Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Suffiyun

Oryantalizm Ve İslami Terör Kavramı

Recommended Posts

haruncobanbr9.jpg

 

Oryantalizm (şarkiyatçılık) konusunu anlamak için öncelikle literatürde geçen anlamını bilmek gerekir. “Oryant” doğu demektir, “izm” de hepimizce malum olmak üzere bilim demektir. Bu iki kelimenin birleştirilmesinden türetilen oryantalizm doğu bilimi manasına tesadüf etmektedir. Bu kelimenin diğer bir ifadesi de şarkiyatçılık olarak karşımıza çıkar. Oryantalizm farklı biçimlerde de tanımlanır, genel olarak “hâkim kültürde şark ya da doğu hakkında gösterilen insani ilgiye verilen addır .

Şimdi bu konuyu anlayabilmek için öncelikli olarak kendimize sormamız gereken doğu ve batı kavramlarının hangi anlamlara geldiğidir. Bilindiği gibi günümüz dünya siyasi yapılanmasına baktığımızda doğu ve batı olmak üzere eşit olmayan iki parçaya ayrılmıştır . Günümüz yapılanmasına bakıldığı zaman Amerika ve kanada gibi ülkeler batı kavramına girmekteyken, doğu Avrupa ve Latin Amerika’da yer alan ülkeler, doğu kavramını ifade eder. Bu tespit bizi doğu ve batının coğrafi mekânın dışında bir kurgu olarak simgeleştirildiği sonucuna götürür.

Oryantalizm konusu batılı bilim adamları, dilci ve devlet adamları tarafından şarkiyatçılık bağlamında saptırılmıştır. Bilim adamlarının, gezginlerin, Hıristiyan hacıların, sosyologların doğuluyu doğululaştırmak ve doğu diye bir öteki oluşturarak buradaki yaşantı çarpıtarak ve hayal güçlerine dayandırarak anlatmaları, bunu bir bilim olarak nitelendirmeleri ve oryantalizm bilimi adı altında elde edilen çıkarımların ayakta tutulan bir müessese olduğu ve bu sistemin açıkça ayrı bir dünyanın yönlendirilmesi kullanılması ve hatta eritilmesi için gösterilen gayretlerin tamamı oryantalizm’in konusu içindedir. Kendinden söz etmeyen; duygularını, kişiliğini, kimliğini ifade etmeyen, tarihinin temsilciliğini üstlenmeyen Doğulu adına konuşarak, Doğu'yu temsil ettiler. Doğulunun niçin ve nasıl Doğulu olduğunu sadece Batılılara değil, Doğuluya da gösterip benimsettiler. Onların tarihlerini, coğrafyalarını, dinlerini, dillerini, kültürlerini ve karakterlerini saptadılar, belgelediler. Sonuçta üniversitelerde araştırılan, öyküleri yazılan, ressamların atölyelerinde işlenen, müzelerde sergilenen, yeniden kurulan pek çok Doğu çıktı ortaya. Aynı sıfatlar, aynı imgelerle betimlenen, hiç değişmeyen bir Doğu'ydu bu. Hayranlık duyulsa da aşağılanan, hor görülen, `üstün' Batı kültürüne bağımlı kılınan bir Doğu... Despotizmi, zulmü, ihtişamı, duygusallığı, erotizmi, ehlileştirilmiş felsefesi ve mistisizmi ile yeniden kurulan Doğu...

Bu bağlamda değerlendirdiğimizde karşımızda duran ve kendine bilim adı verilen şey; aslında siyasal iktidarlara ve emperyalizm olgusunun kapitalizmin özel mantığına göre şekillendirilerek masum bir şekilde ortaya çıkarılmış bir batı ideolojik kurgu düzeninin bir parçasıdır.

Oryantalist gelenekte var olan doğu ile ilgili önyargılı ve emperyal güce yol gösteren ve onun tahakkümünü meşrulaştırmaya yönelik bilgi akışı ve akademik alt yapı hazırlama olgusu günümüz modern oryantalizminde de devam ettirilmektedir. Ortadoğu’daki her hangi bir çatışma ya da İslami terör olayından bahsederken camide namaz kılan insanların görüntülerinin, ya da ezan seslerinin görsel medyaya taşınması bu denklemi dünya kamuoyu nezdinde kuvvetlendiren unsurlar olmuştur. Barış anlamına gelen “İslam” ile şiddet ve çatışma öğelerini içeren “terör” kavramları nasıl olurda yan yana kullanılabilir?

