Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
EŞREF

Tesettür

Recommended Posts

Sevgili kardeşim buyukdogu ben senin düşüncelerine katılmıyorum tabiki bu senin düşüncen türban da bizim taktığımız bir baş örtüsüdür sadece isim değişikliği kesinlikle bir tülbentten farkıyoktur tek farkı daha kalın bir örtü olması neticede senin tüm dediğin isimler bir örtüdür bu örtü tabiki göz alan ve parlak renklerle olmasa daha iyi ve makbul olanıdır ama o kelime pek uygun değil.

 

Dikkat edilirse İslam'a karşı alerjisi olan zevatlar bile türban üzerinde yoğunlaşıyorlar. Onlara göre bile başörtü ve türban arasında ciddi farklar var. Benim burada değindiğim husus tamamen bir görüntü ve kavramdır. Bunları demek benim haddim değil, lakin utanarak ve kızarak söylüyorum ki:

 

Sokaklarda başını pres yapar gibi sıktırmış, allı- pullu- süslü bir güya başörtüsü takmış, dar vaziyette giyinen nice bayanlar var. İşte türbanla başörtüsü arasındaki fark burada ortaya çıkıyor bence.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili kardeşim benim özellikle uygun bulmadığım türban kelimesine ucube diye telefuz etmen dir sözlerinne bir yerde katılıyorum ama İslam'a karşı alerjisi olanlardan önce bu kelime telafuz ediliyordu.Sağlıcakla kal.selam ve dua ile.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu iş inanç ve şuur işi....İşin şuurunda ,bilincinde değilseniz (şahit olduğum gibi) kafada örtü diz kapaklarında etekle de salına salına ortalıklarda dolaşabilirsiniz .Ama ben de kardeşe katılıyorum bu sitede şuurlu insanlar var , işin , davanın önemini kavramış insanlar......

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest gtoprak

Kim imanlı kim imansız? Şüphesiz bunu Allah bilir...İnsanlar allah katında takva ile üstünlük kazanır...

 

Yine eleştirilen ve hep eleştiriği odağı olacak olan kadın,tesettürlü kadınlar...Toplumda bi yargılama şekli var ki;kadının iman derecesi tesettür ile belirlenmesi...Peki bu insanların bu halde dolaşmasında bizim de payımız yok mu?-Elbette herkes kendi nefsinden sorumludur-

Bizim payımız nasıl?Şöyle;

Müslümanların evvela görvlerinden biri,tebliğ "emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l münker"...Ortada tekrarlanan bi yanlış var ve biz onu düzeltmek ve yanlışı yapanlara doğruyu anlatmak yerine eleştiriyoruzsak bizde de suç var demektir...Hataların sebebi cahillik,bilgisizlik!...İslama uygun örtünmeyen kadınlarımız da cahil,bilgisiz oldukları için bu hataya düşüyolar...Bizler ilmini öğrenip gerek kapı kapı gerekse bi cemaat halinde bu hizmeti yapalım elimizin uzandığı yere kadar,gücümüzün yettiği yere kadar,kadınlarımızı müslüman kardeşlerimiz islam adına bilinçlendirmeliyiz...

 

Biz burda bunları eleştirirken,hiç gelmiyor mu aklımıza "bu bi gıybet olabilir mi?",,belki komşu kızını göz önüne alarak konuşuyoruz,belki de akraba!Yada neden hep kadınlar,eğer eleştirilecekse erkeklerde eleştirilmeli,ve tüm yanlış yapan insanlar"aaa müslüman ama cumaya gitmiyor,yada müslüman ama içki içiyor"...

 

"Bi tesettürlü kadın böyle olmamalı","bi erkek böyle olmamalı" demeden önce "bir Müslüman böyle olmalı" demek gerek...

 

Rabbim ilminden mahrum bırakmasın...

 

Afbuyurun belki konu dışına çıkmış olabilirim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Bi tesettürlü kadın böyle olmamalı","bi erkek böyle olmamalı" demeden önce "bir Müslüman böyle olmalı" demek gerek...

 

Çok dogru ve yerinde bir cümle kullanmışsın kardesim...

Kesinlikle katılıyorum sana...

 

Allah razi olsun

Share this post


Link to post
Share on other sites
Güzel serdengeçti kardeşim başörtüsüne bir bez parcası demeyelim o bizim Allah'ın emrini yerine getirmek için taktığımız bir örtüdür.Tabiki biryerde haklısın bazıları bir bez parcası olarak takıyor kafasına Allah emrettiği için değil.

 

ben burda serdengeçti ablamın küçümseme anlamında dediğini sanmıyorum belki yanlış anlaşılma olmuş olabilir. sonuçta benim düşüncemde şudur "Başörtüsü" " baş" ta olmadığı sürece bir bez parçasından ibarettir.Önemli olan onu başa takmak değil onu süslemektir; takva ve güzel ahlakla. Ozaman baş örtüsü bez parçası olmaktan çıkar "baş örtüsü olur"

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bİsmillahirrahmanirrahim

Dostun Adıyla! Allah(Teala) Bes Baki Heves!

Tesettür Farzdır,Tek başı kapatmakta değildir, İmam-ı Azamın kavline göre el ayası ve yüz hariç tüm bölgeler, İmam-ı Muhammede göre el ve yüz hariç tüm bölgeler, bazı hanımlara bakıyorum istemeksizin kolları açık, altlarında eti gösteren ince fransız usul bi çorap başlarındaysa cilbab, ağzıma onları yericek kelimeler geliyor ama bilmiyorlar ne şeriatta ne tarikatta bir üstat edinmemişler, Allah-u Teala sonumuzu hayr etsin, Tesettürü inkar edenleri islah eylesin, Amin

Ehl-i_ Kalender

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir kere sunu belirtmek isitiyorum isim vermeyecegim bir kardesim türban bizim kültürümüzde yok diyor ama başörtüsü bizim diyor sanki foruma deniz baykal gelmiş gibi hisstedim birden o zaman kravat da takmayalım bizim kültürümüz de yok şalvar da türk milletinin bulusu degil o mantıkla şalvar da giyilmesi uygun olmayan külyürümüze yabancı seyler ;bediüzzaman said nursi,mahmut esan coşan,süleyman efendi hazretleri ne giyiyordu,sütçü imamın zalime isyan fitilini ateşlemesine sebeb olan ne idi...tamam kara çarşaf bizim kültürümüzde yok ne demek kara çarşaf da bizim baş ortusu de bizim belki İslamın emrettigi olcuye gore çarşaf biraz azami gelebilir ama bizimdir baş örtüsü bizimdir.....

 

 

........bez parçası meselesine gelince iskipli atıf hocaya kel ali hakim sordugunda

-----şu kafandaki bez parcasını cıkarmamakta niye (sarık)bu kadar direniyorsun

------şu arkadaki bayrak(türk bayragı) o da bir bez parcasıdır oyle mi diyor (burada iskipli atıf hazretleri inin bayragı sevmedigi anlasılmasın gazi dir kendisi)

 

 

Ben boyle düsünüyorum yanlış ım varsa kardeslerim beni düzeltsinler lütfen salametle....

