Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
daüssıla

Peygamberimize Yazılan En Güzel şiirler...

Recommended Posts

Kardeşlerim Biliyorum ki elbette O'na dair yazılan tüm sözler güzeldir ama hani olurya okuyunca efendimizi tüm ruhunuzda,hasretini yüreğinizde hissdersiniz işte öyle şiirleri paylaşmanızı rica ediyorum...

Peygamberimiz'e (sav) yazılan ilk şiir daha O doğmadan YEDİ ASIR ÖNCE yazılmış..

 

bu özel şiir Es'ad Ubu Kerib el-Himyeri'ye aitmiş..

 

işte o şiir:

 

Şehadet ederim

Varlıkları yoktan var eden ALLAHa

O'nun tarafından bir elçi gönderilecektir

Adı Ahmet olan

Ömrüm yetişirse gelişine

O'na yardımcı olurdum

Hem de amca oğlu..

 

O zaman

Savaşırdım kılıcımla düşmanlarına karşı

Siler yok ederdim sinesinden

Bütün elem ve kederleri

Mutlu olması için

Gereken ne ise yapardım..

 

Bu nasıl bir sevgi,nasıl bir aşk ki ezelden ebede herkes O'na sevdalı..inanan inanmayan herkes O'na hayran..

Rabbim hakkıyla sevenlerden eylesin inşaallah..

O kutlu sevdayı tadanlardan olmak duasıyla..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Buda Azizim Mahmudum Hüdayinden olsun vesselam...

 

Sadr-ı cemî' mürselîn

Sensin Yâ Rasûlallâh

Bedr-i eflâk-i yakîn

Sensin Yâ Rasûlallâh

 

Nûrun sirâc-ı vehhâc

Alemler sana muhtâc

Sâhib-i tâc u mi'râc

Sensin Yâ Rasûlallâh

 

Ayîne-i Rahmânî

Nûr-i pâk-i sübhânî

Sırr-ı seb-a'l-meânî

Sensin Yâ Rasûlallâh

 

Şâhidin leyl-i isrâ

Sübhânellezî esrâ

Câmi-i cümle esmâ

Sensin Yâ Rasûlallâh

 

Ey menba-ı lutf u cûd

Yerin makâm-ı mahmûd

Yaradılmışdan maksûd

Sensin Yâ Rasûlallâh

 

Canlar içinde cânân

Ma'den-i ilm u irfân

Ceddim ü pîrim sultân

Sensin Yâ Rasûlallâh

 

Açan râh-ı tevhîdi

Bulan sırr-ı tefrîdi

Hüdâyî'nin ümmîdi

Sensin Yâ Rasûlallâh

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

YAĞMUR

 

 

 

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur

 

Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından

 

Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur

 

Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından

 

Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat

 

En müstesna doğuşa hamiledir kainat

 

 

 

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım

 

Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları

 

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

 

 

 

Hasretin alev alev içime bir an düştü

 

Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü

 

Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde

 

Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

 

 

 

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin

 

Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla

 

Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin

 

Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla

 

Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak

 

Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

 

 

 

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım

 

Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı

 

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

 

 

 

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü

 

Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü

 

Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe

 

Her sayfada talihsiz binlerce kurban düştü

 

nurullah Genç

Share this post


Link to post
Share on other sites

fuzûli 'nin orijinal adı kaside der nati hazret i nebevi olan kasidesi.

 

"Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su

Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

 

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem

Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

 

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk

Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

 

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin

ihtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

 

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün

Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

 

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna

Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

 

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola

Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

 

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ

Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

 

iste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it

Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

 

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi

Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

 

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr

Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

 

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek

Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

 

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar

Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

 

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger

Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su

 

içmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile

Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

 

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme

iktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su

 

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ

Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

 

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın

Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

 

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim

Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

 

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ

Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su

 

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât

Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

 

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz

El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

 

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl

Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

 

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr

Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

 

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ

Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

 

Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam

Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

 

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râcda

Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

 

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner

Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

 

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma

Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

 

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri

Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su

 

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr

Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

 

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam

Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su."

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yine Hüdayimden:

 

İki cihân sultânının

Doğduğu ay geldi yine

İlm u meârif kânının

Doğduğu ay geldi yine

 

Gelsün şefâat isteyen

Bulsun safâ anı seven

Ol sâhib-i hulk-i hasen

Doğduğu ay geldi yine

 

Bedr-i dücâ şems-i duhâ

Verd-i gülistân-ı Hudâ

Hakk'ın habîbi Mustafâ

Doğduğu ay geldi yine

 

Bir âşık u sâdık kanı

Râhat bula cân u teni

Sırr-ı hakîkat mahzeni

Doğduğu ay geldi yine

 

Anı Hüdâyî kim sever

Matlûba bulmuştur zafer

Fahr-ı cihân Hayru'l-beşer

Doğduğu ay geldi yine

Share this post


Link to post
Share on other sites

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

 

Bütün sürgünlüklerim bir bak1ma bu sürgünün bir süregi

 

Bütün törenlerin sölenlerin ayinlerin yortularin disinda

 

Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim

 