 

11 Eylül saldırısından sonra batı toplumu ve medyası hatta yönetimleri Müslümanlara karşı olan tavırlarını sertleştirdiler. Bazı batılı bilim adamları 11 Eylül saldırısının Müslümanlar çoğunluğu tarafında reddedilen ve tasvip görmeyen bir saldırı olduğunu söylerken, Daniel Pipes gibi bazı oryantalistler de İslam dünyasının siyasi ve ekonomik camiasından, bu yorumları doğrulayacak bir açıklamanın çıkmadığını iddia etmişlerdir. Fakat bunun yanında güney Filipinler, Endenozya, Bangladeş gibi Müslüman ülkelerde halkın sokaklarda ladin lehine gösteri yapması Müslümanların teröre verdiği bir destek olarak yorumlandı. Ancak burada dikkate alınması gereken nokta sergilenen tepkilerin İslam dininin bir gereği olarak mı, yoksa içinde bulunduğu durumdan sorumlu tuttukları Amerika’nın küresel gücüne vurulan darbeye olan bir refleks mi olduğudur. Militan İslami lobi olarak adlandırılan kuruluşlardan birisi olan (Amerikan Müslims For Jarussalem) Kudüs için Amerikan Müslümanları adlı kuruluş, 1999 yılında kurulmuş ve savunduğu fikirler, Kudüs’ün Müslümanlarca da kutsal şehir olduğundan hareketle buranın tolerans şehri olması ve buraya girişin Müslümanlar içinde serbest olması Yahudi yerleşim yerlerinin inşasının durdurulması ve Filistinli mültecilere evlerine dönebilme hakkı verilmesi gibi Oslo görüşmelerine de temel teşkil eden BM’nin 242 ve 338 sayılı kararlarına paralel söylemlerdi. Ancak oryantalist Pipes bu söylemlerin canlı bombacılar üzerinde etkili olacağını iddia ediyor ve amerikan otoritelerine bunlarla ilişkilerini kesmelerini bunları destekleyen kuruluşlara yaptırım uygulanmasını söylüyor.

Batı ve özellikle Amerikan akademik ve basın camiası Ortadoğu olaylarını genelde Beyaz saray’ın penceresinde değerlendirmektedir. Basında yer alan bir başka yaklaşım tarzı ise Orta doğu ile düzenlenen Sempozyum, Panel gibi Akademik toplantıların merkezinde terör konuşları olası inancıdır. Calt Haris Frontpage Magazine’deki ‘militan İslam’a Karşı Akademisyenlerin Suskunluğu’ adlı yazısında The Middle East Studies Association tarafından 23–26 Kasım 2002 tarihinde düzenlenen konferansta Amerika’ya yönelik İslami terörizm tehlikesinden bahsedilmemiş olmasını eleştirir. ‘El-Kaide’ ve ‘Fundemantalizm’ kelimelerinden sadece bir defa bahsedilmesi ve Arap dünyasındaki İslami hareketlerin sadece bir panelde yer almasını bir handikap olarak görür. Hatta Haris’in yazısı incelendiğinde Şiileri kutsal şehri Kum’un folklor ve gelenekleinin incelenmesinden rahtsız olduğu gözlemlenir. Ortadoğu’dan bahsedilirken sivil hedefleri alan Filistin canlı bombacılardan, Anti-Amerikan provokasyonundan bahsedilmesi gerekirdi. Onun için ‘ötekilere’ ait olan medeniyetin değerlerinden bahsetmek abesle iştigaldir. Sonuç olarak da bu durumu Amerikan halkına ‘ne için vergi verdiğinizi görün’ diye şikâyet etmektedir .

Bu arada Bush’un terör’e karşı giriştiği mücadelede Militan İlamcı denilen kesimle aynı dili kullanıyor olması dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Bush’un her hareketini ‘Tanrı bizim yanımızda olacak’ şeklinde dillendirmesi ve 11 Eylülden sonra Avrupa’ya ‘Haçlı çağrısı’ yapması ve dahası Başkan’ın İslam’ın kötülükler dini olduğunu vurgulaması Müslümanları ciddi manada rahatsız etmiştir.