Share this post


Link to post
Share on other sites
esarbi vakkodan alinmis bone

inanmasi cok zor allahim bu ne

altinda pantolon modaymis gene

giyinmek manasi örtünmek inan

bu fetvayi kimden aldin müslüman?

 

kisa pardüsöler dizden yukari

renk renk basörtüler kirmizi sari

yüz metre öteden parlar jakari

islam kiyafet bu degil inan

bu fetvayi kimden aldin müslüman?

 

daracik parüsü yirtmac yarisi

tamamen ortada vücüt yarisi

baslari döndürür parfüm kokusu

insanin ziyneti hayadir inan

bu fetvayi kimden aldin müslüman?

 

ten rengi coraplar görmez setreni

modada gececek alman ketreni

eli kolu kuyumcu vitrini

islami yasayis bu degil inan

bu fetvayi kimden aldin müslüman?

 

moda diye bizi soydular

örtümüzu alip bir kenara koydular

bizi öyle görüp sevinc duydular

bizim dinimizde bu yoktur inan

bu fetvayi kimden aldin müslüman?

 

 

ifadeleri çok beğendim, şairi siz misiniz?

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnternette rastlamıştım. Şimdi tekrar aradım ancak şairine ulaşamadım. Abdurrahim Karakoçu anımsatıyor ama... Bir de şiirin devamı mevcutmuş. Buyrun;

 

Modern Müslüman

 

Eşarbı vakkodan alınmış bone,

İnanması çok zor Allahım bu ne,

Altında pantolon modaymış gene,

Giyinmek manası örtünmek inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Kısa pardüsüler dizden yukarı,

Renk renk başı örtüler kırmızı sarı,

Yüz metre öteden parlar jakarı,

İslamı kıyafet bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Daracık pardüse yırtmaç yarısı,

Tamamem ortada vücut yarısı,

Başları döndürür parfüm kokusu,

İnsanın zihniyeti hayadır inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Ten rengi çoraplar görmez setreni,

Madada geçecek alman ketreni,

Eli kolu kuyumcu vitrini,

İslamı yaşayış bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Moda diye bizi soydular,

Örtümüzü alıp bir kenara koydular,

Bizi böyle görüp sevinç duydular,

Bizim dinimizde bu yoktur inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Modern müslümanın işi pratik,

Evinde eşyası hep otomatik,

Dokun parmagını bütün işler bitik,

Bu rahatlık bizi bizden aldı,

Sadece mutluluk bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Sabah gezmesi kahveler fallar,

Çarşı pazarda aşındı yollar,

Oglum kızım diye yığıldı mallar,

Hayatın gayesi bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Kimisi avamdan kimisi derviş,

Gözleri sürmeli topuk bir karış,

Modern müslüman böyle giyermiş,

İslamın özünde bu yok inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Üstünde pantolon kılarsın namaz,

Ne olur sözümü dinlesen biraz,

Resululllah seni tanımaz böyle,

Sünneti yaşamaz olmazsın inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Zamanı çaldı dizi filimler,

Rafları süsledi cilt cilt ilimler,

Bizi görse kahrolurdu alimler,

İslamı yaşayış bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Süslenir püslenir gezer düğünde,

Yeri baş köşedir paralı günde,

Allah için nefes tüket bir günde,

İslamı yaşayış bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Birde deriz hepimiz müslümanız,

Kötülük düşünmem kalbim temiz,

Namaz borcumuzdur elbet bir gün öderiz,

Gerçek müslümanlık bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Sen böyle değildin ne oldu sana,

Kaygı duymuyormusun dininden yana,

Sıyrıldın özünden döndün yabana,

Gerçek hassasiyet bu değil inan,

Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?!!!

 

Sormayın dertliyim bunlardan yana,

Şanlı tarihe dönüp bir baksana,

Üzülmezmi görse fatıma ana,

Allah seni konu yaptı kur'ana,

Nisa suresinde geçiyor inan,

Neden açıp okumuyorsun Modern Müslüman ?

Share this post


Link to post
Share on other sites

ARKADAŞLAR MERHABA BN DE BU KONUDA DÜŞÜNCEMİ SÖYLEMEK İSTİYORUM TESETTÜR SADECE BAŞINI ÖRTMEK DEĞİL TESETTÜR ARAPÇADA GİZLEMEKTİR.YANİ DİNİMİZİN EMRETTİĞİ YERLERİMİZİ GİZLEMEKTİR.

BİR TEK BAŞ ÖRTÜSÜYLE TESETTÜR OLMAZ.HEM BAŞINI ÖRTMENİN DE GİYİNMENİN DE BİR ADBI VARDIR.

BENİM GÖRÜŞÜM BUDUR TEŞEKKÜRLER

Share this post


Link to post
Share on other sites

Öncelikle şunu belirtelim ki, tesettüre gereken özeni göstrmeyen arkadaşların rahatsız olmasını gerektirecek bir durum yok. Örtünmemek apaçık bir emri yerine getirmemektir ama bizim tutup da insanları yargılamaya hakkımız yok, bu mesele kendi vicdanlarındadır, bizim yapabileceğimiz örtünme emrini hatırlatmaktan ibaret.

 

Ama eğer tesettür sulandırılıyor, solduruluyorsa o noktada tabi ki müdahale ederiz, hoşnutsuzluğumuzu belirtiriz. Pek çok kişi, pantolonlu, makyajlı, karşı cinsle sarmaş dolaş başörtülülerden rahatsız oluyor; buna mukabil bazıları da diyor ki bu tablo bir aşınma değil, zaten tesettürlü insanlar bu hale gelmiyor, öncesinde hiç böyle bir derdi olmayan insanlar bir şekilde başörtüsüne özendiği için bu durum ortaya çıkıyor , yani endişe edecek bir şey yok.

 

Bu noktalarda dönen bütün tesettür tartışmaları boşunadır bana göre, asıl derdimiz şu: Gerçekten İslam terbiyesine sahip, kul olma derdi taşıyan hanımlar bile bugün düzgün örtünmüyor. Ve bunun tek mesulu İslami bir meseleye tüketim kültürüyle yaklaşan güya İslami firmalar... Bakın vitrinlere: pardesüler, uzun mintanlar, uzun ceketler... Ama hepsinin beli dar....

Hanım arkadaşlar mazur görsünler ama bunu konuşmak zorundayız; beli dar olan uzun örtü vucut hatlarını belli eder, bunun lamı cimi yok... Dar örtü bel girintisini, göğsü, kalçanın hareketini ortaya çıkarır. Sonuçta ahlaka mugayir bir kiyafet olmayabilir ama tesettür iddiası taşıyıp da tesettürü sağlamaması açısından bu bir faciadır. Maalesef en şuurlu hanımlar bile bu hatada. Kimsenin kıyafetini karışacak değilim ama ortada gerçeğine ulaşmayı önleyen sahte bir tesettür anlayışı var.