Af dilemeye geldim affa layikolmasam da

 

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

 

 

Aşkın bu en onulmazından koparıp

 

Bir tuz bulutu gibi

 

Savuran yüregime

 

Ah uzatma dünya sürgünümü benim

 

Nice yoruldugum ayakabilarimdan degil

 

Ayaklarimdan belli

 

 

 

Lambalar egri

 

Aynalar akrep melegi

 

Zaman çarpilmis atin son hayali

 

Ev miras degil mirasin hayaleti

 

Ey gönlümün dogurdugu

 

Büyüttügü emzirdigi

 

Kus tüyünden

 

Ve kus südünden

 

Geceler ve gündüzlerde

 

Insanliga anit gibi yükselttigi

 

Sevgili

 

En sevgili

 

Ey sevgili

 

Uzatma dünya sürgünüm benim

 

 

 

Bütün siirlerde söyledigim sensin

 

Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin

 

Seni saklamak için görüntülerinden faydalandim Salome'nin Belkis'in

 

Bosunaydi saklamaya çalismam öylesine asikarsin bellisin

 

Kuslar uçar senin gönlünü taklit için

 

Ellerinden devsirir bahar çiçeklerini

 

Deniz gözlerinden alir sonsuzlugun haberini

 

Ey gönüllerin en yumusagi en derini

 

Sevgili

 

En sevgili

 

Ey sevgili

 

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

 

 

Yillar geçti sapan ölümsüz iz birakti toprakta

 

Yildizlara uzaniphep seni sordum gece yarilarinda

 

Çati katlarinda bodrum katlarinda

 

Gölgendi gecemi aydinlatan essiz lamba

 

Hep Kanlica'da Emirgan'da

 

Kandilli'nin kursuni safaklarinda

 

Seninle söylesip durdum bir ömrün baharinda yazinda

 

simdi onun birdenbire gelen sonbaharinda

 

Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim

 

Af dilemeye geldim affa layik olmasam da

 

Ey çagdas Kudüs (Meryem)

 

Ey sirrini gönlünde tasiyan Misir (Züleyha)

 

Ey ipeklere yumusaklik bagislayan merhametin kalbi

 

Sevgili

 

En sevgili

 

Ey sevgili

 

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

 

 

Daglarin yikilisini gördüm bir Venüs bardaginda

 

Köle gibi satildim pazarlar pazarinda

 

Günesin sarardigini gördüm Konstantin duvarinda

 

Senin hayallerinle yandim düslerin civarinda

 

Gölgendi yansiyip duran bengisu pinarinda

 

Ölüm düsüncesinin beni sardigi su anda

 

Verilmemis hesaplarin korkusuyla

 

Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim

 

Af dilemeye geldim affa layik olmasam da

 

Sevgili

 

En sevgili

 

Ey sevgili

 

Uzatma dünya sürgünüm benim

 

 

 

Ülkendeki kuslardan ne haber vardir

 

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardir

 

Ask celladindan ne çikar madem ki yar vardir

 

Yoktanda vardan da ötede bir Var vardir

 

Hep suç bende degil beni yakip yikan bir nazar vardir

 

O sarkiya özenip söylenecek misralar vardir

 

Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardir

 

Ne yapsalar bos göklerden gelen bir karar vardir

 

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardir

 

Yanmissam külümden yapilan bir hisar vardir

 

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardir

 

Sirlarin sirrina ermek için sende anahtar vardir

 

Gögsünde sürgününü geri çagiran bir damar vardir

 

Senden umut kesmem kalbinde merhamet adli bir çinar vardir

 

Sevgili

 

En sevgili

 

Ey sevgili

 

 

Sezai Karakoç

Share this post


Link to post
Share on other sites

Buda benim acizane şiirim... Allah'ın sevgilisine laik değil ama... Bağışlayın...

 

Sevgili

 

 

Bir fırtına ki denizde,

 

Alabora olmadan gizde,

 

Karaya çıkmak için gemide;

 

Kurtuluş timsal bulur sevgilide.

 

 

 

Bin bir türlü fikir,

 

Hangisi pak, hangisi kir?

 

Bildirir O bir, tek-bir zikir;

 

Akıl timsal bulur sevgilide.

 

 

 

Bugün ne, bugün ne?

 

Uyandık mahşer gününe?

 

Şefaat dileyenin her gününe;

 

Ahlak timsal bulur sevgilide.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

[Estağfurullah.. 'Ahlak timsal bulur sevgilide' gerçekten çok güzel dedim ya ben hep okuyorum şiirlerinizi gerçekten çok güzel Rabbim cümlemizi layık eylesin

Share this post


Link to post
Share on other sites

BU DA BENİM ŞİİRİM:

 

SONSUZLUK VE AŞK

 

bir nur'u bulmuşum anne gözyaşlarımda

bir teselli var sanki o güzel adında

bir'ide bulmuşum anne rabbin zevkiyle

koşmak isterdim onunla gökte elele

ve yarına uyanırmış gibi telaşlı,

ve ışığına koşmak dileyen sevdalı.

