kunduracının karısı olsaydım!» gibi bir duygu geçiyor mu? Söyle, hiçbir günü öbürüne uymayan bu belâlı, bu netameli adam senden af dilemeğe muhtaç mı? Fakat çilekeş kadının asaletini biliyorum. O, bütün hayatı dalgalı bir ummanda ve kaptan köprüsünde geçen kocasından, sahilde sessiz bir balıkçı kulübesine mahsus bir yaşayış istemez!.. Ayrılık… Zevcemden ayrıldım: — Haydi güle güle! Dimdik durun ve neşenizden hiçbir şey kaybetmeyin! Beni iyi görmek istiyorsanız iyi olmaya bakın! Mazlûm ve mütevekkil, kadıncağız çıkıp gitti. Onun arkasından o kadar gözyaşı zaptettim ki, onları Toptaşı kasvet ocağının, asırlık, şerha şerha, süngere dönmüş duvarlarına verseydim, içemezdi, yutamazdı, alamazdı bu duvarlar… 1 Share this post Link to post Share on other sites
gardenya 11 Report post Posted January 28, 2006 Bu bölümlerin bir kısmını o ve ben bir kısmını da cinnet mustatili adlı kitapta okumuştum,Neslihan Kısakürek üstad için ne güzel bir arkadaş ve ne güzel bir eş olmuş.Bunu üstadın kendisi hakkında yazdıklarından anlıyoruz.Günümüzde fazlasıyla dejenere olmuş aile kurumunun aslında nasıl olması gerekitğini öğrenmek için güzel bir örnek. Share this post Link to post Share on other sites
Salihbey 6 Report post Posted December 11, 2006 «— Sen, ondan değil, kendinden şüphe et!»... İleride, vasıtamla Neslihan'a gönderecekleri mektuplarda kendisine «kızım» diye hitap edecekler ve benden «damadım» diye bahis buyuracaklardır. ... — Söyle; acaba içinden «şu adamın zevcesi olacağıma, bir bakkalın, bir kunduracının karısı olsaydım!» gibi bir duygu geçiyor mu? Söyle, hiçbir günü öbürüne uymayan bu belâlı, bu netameli adam senden af dilemeğe muhtaç mı? Fakat çilekeş kadının asaletini biliyorum. O, bütün hayatı dalgalı bir ummanda ve kaptan köprüsünde geçen kocasından, sahilde sessiz bir balıkçı kulübesine mahsus bir yaşayış istemez!.. Ayrılık… Zevcemden ayrıldım: — Haydi güle güle! Dimdik durun ve neşenizden hiçbir şey kaybetmeyin! Beni iyi görmek istiyorsanız iyi olmaya bakın! Mazlûm ve mütevekkil, kadıncağız çıkıp gitti. Onun arkasından o kadar gözyaşı zaptettim ki, onları Toptaşı kasvet ocağının, asırlık, şerha şerha, süngere dönmüş duvarlarına verseydim, içemezdi, yutamazdı, alamazdı bu duvarlar… :) :) Share this post Link to post Share on other sites
kopzan 8 Report post Posted February 26, 2008 PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER..N.FAZILA DAİR BUNLARI BILMIYORDUM..ALLAH BIZE DE DÜNYADA YETMEDIGIMIZ YERDE BOYLE YOL GÖSTERICILERI VESILE KILSIN..NASIP ETSIN.. Share this post Link to post Share on other sites
asyam 6 Report post Posted February 27, 2008 Bende bilmiyordum.. Allah dağına göre kar vermiş yine dağına göre de eş lufetmiş üstada:) Ne güzel.Geçenlerde Tagor' dan duyduğum bir sözü hatırıma getirdi bu konu. Aynı böyle; yazın sıcağından buharlaşmayan, kışın soğuğundan donmayan, yaprakları dökülmeyen hep aynı hatta artan sevgiler için demişki; " İstediğin zaman lambayı söndür, ben senin karanlığını da tanır severim." Share this post Link to post Share on other sites
YENIMGUSIM 1 Report post Posted February 27, 2008 PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER... Share this post Link to post Share on other sites