Gerçekten üzülüyorum, bu sıcakta Allah rızası için kalın kalın pardesü giyip de yalnızca çektiği zahmetle kalanlara.

 

Nicelerinin can attığı cazibeli görünme derdinden vazgeçmişsin, çok mu zor bir belini daraltma sevdasından vazgeçmen.

Share this post


Link to post
Share on other sites

'Sakın beyaz bir fil düşünmeyin!'

 

Yukarıdaki cümleyi okuduğunuzda aklınıza gelen ilk şey ne? Beyaz bir fil değil mi?

 

Allah aşkına bu nasıl bir şiirdir yahu... Şiirin edebi zaafiyetinden bahsedeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz, orayla ilgilenmiyorum bile. Bu nasıl bir felix culpa'dır, aman ya rabbi!

 

Şiirde mücerret bir mefhum olan teseddüre vurgu yapılmak istenmiş, fakat günümüzdeki tablo resmedilirken öyle tasvirler kullanılmış ki, müşahhasın dibine vurulmuş. 'Açıklık kötüdür' veya 'vücut hatlarını belli edecek şekilde giyinmek caiz değildir' ifadelerindeki sadeliğe ve mücerret bağlılığına bir dikkat edin, daha sonra şu şiirimsiyi bir okuyun. Sokakta görünen ve insanı günaha davet eden görüntüyü aynen kelimelerle beyninize yüklüyor, korkunç bir şey! Bunu fantezi müteşairleri yapsa bi şey demeyeceğim de, amaç 'bakınız bunlar yanlıştır, sokakta açılıp saçılıyolar, bunlar Müslümana yakışmaz, Müslümanca davranış değil bunlar' demek olunca, insan ister istemez 'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' sualini beyninde buluveriyor. Sokakta bu şiirde resmedilen tabloyu görmek ne kadar nahoşsa, bu şiiri okumak da o kadar nahoş; zira beyinde canlandırdığı hissiyat yönüyle uzak durulması gereken bir görüntüyü bu kadar somut bir resimle aktaran mevzubahis şiir, muhayyilenizde, dışarıda karşılaşacağınız ve zararlı olan görüntüyü aynen oluşturur. Şunu rahatlıkla yazabilirim ki bu şiiri okuyan erkeklerin %90 kadarı, Vakko'dan aldığı cıvıl cıvıl renklere sahip olan eşarpla saçını kapatan, altına vücut hatlarını ortaya çıkaracak darlıkta bir pantolon giyen, yırtmaçlı pardüsesi dizlerinin üstünü ve vücudunun çeşitli bölgelerini örtmediği için bedenini olduğu gibi erkeklerin gözüne sokan, buram buram parfüm kokusuyla karşıt cinsin alakasını toplayan, ten rengi çoraplarıyla deri renginden esintiler sunan, kollarındaki altınlarla maddi değerini yükseltmeye çalışan (ziynet eşyaları göründüğüne göre bilekler de açıkta olmalı), topuklu ayakkabılarıyla tıkır tıkır yürüyen, gözleri sürmeli bir erotik figürle zihinlerini dolduracaktır. 'Ayıpları örtmek' ölçüsünün ne kadar değerli olduğunu bu müşahhaslaştırılmış, şehvet nesnesi biçiminde tasvir edilmiş kadın figürüne rastlayınca daha iyi anladım sanırım. Kaçınılması gereken mücerret bir hali bu kadar müşahhaslaştırırsanız, kaş yapayım derken göz oymuş olursunuz.

 

Kimse 'Sen sapıksın trra, benim aklıma hiç de böyle bi şey gelmedi' demek yoluyla belden aşağıya vurma çabalarını tavır olarak takınıp gelmesin, yazıya başlarkenki cümleye dönmenizi tavsiye ederim. Şiirin başında insan bu resimle karşılaşınca, sonlarındaki kısmında ne dense densin, dikkati çekmeyecektir.

 

Özetleyeyim: Bu görüntüyü görmek hoş değilse, bu şiiri okumak da böyledir; zira aynı tablo kelimelerle muhayyilemize transfer ediliyor. İddialı bir cümle olacak ama kurmaktan çekinmiyorum: Mustafa Topaloğlu'nun 'Açılmış saçılmışsın, deniz yelkeni gibi' nakaratına sahip olan şarkısını ahlaksızca bulanlar, bir de buraya baksın lütfen.'

 

Fanteziye bak yahu...

 

Acizane soruyorum: 'Bu şiiri yazarken hiç mi düşünmedin bre Müslüman?'

 

Bu millet mücerretle düşünebilmeyi ne zaman öğrenecek?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kıymetli kardeşlerim bu konuda daha net bilgi sahibi olmanız açısından, şuraya bir göz gezdirin derim.İstifade edeceğinizi umuyorum.

 

Tesettür

Share this post


Link to post
Share on other sites

'Bu ne biçim şiirdir?...'

 

 

İlk aklıma gelen şey, şiirdeki tartışılmaz basitlik oldu ya, hak verdim.Biraz kuru kalabalık olmuştu hakikaten bu sayfada. Zira seçilen kelimeler ve üslup forumda gereksiz yer işkal ediyor gibi yorumlar olabilirdi.

 

Okumaya devam ederken zihnim allak bullak oldu.

 

'Sen sapıksın trra, benim aklıma hiç de böyle bi şey gelmedi' diye 'belden aşağıya' vuracak değilim. Gayem bu değil ama şaşkınlığımı dile getirmek mecburiyetindeyim.

 

Gelelim mevzuya...

 

 

Hani insanı ister istemez zihinde çağrışım yapan birtakım şarkı türkülere elbette karşıyız, ama tam tersine kadını, bulunmaması lazım gelen bir hali; trajikomik, absürt ve hatta iğrenç ve tiksindirici yönleri ile tasvir etmekte ne gibi bir mahzur görüldü anlayamadım.

 

Aynı mantıkla gidilip, "küfrü tasvir etmeyin bre!" diye nara ata ata küfrün eksik-gediklerini duyurmaya çalışanların üzerine mi çullanacağız?

 

Azıcık beyin jimnastiği yapalım... Aynadaki Yalanı okumuşsunuzdur herhalde. he Okumadıysanız, aman okumayın...

 

Abdurrahim Karakoçtan ekleyecektim birkaç şiir de, şimdi korktum yani..

 

Aman, hele 'Mini Etekli Kızlara' diye bir dörtlüğü var Karakoç ağabeyin.. Sakın ha...

Share this post


Link to post
Share on other sites

'Bulunmaması lazım gelen bir hali; trajikomik, absürt ve hatta iğrenç ve tiksindirici yönleri ile tasvir etmek'teki mahzur, bu tablonun kendisiyle karşılaştığınızda zihninizde uyanacak hissiyatı bireber yaşıyor oluşunuzdan ileri geliyor. Bu şiirde tasvir edilen kadına bakmak nahoşsa, bu kadına bakmakla kadının bu denli detaylı bir tasvirini okumak arasında zihinde oluşan resim açısından pek bir fark bulunmayacağı için, şiiri okumak da aynı etkiyi oluşturur. Fenalığı tasvir etmektense daha mücerret bir biçimde eleştirip yol göstermek daha iyidir, sokakta rastladığım rezaleti eleştiri adı altında aynen ve tekrar okumak hoş olmuyor.