 

 

Sonuç olarak İngiliz emperyalizminin ürettiği, sonradan Amerika tarafından devam ettirilen suni devlet ve millet yaratma çabası Arap-İslam coğrafyasında ulus-devlet oluşum sürenci engellemiş, dolayısıyla demokratik akımlar yaşam alanı bulamamıştır. Ve biz bugün hala bu adamlarla oturup bazı tavizler vererek ülkemiz adına iyi bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ve hatta kendi milletimizden bazı yazarlar bunlarla iş birliği işinde imişcesine yazı ve kitaplarıyla bunların politikalarını destekliyor. Sonrada bir haltmış gibi Nobel ödülü aldım diye ortalıkta geziyor. Bir millet kendi yolunu kendisi çizmezse başkalar o milletin yolunu çizmekte gecikmeyecektir. Yaşantımızın her alanında emperyalizmin prangalarını hissetmek istemiyorsak bugünlere geldiğimiz süreci iyi tahlil etmeli ve geleceğimizi en iyi şekilde planlamalıyız. Kalıplara giren değil kalıpları üretenler olmalıyız.

Ve bu mücadelenin en iyi örneklerinden birisiyle yazımı sonuçlandırıyorum

 

 

 

Lord Ahmed'in Davetlisi Olarak Londra'da Bulanan BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Lordlar Kamarası'nda Yaptığı Konuşmada Batı'da İslam'ın Terör ile Anılmasını Sert Bir Dille Eleştirdi.

Lord Ahmed'in davetlisi olarak Londra'da bulanan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada Batı'da İslam'ın terör ile anılmasını eleştirerek, "İslam terör ile anılıyorsa, bu ya cahillikten ya da kasıttan kaynaklanıyor." dedi.

Lord Ahmed'in başkanlık ettiği 'Türkiye, Batı ile Doğu arasında bir köprü' konulu oturumda ayrıca Lord Maginnis, işadamı Remzi Gür, Eğitim Müşaviri Muhammed Şebiker ve birçok yerli yabancı katılımcı yer aldı. Oturumu açan Lord Ahmed, Türkiye'ye olan sevgisini dile getirdi. Türkiye'yi çok sevdiğini ve bütün parti temsilcilerini Lordlar ve Avam Kamarası'da görmek istediğini dile getiren Lord Ahmed, Türkiye'yi Avrupa Birliği'nde görmek istediğini ve Türkiye ile AB ilişkilerinin daha da iyi olmasını istediğini anlattı. Türkiye'nin en modern İslam ülkesi olduğunu ve İslam dünyasına örnek olduğunu vurgulayan Lord Ahmed, "Bu yüzden Türk siyasetçilerin, Türkiye'de olan bitenleri burda anlatarak, bizleri bilgilendirmelerinden memnuniyet duyuyoruz." diye konuştu.

Daha sonra söz alan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye'nin hem Batı ile Doğu, hem de Kuzey ile Güney arasında bir köprü olduğunu belirterek, ortaya çıkan şartların Türkiye'nin konumunu daha da güçlendirdiğini söyledi. Konuşmasında PKK ve Asala terör örgütlerine değinen Yazıcıoğlu, "PKK 1984 yılından bu yana sivil asker ayırımı yapmaksızın yaklaşık 30 bin kişiyi katletmiştir. PKK, İngiltere tarafından da yıllar önce terör listesine alındı. AB ülkeleri de terör olarak tanıyor. Ancak geçtiğimiz günlerde Avrupa Adalet Divanı'nın PKK'yı terör listesinden çıkarması üzüntü vericidir. Bu karar adaletli değildir. PKK'nın yaptıklarının yüzde 1'i Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde meydana gelseydi böyle bir karar verilmezdi." dedi.

"İslam terör ile anılamaz."

Barış dini İslam dininin terör ile anılmasının cahillikten kaynaklandığını ya da kasıtlı olarak yapıldığını belirten Yazıcıoğlu, "Kuzey İrlanda'da, Güney Amerika'da ve Asya'da değişik dinlerden beslendikleri belirtilen bazı terör örgütleri olduğu biliniyor. Ancak bunların hiç biri mensubu oldukları dinlerle birlikte zikredilmemiştir. Doğru olan da budur. Zira hiç bir din terörle birlikte anılmamalıdır. Ancak bu tavır bütün dinlere karşı gösterilmelidir. Avrupalıların diğer dinlere karşı gösterdikleri bu tavrı, üç semavi dinden biri olan İslam'a karşı da göstermeleri gerekir."dedi.

Saygılarımla,

Harun Çoban

 

 

--

 

Devam eden bu yazılar bana değil, değerli tarihçi kardeşim Harun Çoban'a aittir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...