 

ne gurbette geçmişe yenik bir bekleyen

ne dünya üstünde kederliyim artık ben

bulmuşum sevda denen ebedi sonsuzu

bulmuşum ve bulduk seninle yolumuzu

....

....

....

 

 

GÖKHAN ÇAKMAZ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Akhiler buda benim bir şiirim Efendimiz Aleyhisselam için. şiir denemez ya neyse.

 

Allahın Nûru

Ahmeddir Ahmed

Alemin Sırrı

Ahmeddir Ahmed

 

Aşkına Alem

Kılındı bilem

Yakanki sinem

Ahmeddir Ahmed

 

Alemin Aslı

Hakikat Vaslı

Nebiler Şahı

Ahmeddir Ahmed

 

Kuloğlan adım

Dinmiyor Zârım

Benim hak Yârım

Ahmeddir Ahmed

Share this post


Link to post
Share on other sites

SULTANIM

Derlerse Sevgili ayakbastı buraya

Getirin o diyardan toprağı buraya

Getirin de yüzüm süreyim nurlansın

Gidince dökün kabrim üstüne nurlansın

 

Düşersem Beytullah yoluna

Nasipse bana ölmek Hakk yolunda

Tavaf etsem bin kere

Gitmem kabrini görmeden bir kere

 

Kültürümün büyük bir parçasıdır Senin sevgin

Sevgin olmazsa ben bu kara kalple neyleyim

Mutlaktır, görmek isterim nur yüzün

Görmezsem ne Hakk’tan ne de yardan geçerim

 

Görmek isterim dünyada yüzün

Görmezsem ne gecem olur ne de gündüzüm

Can feda Senin bir damla gözyaşın

Sensiz ne yaparım ey Gündüz’üm

 

Gayrı görün rüyamda Rasulallah

Bilmem ne yapayım dün işledim günah

Ya Rasulallah sen önümde gündüz

Bense yalvarırım gece gündüz

Behaeddin Raşid Han YÜCE

(Kardeşim)

Share this post


Link to post
Share on other sites

KURBAN OLAYIM

 

Nebiler nebisi güzel Peygamber

Geldiğin yollara kurban olayım.

Yaradan' dan geldi seninle haber

Anlayan kullara kurban olayım...

 

Tek sebebi sensin yaratılanın

Tek sebebi sensin yer ve zamanın

Kurtaranı sensin bütün varlığın

Açtığın ellere kurban olayım...

 

Bizleri hayata sensin bağlayan

Bize rahmet için sensin ağlayan

O gözlerden dolu dolu çağlayan

Nur yüklü sellere kurban olayım...

 

Nurun ile şeref bulan düşlere

Gökyüzünde seni gören kuşlara

Bağrına bastığın kara taşlara

Sen kokan güllere kurban olayım...

 

Seninle nur düştü, nur, kıraçlara

Seni saklı tutan dik yamaçlara

Sana gölge veren tüm ağaçlara

Yaprak ve dallara kurban olayım...

 

Esareti yıktın devirir gibi

Husumeti yaktın kavurur gibi

Merhamet getirdin savurur gibi

Saçtığın küllere kurban olayım...

 

Bir gece yalnızdın Cebrail geldi

Kur'an-ı Kerim' den ilk delil geldi

İşte o an seni bir korku aldı

İşte o hallere kurban olayım...

 

Birgün yola çıktın can pahasına

Medine bir yana Mekke bir yana

Aşk ile hicrete giderken sana

Yol veren çöllere kurban olayım...

 

O gün dostun Ebu Bekir yanında

Ve hısmın peşinde çöl ortasında

Örümceğin Hira Mağarasında

Ördüğü tellere kurban olayım...

 

Ümmetin ağladı hasretin ile

Aleme örnektin gayretin ile

Zaman değiştirdin hicretin ile

Gezdiğin illere kurban olayım...

 

Yüzünde tebessüm var azraile

Ölümde korku yok rahmetin ile

Allah' ı anıp son nefeste bile

Zikreden dillere kurban olayım...

 

Selçuk YILDIRIM

Share this post


Link to post
Share on other sites

AHİR ZAMANDA İSTANBUL

 

Ya Resul Allah yine Medine’desin

Mescidi Nebevi de sohbettesin

Ashabının gönülleri sende, gözleri dudaklarında

Ama başları hep yerde

İçeri giren Zeyd Bin Harise

Mescit kapısında izin beklemekte

İzin çıkıyor mübarek dudaklarından

Zeyd Bin Harise de bir mektup, uzaklardan

Mektubu açıyorsun ‘ Beklenen şey’ diyorsun

Sonra ‘Ya Ali, oku’ buyuruyorsun

Ve Hz. Ali okuyor ahir zaman mektubunu

 

Günahkar bir beden

Allah’a karşı emare bir nefs

Ve bunlara rağmen sana aşık bir kalp var Ya Resul Allah

Cehenneme layık ellerimden dizilen satırlar

Ve gönlümde biriken hatıralar

 