 

'Aynı mantıkla gidilip, "küfrü tasvir etmeyin bre!" diye nara ata ata küfrün eksik-gediklerini duyurmaya çalışanların üzerine mi çullanacağız?' Heh, bu eleştiriyi bekliyordum, hoş geldi safa geldi. Hayır efendiciğim, aynı mantık olmuyor işte. Çürütmek için ayniyet arama derdini bir tarafa bırakalım ve hazırola geçip okumaya devam edelim: Hayır olmuyor, çünkü açık olmak küfürde olmak gibi tek yönlü bir problem değildir. Alıcıyla da, kaynakla da ilgilidir. Şöyle izah edeyim, daha ziyade entelektüel dairede kalan küfürü zihnen analiz etmek ile, fiziki dairede belirmesi de, bu dairede izlenmesi de nahoş olan bir hali siz aynı kefede değerlendiremezsiniz. Teseddürlü olmayan bir kadını izlemekle bu şiiri okumak arasında pek fark yok, derdim bu. Küfürü düşünüp mantığını analiz etmek, küfür mülahazasının nefsani tesirlerinin pek olmayışı ve entellektüel boyutta kalması yönüyle yasaklanmış değildir. Ama açık bir kadın olmak da, bu kadını hayal etmek ile günah dairesinde kucaklaşır.

 

Aynadaki Yalan'ı iki kere okudum, siz Senaryo Romanlarım'ı okuduysanız daha ağırlarını da görür, Aynadaki Yalan'dan önce bu kitaba referans verirdiniz. Neyse :unsure: İzlemesi de günah olan bir iş tasvir edilecekse bu şiirde olduğu gibi resim aynen, tüm detaylarıyla çizilmemeli; mevzu mümkün olduğunca mücerret dairede çözüme kavuşturulmalıdır.

 

Abdürrahim Karakoç... Yorum yapıp gereksiz yere ortalığı karıştırmayayım.

 

Kavram dipnotu: Açıklıktan kastım, bu şiirde kastedilen kadının hali... 'Ben başörtüsü takmıyorum diye şimdi bıtbıtbıtbıt' diye gelmesin kimse.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Fenalığı tasvir etmektense daha mücerret bir biçimde eleştirip yol göstermek daha iyidir"

 

Trradomir' e katılıyoruz.. Şiir çok bayağı gelmişti bana da başka bir yerde daha okumuştum ama n-f-k.com da görmek beni hayli şaşırttı!

 

Yalnız hep soracağım çekiniyorum yeri geldi sorayım; Necip Fazıl' ın Siyah Pelerinli Adam' daki kadın tasviriii... o da bana zihinleri bulandırır gibi geldi_??

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seneryo Romanlarım'ı okumadım Trradomir :unsure: Ama Aynadaki Yalan'a tekrar bir göz gezdirdim de, daha ilk sayfada böyle bir tasvir mevcut. İlerledikçe de daha iki bayan karakterin tasvirleri de bulunmakta.

 

Konu başlığından uzaklaştı biraz.. Yöneticilerin meseleye bir açıklama getirmeleri yahut el atmaları gerekecek sanırım :)

 

Tuhaf bir durum oluştu şimdi. Üstad herhalde sizin kadar ince düşünememiş olacak ki -ben yanlızca Aynadaki Yalan'ı biliyordum- birkaç yerde böyle tasvirlere başvurmuş ve 'daha mücerret bir biçimde eleştirip yol göstermek' yerine, 'fenalığı tasvir etmiş'...

 

Acaba üstad neden böyle birşey yapsın ki?

 

Bu mevzu bana başka bir durumu hatırlattı. Üstad, zannedersem Kafa Kağıdı'nda; çocukluğunu anlatırken yaptığı yaramazlıklardan bahsetmiş ve hatta bu sebeple yapılan eleştirilere cevabını vermişti. Şimdi bir göz gezdirdim ama bulduğum yerle zihnimde kalan cümleler tam eşleşmiyor. Belki başka biryerde rastlamıştım. Bu konuyu uzmanlarına bırakıyorum :) Gerçi gene 'o farklı bu farklı' diyeceksiniz ya ben gene de hatırlatmış bulunayım.

 

Vel hasıl... Ben şahsen üstadın bu konuyu en azından(!) :D bizim kadar titizlikle düşünmüştür diye düşünüyorum. Ve üstad, siz de biliyorsunuz ki birçok yerde evvelki hayatını ayrıntılariyle anlatmış, neden tiksinilmesi; neden sakınılması gerektiğini gözlere sokarcasına gözler önüne sermiş ve bu sebeple bunda bir mahzur görmemiştir. Ki 'herşey zıttıyla bilinir' ilkesinin tezahürüdür bu.

 

Aydınlık, karanlıkla; çirkin güzelle bilinir. Sert, yumuşağın zıttı olduğu kadar serttir.O ve Ben'deki gibi önce siyah gösterilmiş, sonra beyazın ne olduğu tanımlanmış. Zaten başka türlü yaklaşılması mümkün değil bence. He eğer siz bir yöntem bulduysanız, yahut bir örneğiniz mevcut ise buyrun aynı muhtevada bir şiir gösterin ki ben de ikna olayım.

 

selam ve dua ile..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evvela bu şiiri Üstad yazmış olsaydı da eleştirirdim, ha beslediğim çok büyük sempatiden dolayı daha hafif yazardım fakat yine de metoddaki çirkinliğe karşı söyleyecek sözlerim olurdu. 'Aha şimdi sıkıştın, hadi bakalım, samimiysen Üstad'ına da laf söyle' tarzından gelmenizin pek bir kıymeti yok bu sebeple nazarımda. Öznedense nesneye bakılmalı, subjektifliktense objektiflik tercih edilmeli böyle mevzularda... Ben burada Üstad'ı da karşıma alsam, bu benim yanıldığımı ispatlamaz; yanıldığım ancak iddiam çökertilirse ortaya çıkar. Zaten Üstad şiirlerinde mücerreti yakalar ve böyle durumlarla ilgili kaba tasvirler yapmaktan sakınır. Efendim, misal mi istiyorsunuz? Destan şiiri.... Hatta Dönemeç şiiri...

