Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
eda

Müslüman, Barıştan Yana Olan İnsandır

Recommended Posts

Bütün insanlar, ilk insandan son insana ya kavgadan yana oldular ya barıştan yana. İşte fertlerin ve toplumların hayatına bu tercih yön verdi. Yalnızca tercih sahiplerinin kendi hayatlarına yön vermekle kalmadı, başka fert ve toplumları da derinden etkiledi bu tercihler. Tarih bunun şahididir. Günümüzde de durum böyledir, yarın da böyle olacak.

 

 

Bütün varlıkların sahibi ve kâinattaki muhteşem ahenk ve barışın yaratıcısı Rabbimiz, insanlık için razı olduğu yolun “İslam” olduğunu beyan buyuruyor. İslam, hem kelime olarak hem de kavram muhtevasıyla barış anlamına da geliyor. Ve bu yolu seçen bizler, yani müslümanlar da böylece tercihimizi barıştan yana yapmış bulunuyoruz.

 

 

Evet, müslüman barıştan yana olan insan demektir. Yeryüzünde kavga ve karmaşa istemeyen insan demektir. Müslüman barışın, adaletin ve huzurun yanında, bütün bozgunculuk ve fitnelerin karşısında yer alan insan demektir.

 

 

Nitekim tarihimiz boyunca ismimizin taşıdığı mana şuurunu hayatımıza hüküm-fermâ kıldığımız dönemlerde bütün gayret ve mücadelemiz barışı korumak ve yaşatmak için olagelmiştir. Hatta savaşlarımız bile böyledir. Rabbimizin muradını doğru anlayıp, onunla hareket ettiğimiz hiç bir dönemde saldırganlardan ve kavgacılardan olmadık. Kurduğumuz medeniyetlerin ekseni nedir diye sorulsa, akl-ı selim sahibi herkes itiraf edecektir ki, barıştır.

 

 

Bugün için de gayret ve çabalarımızın ana fikri aynıdır. Yani kendimizle, kalbimizle barış, bizim ve alemlerin sahibi Rabbimizle barış ve Yaratan'dan dolayı yaratılanlarla barış. Evet, bizler barışçıyız ve barışçıların çocuklarıyız. Biliyoruz ki ismimizin bizlere kazandırdığı barışçı kimliğimizi topyekün muhafaza ettiğimiz sürece varoluş vazifemizi ifa etmiş olacağız.

 

 

Varoluş vazifesini ifa edebilen insanlardan olabilmenin temel şartı muhabbettir. Muhabbeti temin için, Rabbimizin hoşlanmadığı şeylerden kalbimizi temizlemek ve nefsimizin esaretinden kurtulmak zorundayız. Hiç değilse niyetimizi bu yönde kurup, böyle bir gayretin yolcuları arasına katılmak zorundayız. Ancak o zaman aramızdaki kavgalar son bulacak, Allah'ın bizden istediği kardeşlik ve birlik-beraberlik mümkün olacaktır. Müslümanlığını ilan etmiş bulunan herkes, bu ahdinden vazgeçmedikçe kardeştir. İnananlar, kardeşlerinin kusurunu aramak yerine, biribirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ederler.

 

 

 

Üzerinde yaşadığı toprağın bedelini fazlasıyla ödemiş bulunan ve halen ödemeye devam eden bizler, hepimiz aynı tarihin, aynı medeniyetin evlâtlarıyız. İçimizde, bu gerçeği zaman zaman unutma eğiliminde olanlar varsa, bu durumu polemik ve kavga konusu yapmaksızın en iyi yolla onları ikaz etmek vazifesiyle mükellefiz.?Bunu yaparken, her adımda Rabbimizin rızasını gözeterek ve niyetimizi her an tazeleyerek hareket etme mecburiyetimiz vardır. Allah'ın rızasını saf ve katıksız bir şekilde hedeflemeyen niyetlerle yürütülen çabalar bâtıldır ve reddedilmiştir. Ayrıca müminin niyetinin amelinden daha hayırlı olduğu hadis-i şerifini de unutmamalıyız. Malumdur ki amele riya girebilir, niyete girmesi ise mümkün değildir.

 

 

 

Özellikle, Allah'ın dinini başka niyetlerimizin önüne meşruiyet malzemesi olarak kullanma ihtimalini kalbimiz titreyerek hesaba katmak zorundayız. Bu büyük vebalden ateşten kaçarcasına kaçmak, her adımda uyanık olmak kulluk vazifemizin tartışılmaz bir gereğidir.