Ey Ashabı Güzin dinleyin

Ahir zamanda İstanbul’da doğdum

Allah’ın kitabında ‘belde i tayibe’ buyurduğu

Efendimiz’ in hadisinde tayyibleşen bu şehirde

Artık tayyibliği kalmadı bu beldenin

Ne de fethe mahzar bir yanı

Aşkla inkarın, sevapla günahın tek kapta yoğrulup

Yollara serpiştirildiği bu şehir, İstanbul

Bir yanda Eyüp sırtlarında yatan mübarek sahabe

Diğer yanda Beyoğlu’ nda semaya çıkan eğlence

Bunların hepsi bir şehirde iç içe

 

Sultan Ahmet te maşuka açılan eller

Aya Sofya da Fatih’ in küfre karşı isyanı ama neyler

Ashap soruyor ‘ Ya Resul Allah Aya Sofya da ne’

Gözlerin doluyor bir an duruyorsun ve bir cümle

İstanbulluyu kahreden bir cümle

‘Ahirette Fatih’ in İstanbullu dan alacaklısı’ diyorsun

Ashap bir anlam veremiyor ama biz şimdi anlıyoruz

Allah’tan senden ve Fatih ten aflar diliyoruz

Mahzarına layık Fatih’in emaneti

Elimizde sızlatıyor Fatih ‘in kemiklerini

Sen iki damla yaş döküyorsun

‘ Ya Ali devam et’ diyorsun

Sonra Ya Resul Allah

En tepede Süleymaniye

Kanuni den emanet bir tepe

Rüyasında emrettin ona bu camiyi

Mimar Sinan ardınızda dinledi sizi

Sonra Yavuz vardı hilafetine sahip çıkan

Hicaz’ a hadim olan

Abdulhamidler vardı küfre karşı dimdik duran

Ama çember daralıyor

Küfrün İslam’ın boğazına taktığı çelik çember

Yardımlarınla kırdık o çemberi

Ama ne çıkar buhranlar geçiriyor Ruh u İslam

Ashap soruyor’ Ya Resul Allah bu mektup ne diyor’

Sen hala buruk ; Hakkı söylüyor, hakkı söylüyor

Devam et Ya Ali devam etki ümmetim ne halde seyredin

Seyredin ki onlara şefaat eyleyin

 

 

Sonra Ya Resul Allah

Alimler geçti bu beldeden

Varislerini üzmedik ama dinleyemedik

O varisler ki hakkı söylüyor

Biz günahkarlar kulak tıkıyor…

Eyüp sırtlarında meftun şanlı sahabe

Beyoğlu’nda semaya varan eğlence

Ey Ashap İstanbul bundan ibaret değil

Dinleyin dinleyin ki bizlere şefaat eyleyin

Kandiller buruk geçer kuytularda

Akıtılan göz yaşları toprak olmakta

Minareler semadan haber almakta

Müezzinler tutkun. Ezan okumakta

Ezan mı okunuyor ne kim bilir

Anlamını bilenlerden hürmet edilir

Sonra camiler bomboş

Saflar düzensiz imamlar kendinden habersiz

Özlem var sadece özlem

Günaha ara veren alimlerin sana özlemi

İstanbul hilale hasret Resule aç

İstanbul şahadete susuz günah kusmakta

Ve İstanbul ahir zaman şehri

Mektuplar yazmakta Asrı saadete

Ey Ashap ahir zaman İstanbul da

Böyle işte. Günaha doymuş küfür kusmuş

Ve imana aç İstanbul

İstanbul da İslam böyle işte

 

 

 

Günahkar aşığın

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sultanım;

Yıldızlar kararmıştı, ay zaten yoktu

Karanlıklar selamlamıştı seni, kainatın güneşini

Küçük bir odada Hazreti Amine

Yanında Firavun karısı Asiye

İmran kızı Meryem, melekutla diz dize

 

Kisra’nın sarayı yıkıntıyla hoş geldin dedi

Sabe Gölü kuraklıkla el açtı sana

Melekut selatla sultanım dedi

Ümmetin sel sefildi bilemezdi seni

 

Kız çocukları son nefesini toprak altında verirdi

Acıkınca kesilip, helvadan putlar yenirdi

Zorda kalınca Lat’ a Uzza’ ya gidilirdi

Ümmetin sel sefildi bilemezdi seni

 

Ve işte sen Ya Resul Allah

Kucağındasın Hazreti Amine’ nin

Tebrikler cennetin sahibelerinden

Salat u selamlar Cibril i Emin’ den

Çalınıyor kulağına kainat güneşinin

 

Yahudiler Ahmet dedi, Ben i Sad bereket dedi

Kimsesizler baba dedi, Habibim dedi nefes ül Rahman

Anam babam sana feda olsun Ya Resul Allah

HOŞGELDİN

 

Ben i Sad’da yıkanırken kalbin

Süt veriyor devesi Halime’nin

Bereket yağdırıyor Rabbim olduğun yere

Bu sensin Ya Resul Allah HOŞGELDİN

 

Hazreti Amine saramadı kucağına

Oğlum diyemedi en şerefli baba

Göz yaşların taşındı Edva ‘ya

Bu sensin HOŞGELDİN Ya Habib Allah

 