 

İnsanoğlu zihnini şemalara hapsettiği sürece yanılmaya mahkumdur. Bir şema bulduğumuzda diğer olayları da bu şemaya sokuyor ve şemadaki her olayı aynı paralelde düşünmeye, aynı yaftayla çağırmaya başlıyoruz. Bir olaya 'kötüdür' deniyorsa, bu olayla uzaktan yakından ilgisi olan konular da kendi içlerinde değerlendirilmeden direk bu şemaya indirgeniyor... Neil R. Carlson'ın Psychology: The Science of Behavior kitabında bununla alakalı pek çok misal mevcut... Limonla portakal turunçgillikte birleştiği için aynı meyve olmuyor ki? Çikita muz ile bizim Anamur muzu arasında da dağlar kadar fark var. Bunların aynı kategoride değerlendirileceği yerler başka, farklı olarak değerlendirileceği alanlar başka. Fazla dağıtmadan Üstad'a döneyim: Siyah Pelerinli Adam'daki tasvirler gayet ciddi olmakla beraber eserin fikir yoğunluğu içerisinde bunlar eriyor. Eser, bir cins kafayı zor durumda bırakan, basit görünse de oldukça giriftleşen meseleler ve bu meselelerle girilen mücadele üzerinde oluşturulmuş. Dolayısıyla bir dehayı zor durumda bırakan, muhayyilede mücerretleşmiş, idealize olmuş kadın figürünün müşahhas yönleriyle de tasvir edilmesi; hem eserin başarısı açısından mecburi, hem de hitap ettiği kesim gözönünde bulundurulduğunda gerekli. 'Cıbıldak cıbıldak sokağa çıkıyolar kardeşim' basitliği yok bu piyeste; buradaki kadın müşahhas değil neticede, bir gölge, bir figür, bir şeytan aldatmacası... Ayrıca cins kafalardaki kadın meselesiyle, entellektüel boyuttaki kadın saplantısıyla paralel olduğu için günah olmanın ötesinde başlı başına bir mesele halinde karşımıza çıkıyor mevzu. Hedef kitlesi fikir çilesi çeken insanlar olan bu kitapta, mevcut olan tasvirlerin yapılması gerekliydi; zira zor durumda bırakan fikrin gölgedeki tezahürü ve ciddiyeti bu şekilde verilebilirdi. Aynadaki Yalan'daki tasvirler de roman içerisinde eriyor ve haldır huldur yazılmadığı için, insanı sükunet içerisinde etkiliyor, kafada şimşekler çaktırmıyor. Senaryo Romanlarım'a gelirsek, 'Sen Bana Ölümü Yendirdin', 'Deprem (Çile)', 'Ufuk Çizgisi' gibi senaryolarında Üstad kadın mevzuunu ve kimliğini hiç de rahatsız etmeyecek mükemmellikte çözüme kavuşturuyor, yalnız özellikle Villa Semer'deki bazı sahneler keşke olmasaydı diyorum... Farklı şekillerde de anlatabilirdi hadiseleri... Yaramazlıkları arasında geçen masa altı mevzuları hakkında da, masa altında yaptığı en uç hareketi yazmasaymış daha iyi olurmuş sanki demek geliyor içimden... O en uç harekete kadar yazdıklarında da bir sıkıntı yok bence, zira beyne bir tabloyu gümbürtüler halinde sokmuyor, daha mücerret... Ki 'keşke olmasaydı' dediklerim bile kesinlikle bu şiirdeki tablo kadar galiz değil... 'Demek Üstad'ın yanıldığını söylüyorsun haa? Kibre bak, rezil adam!' diye kişi merkezli gelmenizi tavsiye etmiyorum; Peygamberlerin bile yanıldığı bir alemde Üstad da yanılır, Berat da yanılır, ben bile yanılırım yani :unsure: Üstad'ın başından geçen diğer hadiseleri anlatmasının teseddür etrafındaki mevzuumuzla niçin ilgili olmadığını zaten bir önceki mesajımda yazdığım için geçiyorum.

 

Son olarak da, herşeyi zıddıyla bilmek zorunda olmadığımızı hatırlatıyor ve günahı günahla öğretmek gibi bir kısır döngüye dinimizde yer olmadığını belirtiyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Estağfirullah :unsure: maksadım sizi sıkıştırmak değildi efendim. Ancak elimdeki somut delilleri sunmak istedim. Hem dediğiniz gibi, üstad olsa da olmasa da ne farkeder değil mi?

 

Şimdi tekrar gelelim mevzuya...

 

Ben üstadı, yazılarındaki bu tür tasvirler için asla eleştirmiyorum. Hatta haklı buluyor; kastını, niyetini ve maksadını bildiğimden elbette ki makul karşılıyorum.

 

 

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,

Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.

Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,

Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime, der.

 

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,

Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.

Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,

Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

 

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;

Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,

Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

...

 

 

 

Şimdi bu şiiri içerdiği tasvir yüzünden yerin dibine batıracak kadar kara cahil miyiz? Şiirdeki ince manayı kavrayamayacak kadar kalın kafalı olsak, tutar bağırıp çağırırdık.

 

Peki nedir sizi bağırıp çağırtan?

 

"Sokakta görünen ve insanı günaha davet eden görüntüyü aynen kelimelerle beyninize yüklüyor, korkunç bir şey! Bunu fantezi müteşairleri yapsa bi şey demeyeceğim..."

 

...

 

"Sokakta bu şiirde resmedilen tabloyu görmek ne kadar nahoşsa, bu şiiri okumak da o kadar nahoş; zira beyinde canlandırdığı hissiyat yönüyle uzak durulması gereken bir görüntüyü bu kadar somut bir resimle aktaran mevzubahis şiir, muhayyilenizde, dışarıda karşılaşacağınız ve zararlı olan görüntüyü aynen oluşturur."

 

...

 

"Bu şiirde tasvir edilen kadına bakmak nahoşsa, bu kadına bakmakla kadının bu denli detaylı bir tasvirini okumak arasında zihinde oluşan resim açısından pek bir fark bulunmayacağı için, şiiri okumak da aynı etkiyi oluşturur. "

 

...

 

"Özetleyeyim: Bu görüntüyü görmek hoş değilse, bu şiiri okumak da böyledir; zira aynı tablo kelimelerle muhayyilemize transfer ediliyor."

 

...

"Fanteziye bak yahu...

 

Acizane soruyorum: 'Bu şiiri yazarken hiç mi düşünmedin bre Müslüman?"

 

 

Ne olursa olsun, hangi amaçla yazılırsa yazılsın, böyle bir şiir asla makul karşılanamaz gibisinden konuşan trr kardeşim, bu yorumları başka bir şiir için dile getirmişti. Acaba bu kardeşimiz yine; 'Kaçınılması gereken mücerret bir hali bu kadar müşahhaslaştırırsanız, kaş yapayım derken göz oymuş olursunuz.' diyecek miydi?

 

Biz aynı eleştriyi yine beklerken, aşağıdaki yorumla karşılaştık:

 

 

"Üstad'a döneyim: Siyah Pelerinli Adam'daki tasvirler gayet ciddi olmakla beraber eserin fikir yoğunluğu içerisinde bunlar eriyor. Eser, bir cins kafayı zor durumda bırakan, basit görünse de oldukça giriftleşen meseleler ve bu meselelerle girilen mücadele üzerinde oluşturulmuş. Dolayısıyla bir dehayı zor durumda bırakan, muhayyilede mücerretleşmiş, idealize olmuş kadın figürünün müşahhas yönleriyle de tasvir edilmesi; hem eserin başarısı açısından mecburi, hem de hitap ettiği kesim gözönünde bulundurulduğunda gerekli."