D'artagnan 0 Report post Posted March 9, 2008 tesekkurler. Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted June 18, 2008 Üstadla yapılan bir röportaj esnasında evlilik ve çocuk üzerine sorular sualler ve Üstadın dünü ile bugünü arasında yaptığı mukayese ve tahlil muhtevalı cevabı. ‘Konuşmalar’ kitabından... -Yeni nesilden bîzarsınız ama siz de çocuk sahibisiniz?.. -Evleninceye kadar çocuktan nefret ederdim. Manâsız bir surat bağıracak, edecek falan... Fakat efendi hazretleri ısrar etti... Evlen... evlen... evlen de evine geleyim, derdi. -Niye o zamana kadar evlenmemiştiniz? -Bu kadar derine gitmeyin... Bin tane sebep bulunabilir.. ne bileyim ben.. Serbest olmak istiyordum vesaire.. Bıkkınlık çok çabuk musallat olur bana. -Çocuk diyorduk.. -Evet.. ondan sonra babalık müthiş istila etti beni. Üç erkek iki kız çocuğum oldu. Sonra, torundan çekinirken ben, bütün bütün bir zevk getirdi bana. 1 Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted May 31, 2009 Necip Fazıl, eşi Neslihan Hanımefendi'yi çok sever. Eşi de şaire büyük saygı gösterirdi. Onunla çok iyi anlaştıklarını belirtmek için dostlarına: "Ben sigara içsem dumanını o çıkartır" veya "Ben soğuk alsam o hasta olur" dermiş. (Edebiyatımızın Güleryüzü - Mehmet Nuri Yardım) 1 Share this post Link to post Share on other sites
Murat Aydın 9 Report post Posted June 15, 2009 Sönmekte olan, İslam hikmetlerinden kaynaklanan eşlerin birbirine saygı ve sevgi çerçevesi içindeki hitaplarını okumak, kendi hayatlarımız adına güzel örnekler... Teşekkürler... Share this post Link to post Share on other sites
MuHTeVa 4 Report post Posted June 15, 2009 Çok güzel bir paylaşım olmuş gerçekten... Reyhan'nın ekledikleride konuyu bütünlemiş... Emeğinize sağlık... Share this post Link to post Share on other sites
dafne 3 Report post Posted July 17, 2009 yakın zamanda yeni şafakta mehmet kısakürekle bir röportajdan; s:peki ya anneniz? c:Annem mühim bir insandı. Kahraman ruhlu biri... Babam gibi tahammülü zor bir insanla arasındaki uyum görülmemiş bir şeydi. Babamın zekasının müracaat ettiği tek kapı annemin hisleriydi. Zaman zaman sesini yükselterek kendisine döndürdüğü vakidir. Babam vefatından önce masasını derleyip toplamıştı. “Polisler gelmek üzere” diye. Ölmeseydi hapse girecekti. Annem odasına girdi; 'nedir bu haliniz' dedi. Babam; 'her an hapse girebilirim' diye cevap verdi. Annem; 'Girin' der demez, babam; 'Ama hapiste ölebilirim' diye mırıldandı. Annemin karşılığı ne oldu dersiniz: “Ölün! Gerekirse ölün! Böyle bir eser yüzünden hapse girmeniz bile ebedi kurtuluşunuzdur”. Sonra babam masasında tekrar yazmaya devam etti. 1 Share this post Link to post Share on other sites
kurşunkalem 56 Report post Posted August 21, 2009 Üstad eşini bile ne kadar muntazam bir lisanla anlatmış. Bir takım yazar çizerler ki şahit bile olmuşumdur,eşleri hakkında gıklarını çıkarmazken,Üstad tam manası ile anlatmış eşini..Ve sabır kahramanı bir eş... Zamanımız da kaç eş kalmışdır böylesi, bilinmesi zor, cevabı hiç olmayan bir soru.Hatta sorun..Sorun diyorum çünki ,tanınmış insanların hayat arkadaşları eminim ki Eyüp sabrı ile dünyaya gelmişlerdir.. Şimdiki eşler iki saat eve geç gelse netice bir kaos :) Share this post Link to post Share on other sites
Metafor 3 Report post Posted October 3, 2009 Üstadın eşi hangi tarihte Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu acaba? Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted October 3, 2009 Büyük Doğu Yayınlarından alınan bilgiye göre Neslihan Hanımefendi 22 Mayıs 1995 tarihinde Hakk'a yürümüştür. Share this post Link to post Share on other sites
Kureyşi 61 Report post Posted October 3, 2009 Tam tarihi tarafımdan bilinmemesi meçhüllüğü ile en küçük oğlu Osman Kısakürek'te annesinden sonra 10 yıl çekebilmiştir dünyanın kahrını.... Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted October 12, 2009 Dursun Gürlek'in Kültür Dünyamızdan Manzaralar isimli kitabının telaffuz ve anlatım hatalarına değindiği sayfalarının bir bölümünde, Üstadın eşinin ölüm haberinin yayınlanması esnasında yapılmış olan bir anlatım hatasına da yer veriliyor. Hem başlığımızla alâkadar olduğu, hem de tarihî bir mahiyet taşıdığı için ilgili kısmı ekliyoruz: -Necip Fazıl'ın eşinin ölüm ilanını - hem de dindar bir kesimin - gazetesinde okumuş, "Merhum Üstad Necip Fazıl'ın kerimesi Neslihan Hanım vefat etmiştir." cümlesiyle karşılaşınca fena halde şaşırmıştım. Çünkü vefat eden Necip Fazıl'ın "kerimesi" yani kızı değil, "zevcesi" yani hanımı idi. (Dursun Gürlek - Kültür Dünyamızdan Manzaralar - Sh. 27) Share this post Link to post Share on other sites