 

 

Müslüman yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Hedefi ubudiyet vazifesini yerine getirmektir. Ferdî ve sosyal vazifelerle ilgili bir acziyet ve tereddüt söz konusu ise, “kalbi Allah'ın zikrinden gafil olanlara tâbi olmamak” mutlaka dikkate alınması gereken ölçüdür. İslam'ın bizden istediği “ edeb ”, inanıyoruz ki bu şuurda hayat bulacaktır.

 

 

 

İşte Semerkand bu şuuru bir kez daha hatırlatmak maksadıyla sizlere ulaşıyor. Bizlerle aynı duygu ve hassasiyeti paylaşan kardeşlerimizin, bu çabaya katkı için gayretlerini esirgemeyeceğini ümid ediyoruz.

 

 

Biliyoruz ki, “gerçekten inanıyorsak Allah kalbimizi doğru yola iletecektir.” Tevfik ancak Allah Teâlâ'dandır.

 

 

Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.

 

 

Semerkand Dergisi

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazınızı okuduktan sonra size katılmamak elde değil. Ancak ben de değinmediğiniz şu noktalara vurgu yapmak isterim:

 

İnsanlar ve cinler, ancak Allah'a kulluk etmek için yaratılmışlardır. Dolayısıyla, müslüman şahıs Allah'ın emir ve buyruklarına boyun eğmeli, Allah'ın insanlar için indirdiği düzen (şeriat) den başka düzene tabi olmamalıdır. Yaşadığımız çağda zulüm ve zorbalığın hakim olmasının nedeni ise, însanların Allah'ın onlar için seçtiği düzene tabi olmayıp, kendi heva ve heveslerine göre kurdukları düzenleri hakim kılmalarıdır. (demokrasi, monarşi, komünizm, oligarşi, halk egemenliği, laiklik, vs. )

 

Böylesi bir ortamda yaşıyor olmak, müslüman kişiye cihadı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, müslümanın 'din Allah'ın oluncaya kadar' mücadele etmekle görevli olduğu bu zamanda 'barıştan yana olmak' tuzağını çok iyi anlaması gerekir. Müslüman tabii ki barışı, huzur ortamını temin etmelidir. Ancak, bu ortamı temin etmesinin koşulu, dinini ve Allah'ın hükümlerini serbestçe yaşıyor, müslümanca yönetiyor, müslümanca yönetiliyor olmasıdır.

 

Yaşadığımız bu günde şayet ki müslüman bir toplum kurulamıyorsa (Allah'ın düzeni ile yönetilen, İslam devleti), müslümanın bu zulmün devamı pahasına 'tağut' ile, sahte rablerle, müstekbirlerle barış masasına oturmasından söz edilemez. Müslümanca yönetilememeye rağmen barış kabul edilemez.

 

Nitekim rasulullah sav, hudeybiye de barış yaptığı müşriklerle, kendi öz akraba ve hemşerileri olmasına rağmen, yeri geldiğinde Allah yolunda savaşmıştır. Rasulullah şirk ile savaşırken, müslümanlar bugün nasıl şirk düzenleriyle (bize İslam'a göre yönetilme imkanı vermedikleri sürece ) barış halinde olabilir, nasıl onların hukukuna boyun eğebilirler?

 

Not: Yaşanılan düzen olarak vurguladığım toplum sadece Türk toplumu değil, bugünkü tüm dünya düzenleridir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet Cihad gereklidir lazımdır, ama Cihad Devlet eliyle olur, tüm alimler müttefikkirdir bu konuda, silahlanıp devleti yıkmağa kalkışmak dinimize uymaz.Ama Cihad çok çok çok önemlidir, bu asırda silahla Cihad yapılamayacağından Ehl-i Sünnet yolunu anlatmalıyız, itikadımızı yaymalıyız, ben Mü'minim diyenler arasında Ehl-i Sünneti yaymalıyız, bu devirde Cihad böyle olur, İnşâallah-u Teala bir devletimiz olursa hepimizin göz kırpmadan Cihada gideceğimze eminim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

sağol paylaşımın için cellman kardeşim

 

Rabbimin rızasını kazanan kullarından oluruz inşAllah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu zamanda öncelikle müslümanın üstüne düşen cihad, küfür menşeli fikirlerin islam memleketinde yayılmasını engellemeye çalışmaktır. Evet cihad da şeriat ölçülerine göre olmalıdır. Özellikle bizim memleketimizde bunun yolu fikirle hareket etmektir. Yoksa denildiği gibi, silahlanıp devletle çatışmak belki şeriatın dışına çıkmaktır. Allah muhafaza Allah adına şeytanın oyuncağı olmak da var.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...