 

Şimdi soralım... Eserin başarısı acaba böyle bir hareketi meşrulaştırıyor mu? Yanlış anlaşılmasın, üstadı eleştirmiyorum. Bahsettiğim şey şu:'şiirde mücerret bir mefhum olan teseddüre vurgu yapılmak istenmiş, fakat günümüzdeki tablo resmedilirken öyle tasvirler kullanılmış ki, müşahhasın dibine vurulmuş.' deyip de 'eserin başarısı'nı bahane saymak yakışır mı hiç? Eminim böyle bir eleştiriyi de tahmin etmiş ve umarım cevabınızı tasarlamışsınızdır.:)

 

 

"Hedef kitlesi fikir çilesi çeken insanlar olan bu kitapta, mevcut olan tasvirlerin yapılması gerekliydi; zira zor durumda bırakan fikrin gölgedeki tezahürü ve ciddiyeti bu şekilde verilebilirdi. Aynadaki Yalan'daki tasvirler de roman içerisinde eriyor ve haldır huldur yazılmadığı için, insanı sükunet içerisinde etkiliyor, kafada şimşekler çaktırmıyor."

 

...

 

"Yaramazlıkları arasında geçen masa altı mevzuları hakkında da, masa altında yaptığı en uç hareketi yazmasaymış daha iyi olurmuş sanki demek geliyor içimden... O en uç harekete kadar yazdıklarında da bir sıkıntı yok bence, zira beyne bir tabloyu gümbürtüler halinde sokmuyor, daha mücerret... "

 

'Roman içerisinde eriyen', 'haldur huldur yazılmayan' ya da 'beyne tabloyu gümbürtüler halinde sokmayan' 'daha mücerret' tasvirleri buraya yazmadım çünkü trr kardeşim, forumu günaha sevketmekten beni şikayet edebilir diye düşündüm. :) Ayrıca bu sahneler 'insanı sükunet içerisinde etkiliyor' ve 'kafada şimşekler çaktırmıyor'lar.. Doğrudur... Katılıyoruz. Ancak bizim eleştirdiğimiz nokta zaten bu değil. Bizi şaşırtan şey, Modern Müslüman adlı şiirdeki tasvirlerde 'sıkıntı' olması... Her halde insanı sükunet içerisinde etkilemiyor olacak.

 

 

Şimdi bir de müslüman kadına olması gerekenleri öğütleyen, zamane dindar kadınını bu yönleri ile eleştiren 'kafada şimşekler çaktırıcı' şiir hakkındaki yoruma dönelim:

 

 

"Şunu rahatlıkla yazabilirim ki bu şiiri okuyan erkeklerin %90 kadarı, Vakko'dan aldığı cıvıl cıvıl renklere sahip olan eşarpla saçını kapatan, altına vücut hatlarını ortaya çıkaracak darlıkta bir pantolon giyen, yırtmaçlı pardüsesi dizlerinin üstünü ve vücudunun çeşitli bölgelerini örtmediği için bedenini olduğu gibi erkeklerin gözüne sokan, buram buram parfüm kokusuyla karşıt cinsin alakasını toplayan, ten rengi çoraplarıyla deri renginden esintiler sunan, kollarındaki altınlarla maddi değerini yükseltmeye çalışan (ziynet eşyaları göründüğüne göre bilekler de açıkta olmalı), topuklu ayakkabılarıyla tıkır tıkır yürüyen, gözleri sürmeli bir erotik figürle zihinlerini dolduracaktır. 'Ayıpları örtmek' ölçüsünün ne kadar değerli olduğunu bu müşahhaslaştırılmış, şehvet nesnesi biçiminde tasvir edilmiş kadın figürüne rastlayınca daha iyi anladım sanırım. Kaçınılması gereken mücerret bir hali bu kadar müşahhaslaştırırsanız, kaş yapayım derken göz oymuş olursunuz."

 

Evet bütün bunlar insanı gayet sıkıntıya sokacak(!) cinsten..

 

Kaldırımlar yahut başka bir eser... Kaldırımları yanlızca örnek teşkil etsin diye yazdım. Aynadaki yalandaki tasvirleri de uzun uzadıya yazabilir, 'aha bak gordünmü' de diyebilirdim. Ancak 'işte bakın, bunları ortaya dökerek güya üstadı küçük düşürmeye uğraşıyor' ya da 'sidik yarışına çevirdi' gibi suçlamalara tahammül edemezdim. Ayrıca konuyu maksadından çıkartmanın ve olayı sulandırmanın lüzumu yok.

'Demek Üstad'ın yanıldığını söylüyorsun haa? Kibre bak, rezil adam!' demiyorum. Ki ben hiçkimseye masumluk atfetmiş değilim ve kimseden bunu beklemem, tasvip etmem. Yanlış gördüğüm noktaları samimiyet çerçevesinde eleştirmek yanlısıyım. Ben burada üstadı da savunmuyorum. Benim eleştirdiğim nokta, gayet halis niyetle hazırlanmış, Mümin kardeşlerine şefkatli bir ihtar mahiyetinde yazılmış samimane bir şiirdeki bir 'yarım yamalak örtü' tasvirini çok bayağı bulup da -kim olursa olsun demiştiniz- bir başkasının -her ne amaçla olursa olsun- aynı, hatta çok daha -sizin tabirinizle erotig- fazla figüran içeren yazı yahut şiirlere aynı üslupla yaklaşılmaması...

 

Ben de sormak isterim şimdi, 'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?'

 

___

 

Umarım 'üstad bir başkası mı?' diyerek meseleyi uzatmaya kalkmazsınız. Zira ne demek istediğim gayet açıktır.

 

Ayrıca, elbet berat da yanılacak ama, berat bir hüküm bildirmiyor ki yanılmadığını iddia etsin. Ki mantıklı bir açıklama karşısında şimdiden bileğinizi öpmeye hazırdır o, sayın efendi hazretleri. Berat da yanılır, doğrudur diyoruz da, bunu içtenlikle kendi adınıza söyleyip söylemeyeceğinizi merak ediyoruz...:D

Share this post


Link to post
Share on other sites

Amacınızın sıkıştırmak olduğunu söylemedim zaten, sadece bu havaya girmeye yeltenmeyiniz, zilleri takıp muzaffer bir eda içerisine girmeyiniz dedim. Halisünasyon yaşayan insanlar da bazı yoklukları somut olarak görebilir pek ala. Bkz: Karşımdaki tablo.