Melekler selam verirdi sana

Dağlar taşlar dile gelirdi karşında

Elini tutan bırakır mı bir daha

Sensin, bu sensin HOŞGELDİN Ya Resul Allah

Mekke’de yaşadığın acılar vardı

Hicrette en yakın ahbabın vardı

Medine’de hayırlı Ensar vardı

İstanbul’a olan sözlerin vardı

HOŞGELDİN HOŞGELDİN Ya Resul Allah

 

 

 

Sevginin acı yanı özlemdir ya hani

Ümmetini eritiyor bu sensizlik hali

Gözlerimiz yolda bekleriz seni

Bizde deriz inşallah

HOŞGELDİN Ya Resul Allah

 

Burak’la çıkmıştın Rabbin katına

Layık olamadım ben bu adıma

Manevi evlat olsaydım sana

Diyebilir miydim bende

HOŞGELDİN Ya Resul Allah

 

Kucağında büyüdü Hasanla Hüseyin

Hizmetinde serpildi Enes’le Usame

Babasından ayrıldı Zeyd bin Harise

Anam babam olmasaydı da görseydim seni

Diyebilir miydim o zaman

HOŞGELDİN Ya Resul Allah

 

Bedir’de ganimet Uhud’ da selamet

Hendek’te zarafet özlüyor seni

Mekke kokunu çöl nalınını

Kusva en hayırlı yükünü bekliyor

İstanbul’da emanetler sahibini özlüyor

Ümmetin Ravza’nı Kudüs Kubbet’üs Sahra’yı

Nefsim hevayı gözetiyor bense sana

HOŞGELDİN Ya Resul Allah demeyi özlüyorum

Şefaat Ya Resul Allah demeyi ayaklarına kapanıp

Ağlamayı istiyorum cenneti değil

Seni ve Rabbimi istiyorum

 

Nefsimi zincirle bağladım

Hanemi hizmetine hazırladım

Canımı yoluna adadım

Demeyi özlüyorum Ya Resul Allah

 

Hiç olmazsa şahadet şerbetini içsem

Kevser’ e ardından değil en arkandan gelsem

Hurileri değil bir kez seni görsem

Der miydim o zaman bilemem ama

Canım sana feda olsun

HOŞGELDİN HOŞGELDİN Ya Hatem ül Enbiya

Share this post


Link to post
Share on other sites

Naat

 

Seccaden kumlardı..

................................

................................

Devirlerden, diyarlardan

Gelip, göklerde buluşan

Ezanların vardı! .

 

Mescit mümin, minber mümin...

Taşardı kubbelerden tekbir,

Dolardı kubbelere “amin”..

 

Ve mübarek geceler dualarımız;

Geri gelmeyen dualardı...

Geceler ki pırıl pırıl

Kandillerin yanardı..

Kapına gelenler ya muhammed,

- uzaktan, yakından –

Mümin döndüler kapından...

 

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,

İki dünyada aziz ümmet;

Muhammed ümmetiydi.

 

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,

“Hû hû”lara karışsın âminler...

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

 

Şimdi seni ananlar,

Anıyor ağlar gibi...

Ey yetimler yetimi,

Ey garipler garibi;

Düşkünlerin kanadıydın,

Yoksulların sahibi...

Nerde kaldın ey Resûl,

Nerde kaldın ey Nebi?

 

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,

Çağlar ne çağlardı:

Daha dünyaya gelmeden

Mü’minlerin vardı...

Ve bir gün, ki gaflet

Çöller kadardı,

Halîme’nin kucağında

Abdullah’ın yetimi

Âmine’nin emaneti ağlardı.

Hatice’nin goncası,

Aişe’nin gülüydün.

Ümmetinin gözbebeği

Göklerin resûlüydün...

 

Elçi geldin, elçiler gönderdin...

Ruhunu Allah’a,

Elini ümmetine verdin.

Beşiğin, yurdun, yuvan

Mekke’de bunalırsan

Medine’ye göçerdin.

Biz bu dünyadan nereye

Göçelim, yâ Muhammed?

 

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet

Altın devrini yaşıyor...

Diller, sayfalar, satırlar

“Ebu Leheb öldü” diyorlar.

Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed

Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!

 

Neler duydu şu dünyada

Mevlidine hayran kulaklarımız;

Ne adlar ezberledi, ey Nebî,

Adına alışkın dudaklarımız!

Artık, yolunu bilmiyor;

Artık, yolunu unuttu

Ayaklarımız!

Kâbe’ne siyahlar

Yakışmamıştır, yâ Muhammed

Bugünkü kadar!

 

Hased gururla savaşta;

Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...

Onu da yaralarlar kanadından,

Gelse bir şefkat meleği...

İyiliğin türbesine

Türbedâr oldu iyi.

 

Vicdanlar sakat

Çıkmadan yarına,

İyilikler getir, güzellikler getir

Âdem oğullarına!

 

Şu gördüğün duvarlar ki

Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir...