muratti 2 Report post Posted October 12, 2009 Neslihan hanımefendi asilliğin,tevekkülün,sadakatın simgedir.Allah herkese böyle olmayı nasip etsin Share this post Link to post Share on other sites
idrak 9 Report post Posted October 27, 2012 Necip Fazıl, eşi Neslihan Hanımefendi'yi çok sever. Eşi de şaire büyük saygı gösterirdi. Onunla çok iyi anlaştıklarını belirtmek için dostlarına: "Ben sigara içsem dumanını o çıkartır" veya "Ben soğuk alsam o hasta olur" dermiş. (Edebiyatımızın Güleryüzü - Mehmet Nuri Yardım) Hay mübarek sigarayı bu denli sevince, eşinize iltifatınız da o cihetten oluyor demek ki.. Share this post Link to post Share on other sites
hafakan 195 Report post Posted May 31, 2014 Akit temellendirildikten ve iş belediye dairesindeki tescile kaldıktan sonra, birdenbire Efendi Hazretleri, evden çıktılar ve yanımıza gelmeden bahçe kapısına doğru yürümeğe başladılar. Arkalarından ilerledik ve ellerinden öptük,,, Arkadaşlar bu el öpme mevzuu oldum olası kafama takılmıştır benim . kötü bi'zan dan Allaha sığınırımda, işin batı ni durumu nedir acaba kestirebilen varmı ? yada sadece üstadmı öpmüştür? hani çoğul kullanırızya bazen... (kafamdaki muammayı çözene teşekkür ederim ) Share this post Link to post Share on other sites
hafakan 195 Report post Posted June 5, 2014 1.mevzuyu kestirebilen yok ! 2. fikir beyan etmeye tenezzül yok !! 3. foruma yazmamaya özellikle itina gösteriliyor-mu acaba.... 6. günün sonunda kendi kendime ulu orta hayıflanıp gönül koymak çok para etmese gerek belki ama,,,, bu sorulardan alamıyorum kendimi. Share this post Link to post Share on other sites
mütereddid 254 Report post Posted June 5, 2014 1.mevzuyu kestirebilen yok ! 2. fikir beyan etmeye tenezzül yok !! 3. foruma yazmamaya özellikle itina gösteriliyor-mu acaba.... 6. günün sonunda kendi kendime ulu orta hayıflanıp gönül koymak çok para etmese gerek belki ama,,,, bu sorulardan alamıyorum kendimi. İyi de hani uzun bir zamandır siz de yoktunuz sanki.. Share this post Link to post Share on other sites
hafakan 195 Report post Posted June 5, 2014 evet ama nealaka ? yada kırmızı kartlıyımda haberimmi yok Share this post Link to post Share on other sites
emir abdulkadir 80 Report post Posted June 5, 2014 Sorunuzun cevabını bilmiyorum.söylediğiniz ihtimal bana da makul geldi. ancak tesbit imkanımız olmayan bir mesele... Share this post Link to post Share on other sites
HİÇ 542 Report post Posted June 7, 2014 bahsi geçen metin "O ve Ben" adlı eserde (Ağustos 2007, 25. baskı, sayfa 180) geçmektedir. Burada bilmediğimiz ve görmediğimiz bir husus hakkında fikir beyan ettiğimizi belirtmekte fayda var. Ancak Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nin mertebesi ve makamı düşünüldüğünde Neslihan Kısakürek'e elini öptürdüğü ihtimalini konuşmaya bile gerek yok. Peki hazretin elini kim öptü o zaman? "Neslihan, ben, Şakir ve o delikanlı, bir arada oturduk. Akit temellendirildikten ve iş belediye dairesindeki tescile kaldıktan sonra, birden bire efendi hazretleri, evden çıktılar ve yanımıza gelmeden bahçe kapısına doğru yürümeye başladılar. Arkalarından ilerledik ve ellerinden öptük" Burada hazretin ellerinden öpenler Neslihan Kısakürek haricindeki 3 kişi olmalıdır diye düşünüyorum. Aksini düşünmek mevzu bahis değildir. Share this post Link to post Share on other sites