 

Maksat, niyet, kasıt bazen herşeyden ibaret değildir. Karşınızdakinin de ne anlayacağını düşünmeniz gerekir, zira iletişim alıcı, gönderen ve mesaj olmak üzere üç parçalı bir binadır. Üstad katılmadığım tablolarında belki çok açık bir biçimde değişimini göstermek istedi, belki sinematografik düşünerek bu tarz sahneleri açıkça resmetmenin isabetli olacağını düşündü, bilemiyorum. Ben Üstad'ın niyetini eleştirmiyorum zaten, tıpkı yukarıda paylaştığınız saçmalığın şairinin amacını eleştirmediğim gibi. Ben amaç eleştirisi değil, metod eleştirisi yapıyorum ve insanı günaha itmeden de günahın kötülüğünün anlatılabileceğine inanıyorum. İlk mesajda da dediğim gibi dışarıdaki bir görüntü, zihinde bir resmi oluşturduğu için günahsa, kelimelerle bu tabloyu oluşturmak da bu derecede bir hatadır, felix culpa'dır. Burayı hedef alan bir itiraz hiç gelmedi sizden de şu ana kadar. Kaçak dövüşüp, lafı geveleyip 'Aynısını üstad da yapıyodu, o senin kadar düşünemiyo mu?' demeye ve çelişki avcılığına sarıldınız, hoş değil, çirkin, hatta seviyesizce... Ana fikri unutup samimiyet dedektörlüğüne yeltenerek 'niye Üstad'a diyemiyosun, yemiyo di mi?' havalarından martavallar okumak mide çalkantısına sebep oluyor sadece, ne sığ kalmış bir derinlik...

 

Siz olanca kabalığı ve müşahhaslığıyla tasvir edilen, şehvani yönüyle çizilen bir kadınla Üstad'ın Kaldırımlar III'te çizdiği ve bir fikir olan kadını aynı kefede mi değerlendiriyorsunuz? Monitördeki mankenle Leyla veya Beatrice arasındaki farkı sezemiyor musunuz? Şaşırdım, beklemezdim. Biri hakiki beden, biri fikir... Fark edemiyor musunuz? Fikirle özdeşleştirilen ve belki aşık olunan, entellektüel hislere seslenen idealleşmiş kadının tasviriyle sokakta vücudunu sergileyen ve tenasülî hislerle entellektüel hislerden daha fazla ilgisi olan basit kadının tasvirini aynı kefede nasıl değerlendirebilirsiniz? Siyah Pelerinli Adam'daki fikri kadının tasviri, sizce de daracık pantolonunu giyip sokağa fırlayan maddi kadından daha mücerret değil mi Uğur Dündar mukallidi, kazuratından tesbih çıkaran arkadaşım? Yoksa Yatmadan Önce Yüz Fırça Darbesi'nin yazarıyla Üstad'ın anlattığı kadın size aynı şeyi mi çağrıştırıyor da 'bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' diye sorabiliyorsunuz? Bu sorulardan bir tanesinde bile tatmin edici cevabı veremiyorsanız sizi mücerret-müşahhas ayrımı üzerinde biraz daha düşünmeye davet edeceğim. Okuduğu iki şiirde tasvir edilen figürler arasındaki yedi farkı bulamamak ve herşeyi aynı sanmaktır kalın kafalılık, hatta üstüne bir de odunluktur, adınıza üzgünüm.

 

Ellerin, ellerin ve parmakların,

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli olur bir kadın,

Denizin dibinde geziyor gibi;

Ellerin, ellerin ve parmakların...

 

ile:

 

Dudu dudu dilleri,

lıkır lıkır içmeli

Gözleri derya deniz

 

Mısralarının manası aynı yere mi gider? Bu soruyu sormamı sağlayacak birisiyle muhattap olmak benim için çok üzücü. Didaktik davranayım ve utanarak da olsa Siyah Pelerinli adam ve mevzubahis şiir arasındaki farkları yazayım.

 

Amaç farkından başlayalım. Birisi 'bir günah olarak teseddürsüzlük' üzerinde bina edilmiş. Teseddürlü gibi görünen fakat teseddüre riayet etmeyenlerin halini eleştirmek istemiş müteşair. Asıl derdi işin günah boyutuyla ilgilenmek. Üstad'ın amacı ise dehaların kafasında beliren kadın saplantısını ele alarak bu saplantının ciddiyetini göstermek ve mevzuya çözüm getirmek. Birisi güncel hayattaki bir maddi günahtan insanları kaçırmaya çalışırken, aynı kabalığı ve maddiyatı insanın beyninde tasvir ediyor, dolayısıyla aynı resmi dimağlarda oluşturarak o kadına bakmanın vereceği günahı aynen yaşatma çelişkisine düşüyor. Diğeri ise işin günah noktasıyla bir anlık ilgilenmiyor, onun amacı daha sonra da günaha sebep olabilecek bir saplantıyı kökünden çözüme kavuşturmak. Tasvir, mevzuun ciddiyetini, bütünlüğünü ve hissini sağlayabilmek için mevcut. İlk şiir teseddürle ilgilenirken teseddüre aykırı halleri aynen hissettiriyor, Siyah Pelerinli Adam'ın mevzuu ise teseddür değil, genel manada kadın mefhumu. Derdi teseddür olan bir adamın, algılanması da günaha sebep olan teseddürsüzlüğü insanın dimağına sokmasıyla, derdi kadın olan birisinin kadını her yanıyla anlatmasında (sadece maddi tasvirler yoktur Siyah Pelerinli Adam'da, hatta manevi anlatımın yanında az kalır) çelişkiye sebep olma noktasından da farklı bir boolean değeri sözkonusudur. Basitleştireyim, teseddürsüzlüğü yeren bir adam bana teseddürsüzlüğü hissettirmesin, çünkü teseddürsüzlüğü hissetmek de beni teseddürsüzlüğün getireceği günaha götürür. İkinci fark hedef kitlesi yönüyle ortaya çıkıyor. Şiirin belli bir hedef kitlesi yok aslında, yani şiirin özellikle seslendiği bir zümre yok. Bu şiiri okuyan insanlar arasında tesire açık olanların oranı çok daha yüksektir. Üstad'ın tiyatrolarını okuyanlar ise daha ziyade kültürlü kesimdir ve Goethe'nin dediği gibi defalarca buluğ çağını idrak eden kişilerdir bunların mühim bir kısmı. Şiir gördüğü herşeyden etkilenecek tipteki insanların hislerine de seslenir, ama Üstad'ın piyesi daha mücerret düşünebilen, maddenin zincirlerini biraz daha esnetebilmiş, entellektüel desteğe ihtiyaç duyan kimselerin anlayışına açıktır. Shakespeare'in eserlerine 'çok sıkıcı' diyen kültürsüz ve anlayışı maddeyle hudutlu kalmış maddi tesire açık bir lise talebesinin bu piyesi okuyacağını da sanmıyorum. Okuyanlar olacak mıdır? Olacaktır ama hedef kitlenin de bu iki parçayı değerlendirirken göz önünde bulundurulması gerekir, talipler ve ihtiyaçlar farklı yani... Üçüncü mevzu üslup ve anlatım... Birisi sokakta gördüğü maddeyi aynen, kabaca tasvir ediyor; diğeri maddi tasvirde kalmayıp mana ile ilgili tasvirler de yapıyor ve tasvir ettiği şey sokakta görünen kadın kadar gerçek değil, kadını mefhumlaştırmış ve bir mesele olarak karşısında bulmuş kişinin zihnindeki gayrihakiki figürün bir gölge üzerindeki tasviri yani... Bu noktada, tüm bunlara ek olarak konsantrasyon faktörü de devreye giriyor (Aynadaki Yalan'da olduğu gibi). Sokaktaki kadını anlatırsanız sokaktaki kadın canlanır zihninizde ve onun anlatıldığı yönler üzerine dikkatiniz odaklanır. Tasviri bir bütün içerisinde sunduğunuzda ise maddi yön direkt olarak dikkatinizi çekmez, o bir bütünün parçasıdır ve bütün parçaların toplamından bile farklıyken tek bir parçasına indirgenemez, insan beyninin işleyişi izin vermez buna (geştalt teorileri). Bahsedeceğim son fark da işlev farkı. Şiir dışarıdaki bir resmi tutup sizin beyninize sokuyor ve aslında pek de bir çözüm getirmiyor, mevcudu eleştirirken size yaşatmaktan öteye geçemiyor. F(X) = X fonksiyonunun yapacağı iş gibi... Bu işler öyle 'Bu fetvayı kimden aldın len Müslüman!' basitliğiyle halledilebilecek kadar sığ değil malesef. Keşke olsaydı... Siyah Pelerinli Adam ise, çoğu erkeğin beyninde idealleşen ve onun platonik aşkı olan bir kadın figürünü ele alıyor ve bu figüre nasıl yaklaşılması gerektiği, bununla uğraşırken karşılaşılan problemlerin nasıl aşılabileceği ve bu idealin insanı nasıl zor durumlarda bırakabileceği mevzularında birşeyler söylüyor. Birisi hiç yoktan günaha davet çıkarır ve çözüm getirmezken, birisi bilinçaltınızda zaten var olan bir meseleyi gözünüzün önüne taşıyıp çözüme kavuşturuyor.