Fethedemedik, yâ Muhammed,

Senelerdir.

 

Ne doğruluk, ne doğru;

Ne iyilik, ne iyi...

Bahçende en güzel dal,

Unuttu yemiş vermeyi...

Günahın kursağında

Haramların peteği!

 

Bayram yaptı yapanlar;

Semâve’yi boşaltıp

Sâve’yi dolduranlar...

Atını hendeklerden -bir atlayışta-

Aşırdı aşıranlar...

Ağlasın Yesrib,

Ağlasın Selman’lar!

 

Gözleri perdeleyen toprak,

Yüzlere serptiğin topraktı...

Yere dökülmeyecekti, ey Nebî,

Yabanların gözünde kalacaktı!

 

Konsun -yine- pervazlara güvercinler,

“Hû hû”lara karışsın âminler...

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

 

 

Yüreklerden taşsın

Yine, imanlar!

Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;

Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!

Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın

Kayışzâde Osman’lar

Na’tını Galip yazsın,

Mevlid’ini Süleyman’lar!

Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

Geri gelsin Sinan’lar!

Çarpılsın, hakikat niyetine

Cenaze namazı kıldıranlar!

 

Gel, ey Muhammed, bahardır...

Dudaklar ardında saklı

Âminlerimiz vardır...

Hacdan döner gibi gel;

Mi’râc’dan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

 

Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;

Hızır kanad, Cibril kanad;

Nisan kanad, bahar kanad;

Âyetlerini ezber bilen

Yapraklar kanad...

Açılsın göklerin kapıları,

Açılsın perdeler, kat kat!

Çöllere dökülsün yıldızlar;

Dizilsin yollarına

Yetimler, günahsızlar!

Çöl gecelerinden, yanık

Türküler yapan kızlar

Sancağını saçlarıyla dokusun;

Bilâl-i Habeşî sustuysa

Ezânlarını Dâvûd okusun!

 

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,

“Hû hû”lara karışsın âminler...

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

 

Arif Nihat Asya

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan

 

İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan

 

Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan

 

Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan

 

O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan

 

Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan

 

O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Güneşler, o gecenin nuruna secdederken

 

Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken

 

Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken

 

O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed

 

 

 

Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken

 

Cehâlet bayrakları, birer birer inerken

 

Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken

 

O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken,

 

Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken

 

Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken

 

O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen

 

Doğar doğmaz, “Allah’a secde” emri verilen

 

Doğudan ve Batıdan, her mahlûkça görülen

 

Kainat efendisi, yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,

 

Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,

 

Beşerî şüpheleri, Kur’ân ilmiyle silen,

 

Seçilen sevgilisin, yâ Hazreti Muhammed.

 

 

 

Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,

 

Bunca âciz beşerin, mahşer günü bekçisi,

 

Sen ki; Kur’ân şahidi, Allah’ın son elçisi,

 

Kurtuluş habercisi, yâ Hazreti Muhammed.

 

 

 

Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,

 

Zulüm sancılarını, şefkatiyle dindiren,

 

İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,

 

Âlimlerin sultanı, yâ Hazreti Muhammed.

 

 

 

Sen ki güzel huyların, ahlâkın meş’alesi

 

Sabır doruklarında beşerin en yücesi

 

Senin cennet mekanın, fakirlerin hanesi

 

Gönüller hazinesi yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Sana şâhit sonsuzlar, ezelden beri her an

 

Sana şahit ayetler her zerre ve her mekan

 

Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can

 

Sen, her canda cânânsın yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Mi’raç gecesi bir bir açılıyorken gökler

 

Seni selamlıyorken her katta peygamberler

 

Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler

 

Hak’ka yalnız yürüdün yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin

 

Dünyada dönmeyen dil mahşerde ne söylesin

 

Mevla, bütün beşeri ümmetinden eylesin

 

Sancağının altında yâ Hazreti Muhammed

Hak ile kul vuslatı o ilâhî düğünde

 

Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde

 

Hasatları, has tartan o terazi önünde

 

Noksanları bağışlat yâ Hazreti Muhammed

 

 

 

Biliriz ki; hükmü yok bu dünya nimetinin

 

Gönüldür sermayesi ahiret servetinin

 

Sana salat ve selam gönderen ümmetinin

 

Cennetler şahidi ol yâ Hazreti Muhammed

 

Yazarının kim olduğunu tam olarak bilmemekle birlikte,aynı zamanda Mehmet Emin Ay'ın seslendirdiği bir ilahidir de...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yandım ya ResulAllah (Gönül Hun Oldu)

 

Gönül hun oldu şevkinden, boyandım Ya Rasûlallah (sav)

Nasıl bilmem bu nîrana, dayandım Ya Rasûlallah.

Ezel bezminde bir dinmez, figandım Ya Rasûlallah

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah.

 

Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen

Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen

Habîb-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa’sın sen

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah.

 

Gül açmaz çağlayan akmaz, İlâhi nurun olmazsa

Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa

Firak ağlar,visal ağlar, ezel mestûrun olmazsa

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah.

 

Erir canlar o gül bûy’i revan bahşın hevasından

Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından

Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah.