 

Hala anlamıyor ve 'o da aynı bu da aynı' diye bina okumaya devam ediyorsanız keçiden evrildiğinizi düşünmeye başlayacağım çaresizce Berat beyciğim, benim mesuliyetimde değil artık bundan sonrası.

 

Eserin başarısıyla ilgili sığ sorunun geleceğini de kestirmiştim efendim, merak etmeyin. Eserin başarısı faktörü bile, işlev, hedef kitlesi, tarz ve amaç yönleriyle eserleri ele aldığımızda meşrulaştırıcı olabiliyor.

 

Şiirdeki tasvirler insanı sükunet içinde etkilemiyor evet; çünkü haldır huldur verilmiş ve bir maddi resmin tamamlanması şeklinde ilerliyor. Bakın size bi örnek yazayım:

 

Giymişsin daracık pantolonu geziyorsun sokakta,

Elbisen yırtmaçlı, pearcing var yanakta;

Topuklar yere değerken tebessüm gezer dudakta;

 

Ve son mısra opsiyonel, ikisinden birini seçiniz:

 

A. Kırıta kırıta gelir nazlı yarım.

 

B. Bu ne hal ulen moderen Müslüman!

 

Zihinde çizilen resim aynı...

 

Şiiri savunmaktansa mevzuyu muhattabınıza getirerek onda çelişkiler aramaya kalktığınız için dağıldı bu konu, ihaleyi üzerime yıkmaya kalkmayın, şark kurnazlıkları burada necis sayılıyor, yenmiyor.

 

Beratın, soyutla somutu ayıramayan ve entellektüel mevzularla maddeyi aynı kefede hayal eden sakat mantığı açıklamaların rasyonalitesini tespit etmeye kâfî gelecek midir, ondan şüpheliyim azizim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dediğiniz gibi olsun sayın entellektüel. Berata yüklediğiniz kalın kafalılık sıfatını azıcık düşünüp tartsaydınız, onu bir başkasına yüklemek mecburiyetinde kalırdınız. Ninekim o kadar dil döktüğüm halde anlatamamışım, ben sizinle ne üstadın eserlerinin muhtevası açısından fikir ve ruh enginliğini; ne de basit bir şiirle dış görünüş planında benzerliğe dayanılarak eşdeğer tutulup tutulamayacağını tartışmıyorum.

 

Benim birkaç seferdir tartıştığım şey, sizin 'her ne olursa olsun'cu yaklaşımınızdır. Tenkid ettiğim husus da, malum tasvirlerin gerektiği zaman ve şartlarda gerekli amaçlara hizmet koşulu ile de olsa tarafınızdan hüsnükabul görmeyeceğini ima edici konuşmanız olmuştur. Savunduğum şey de yine aynı şekilde şudur ki, sadece şiir değil; bu ve benzeri durumlarda bir ihtar mahiyeti taşıyan yazılar makul karşılanabilirdir, mazur görülebilirdir.

 

He, ama siz de haklısınız, bir insan hem kalın kafalı hem de anlatma özürlü olunca, kültürlü kardeşler anlayamayabiliyor haliyle...

 

Boşverin.. Bu cahil cühela sokak takımı da oturmuş böyle eften püften basit basit şeylerle vakit öldürüyor garibanlar... Aha aşşağıdaki gibi...

 

Naparsınız... Atsan atılmaz, kessen kesilmez...

 

 

REÇETE

 

Ey yüksek sosyeteye mensup modacı hanım,

Eğlence zümresinin başının tacı hanım,

Bu metod ki, sizlerin müsbet ilâcı hanım:

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

Yerindedir tahsilin, güzelliğin şahane.

Varsa Türk'ten tâlibin, bul çeşitli bahane.

Bir ecnebî hovarda yakalarsan daha ne? ...

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

Flörtünün sayısı; en az on beş olmalı...

Kimisi hâlis züppe, kimisi keş olmalı...

Altın kolyen, kürk manton, taksin beleş olmalı.

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

İç votkayı, şarabı; sokaklarda nâra at.

Medeniyet sizlerle yükselmektedir kat kat(!)

Çeşni ruha gıdadır, her gün bir yatakta yat...

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

Hiç durma twist öğren, her gün bir baloya git;

Tırnağını, yüzünü, dudağını boya git.

Sun'î peyke vâris ol, conilerle aya git.

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

Bazen düz pantalon giy, traş ettir enseni.

Bin dolaş bisiklete, göster şöyle sen seni.

Kabahat ailende.. anlıyorum ben seni.

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

Artist ol, filim çevir; ismine yıldız derler...

Bin kez kürtaj yaptırsan gene sana kız derler!

Çıplak resim çektirsen, ne şahane poz derler.

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

Mayoyla endam göster, git jürinin önünde..

Mahremini teşhir et her birinin önünde..

Seçil bir kıraliçe imtihanın sonunda.

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

 

Hayır, inanma kızım! Bunlar hep istihzadır.

Namus, insanlar için en mukaddes meyvadır.

Gençlikte hissiyatın belki seni aldatır.

Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Haddinden çok açılmak soysuzun modasıdır.

 

Türk oğluna anne ol, iftihar et onunla;

Elin soysuz züppesi bağdaşamaz seninle;

Bu yurdun kızı isen şu sözü iyi dinle:

'Dışının görünüşü içinin aynasıdır;

Yapacağın düşüklük bize yüz karasıdır.'

 

Karakoç

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...