 

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam

Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam

Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah.

 

Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek

Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek

Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah.

 

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbîri

Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkîri

Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmîri

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah (sav).

 

 

Yaman Dede

 

Cemalinle ferahnak et ki, yandım Ya Rasûlallah (sav). Yaman dedenin tabiri diğerle YANAN dedenin

bu şiiri bana çok tesir ediyor paylaşamak istedim nacizane

 

sevgi ve saygılar

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Ölüm güzel şey,budur perde ardından haber,

Hiç güzel olmasaydı,ölür müydü Peygamber!"

 

(Beni beynimden vurup NFK'ya bağlayan kainat çapında iki dizecik)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kul Yanar! Ey Nebi'm...

 

 

 

Toprak sarar, su akar, ateş yanar, gül kanar,

Adını anmayan dil yanar, gönül yanar!

 

Yandıkça özleminle kavrulur nice yürek,

Hasretinde Resûlüm avuç yanar, göz yanar!

 

Nice çöller yanar özleminde Efendim,

Sessizliğinde ey Nebi'm (sav) nice kulak yanar!

 

Vuslat umuduyla nice tenden ruh uçar,

Kalp atışında aşk duyulur, işiten canlar yanar!

 

Yok olur hırslar aniden; bütün istekler susar,

Yokluğunda Efendim hâyâl yanar, cân yanar!

 

Bir kurşun misali acizlik mıhlanır yüreklere,

Gözlerden kalbe düşen yaş yanar, tuz yanar!

 

Tüm renkler nurdur Nebi'nin baktığı yerde,

Bakışından eflatun yanar, yeşil yanar, nur yanar!

 

Sonsuz boşluğa gömülür binbir istek,

Ardından semâ kararır rüyâ ve hâyâl yanar!

 

Seslenir Mekke'nin Deniz tarafından ebâbil kuşları,

Ebrehe'nin yenilgisi yankılanır sancağı yanar!

 

Aşkın için sana açılan ellerin,

Avuçlarında gül biter, diğer tarafta sahra yanar!

 

Bu Ezan ki ‘Allahu Ekber!' diye, çağırır sana;

Ayrılığınla beş vakit Bilâl yanar, Kul yanar!

 

Kavuşmak bilmeden ey Peygamberler Peygamberi (sav),

Ondört asırdır koşarız hep sana, yürüdüğümüz yol yanar!

 

Ravzana bir bakış binlerce ömre bedeldir, ey Nebi'm;

Aşkına düşmeyen canda biriken günah bile yanar!

 

Sensizlikte tarûmâr olur gülistanlar,

Güller ülkesinde bülbül yanar, gül kanar!

 

Yusuf'un gömleğinden Yakup buldu şifayı,

Sensizlik hasretiyle gözden akan kan dolu yaş yanar!

 

Yaratılmazdı bu âlem, "Belâ" demeseydin Efendim,

Ateş talihine küskün, yaratıldığın toprak yanar, nur yanar!

 

Sonsuz geceye râm olmuştur puhu kuşu,

Her şafak vakti buyruk bekleyen bülbül yanar, gül kanar!

 

Toprak sarar, su akar, ateş yanar, gül kanar,

Adını anmayan dil yanar, gönül yanar...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir Gece

 

On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,

Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!

Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!

Nerden görecekler? Göremezlerdi tabi'i:

Bir kerre, zuhür ettiği çöl en sapa yerdi;

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin,

Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.

 

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma'sum,

Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!

Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi!

Alemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübini,

Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.

Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;

Medyun ona cem'iyyet, medyun ona ferdi.

MEdyundur o ma'suma bütün bir beşeriyyet...

Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

 

Mehmet Akif Ersoy

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yanarsam nâr-ı aşkınla yanayım Ya Resûlallah

Ezelden bağrı yanmış bir gedâyız Ya Resûlallah

Hevâ-yi nefsime tabî olup pek çok günah ettim.

Huzûra hangi yüz ile varayım, Ya Resûlallah

Şu kâfir nefsin elinden bu dil-i biçâreyi kurtar,

Yeter cürm-ü kabahatten usansın Ya Resûlallah

Kulun Leylâ’yı mahşer günü ehline eyleme rüsvay,

Bu dünyada günahından utansın Ya Resûlallah

 

LEYLA HANIM

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bencde enn güzeli Medinenin Gülü şiiri M.Fetullah Gülen'in yazdığı ezberlemiştim bu şiiri arada birde aklıma gelir okrum çok ama çok güzeldir... :D

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yâ Rasûlallah eğer Sen gelmeseydin âleme

Güller açmaz bülbül ötmez mechûl esmâ Âdem’e

Varlığın mânâsı kalmaz garkolurda mâteme!....

Süleyman Çelebi

Share this post


Link to post
Share on other sites

Günahtan gayri yok bir özge kârım yâ Rasûlallah

Geçer gafletle her leyl ü nehârım yâ Rasûlallah

 

Serâpâ dolmada defterler a’mâl-i kabîhimle

Kirâmen Kâtibîn’den şermisârım yâ Rasûlallah

 

Nide pervâz edem uçmağa ferdâ kalmışım âciz

Kemend-i nefs ü şeytâna şikârım yâ Rasûlallah

 

Eşiğin görmeğe bin cânım olsa eylerim kurban

O rütbe hadden aştı intizârım yâ Rasûlallah

 

Ölür isem gubâr-ı Ravzana yüz sürmeden tâ haşr

Döğünsün taş ile seng-i mezârım yâ Rasûlallah

 

Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref îfâ

Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Rasûlallah

Şeref Hanım

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu mektup size Efendim..

 

Size sevdali milyonlar adina yaziyor, size gonderiyorum. Icinden gecenler tam anlamiyla anlatmaya kifayetsiz kaliyor kelimeler, cumleler bir bir devriliyor belki ama size layik olmayan askimi bu mektup ile size sunuyorum.... Sizin asirlar once bahsettiginiz bir asirda yasayan bir ummetinizim.

 

 

Efendim ben uzerine gunes dogan, namlazlarinda o manevi derinligi yasayamayan, kisaca sizin uzak durmayi emir buyurdugunuz seylere yakin olan biriyim. Geriye donup tukenen yillarima baktigimda size yazacagim, size ovunle bahsedecegim hallerim yok ne yazik. Isminizi duyunca hic hickiriklara bulanamadim. Evet elim kalbimde sizi andim sizin istediginiz gibi ama ben isterdim ki mubarek isminiz anildigi vakit iki bukluk olayim, gozyaslarina buruneyim, anam babam sana feda olsun sana Ya Resulallah diye hickiriklarla bir de ben sesleneyim... Yazik ki sizi sevmekten baska, size yazacagim birseylerim yok benim....

 

 

Efendim sizi ruyalarimda gormeyi de cok ama cok isterdim. Sizi gorenler anlattilar sizi, sizin nur cehrenizden bahsettiler, saclarinizi gozlerinizi anlattilar. Sizi gorenler size layik hallerinden belli. Ben sizi gormeye hakkim olmadiginin idrakindeyim, yadirgamiyorum...ama Efendim siz kapilari oyle apansiz calarsiniz ki, camurlarin icinde size uzanan elleri oyle apansiz tutarsiniz ki, belki de bu bende ki umidi soldurmayan.. Efendim eger mektubumu okumaya layik bulursaniz biliniz ki ben ruyalarim da hayalinizi dahi gormeye raziyim... Bir sabah uyandigimida gozlerimde hala duran gozyaslarimin olmasini, yuzumde mubarek ellerinizin sicakliginin gitmemmis olmasini o kadar cok isterim ki... Bazen sizinle uzun uzun konustuklarinizi anlatanlar var, Bilin ki oyle buyuk hayallerim yok benim haddimi bilirim, konusmasaniz da bir nefesinizi duymak dahi kafi gelir bana. Bazende ummetinizden kimilerinin saclarini oksuyor, kimilerine uzun uzun tebessum ediyormussunuz, ah! ne buyuk saadet. Beni de elinizle geri cevirip huzurunuzdan kovmayin ne olur, tebessum etmeseniz de raziyim ama yeterki yuzunuze hosnutsuzlugun ifadesini dusuren ben olmayayim.

 

 

Ya Resulallah!

 

Cok savrulduk sensizlik girdabinda. Sana gerektigi gibi baglanip gerektigi gibi teslim etseydik kalplerimizi, bu izdiriap olan yasantimiz sukunet'e erecekti elbet. Lakin sahsim adina yapamadim, Tovbelerimi samimiyetsizlik icin de gonderim Rabbime, iyiliklerim riyalara bulandi, cok yoruldum Efendim, su karanliklarda isigina cok muhtacim...

 

 

Ey Gullerin Efendisi bu hafta sizin kutlu dogum haftaniz.. Bizler kendimize yeni yeni gunler urettik... Annelerimizin, babalarimizin, sevgililerimizin, hatta komsularimizla altin gunlerimiz bile var.. Kisacagi 365 gunun 365'ini de bir hayali avuntu icinde doldurduk kendimizce... Ah! bir bilsen Berat gecesi, Kadir gecesi, Mirac gecesi varken bizler neler nelerle oyalandik hep. Ama Efendim sizi sevenler hergununu her anini sizinle vuslat aniymis gibi yasiyor. Bende bir gul aldim bugun en guzelinden en kirmizisindan ve en guzeli kokanindan. Siz olsaydiniz simdi aramizda eminim kapinizin onu gullerle dolardi. Ben kendi ellerimle vermeye cekinirdim utanirdim belki. Ama uykusuz kaldigim gecenin sabahinda, ilk isiklarla kapinisizin onune birakip sizin icin sectigim gulu, kapinizi calip hizla uzaklasirdim.. Uzaklardan, gulumu ellerinize aldikdan sonra yuzunuze dusen dunyanin en guzel tebessumunu seyrederdim. Size gunun ilk gulunu ben vermek isterdim Efendim...

 

Reha YEPREM

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...