Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
nurulhak

Tarikatli Ve Tarikatçi

Recommended Posts

Doğru ve hak bir tarikata mensup olan Müslüman, tarikatlı bir Müslümandır. Bu kişi tarikatçılık yaparsa, tasavvufa ve tarikata aykırı bir duruma düşmüş ve tarikatlılıktan çıkmış olur.

 

Tarikatlılık ile tarikatçılık birbiriyle bağdaşmaz.

 

Tarikata genel davet yapılmaz. Genel davet İslâm'a, Kur'ân'a, Sünnet'e, Şeriat'a ve Ahlak-ı İslamiye'ye yapılır.

 

Tarikat bir nasip meselesidir. Nasibi olan şu veya bu tarikata girer. Nasibi, kısmeti olmayan giremez.

 

Tarikat Allah'ın ve Resûlünün emirlerini yapmak, öğütlerini dinleyip tutmak, yasaklarından uzak durmak; nefsin ve şeytanın emirlerini de yapmamak demektir.

 

Tarikat taç ve hırka değildir.

 

Bütün doğru ve hak tarikatlar "Tarikat-ı Muhammediye"dir. Tarikat isimleri şube ismidir.

 

Kur'ân'a, Sünnet'e, Şeriat'a uymayan tarikat hak tarikat değildir, bozuk tarikattır.

 

Tarikatlar ulemanın fetva ve ruhsat verdiği şekilde zikir âyini ve faaliyet yapar. Fetvasız ve ruhsatsız bir iş yapmazlar.

 

Tarikatlı Müslüman, tarikatsız Müslümandan daha dikkatli ve dosdoğru namaz kılar. Diğer ibadetlerde de böyledir.

 

Tarikatlı Müslümanın ahlakı, karakteri çok yüksektir. Ahlaksız, karaktersiz tarikatlı olmaz, böylesi tarikatçı olur.

 

Tarikatlı Müslüman "Ben şu tarikata mensubum falan filan" diye reklam yapmaz, davul çalmaz, övünüp böbürlenmez.

 

Gerçek şeyhler ve kamil mürşidler mürşidlerden ve diğer Müslümanlardan para toplamaz.

 

Ben dervişim diyen biri, gıybet yapıyorsa bilin ki, o tarikatlı değil, tarikatçıdır.

 

Tarikatların resmen kapalı olduğu bu devirde gerçek dervişlik hemen hemen kalmamıştır. Çünkü derviş olmak için seyr-i süluk gerekir. Çile çekecek, mânevî dereceler atlayıp yükselecek. Bu devirde derviş değil "muhibb" vardır. Sadece muhibb olan kimse kendisine derviş derse ona şaşılır.

 

Tarikatli Müslüman iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş, iyi komşu, iyi işveren, iyi işçi, iyi esnaf demektir. Kendisinde bu iyilikler yoksa onun tarikatli değil, tarikatçı olduğu anlaşılır.

 

Tarikatli Müslüman lüks, israf, tebzir, saçıp savurma, gösteriş, gurur, kibir, aşırı tüketim, şaşaa, debdebe gibi, dinimiz tarafından kötü görülmüş hallerden uzak durur.

 

Tarikatli Müslüman mürşidini ve şeyhini çok sever, ona çok güvenir, ona çok hürmet eder ama onu asla putlaştırmaz, bir tür rab (çoğulu erbab) haline getirmez.

 

Bu İslâm memleketinde ne kadar çok tarikatli Müslüman olursa o kadar iyi, meymenetli ve hayırlı olur. Anadolu iklimine İslâm, tarikatlarla girmiştir, Türkistanlı Ahmed Yesevî hazretleri bizim din ve iman bakımından müşterek büyük veliyyinimetimizdir.

 

Bu memlekette tarikatçıların sayısı ne kadar çok olursa felaket ve yıkım da o nisbette olur.

 

Tarikatli Müslüman öteki tarikatlara ve onlara şeyhlerine bağlılarına asla dil uzatmaz, aksine sever, sayar, hürmet eder.

 

Şu veya bu tarikate mensup bir tarikatlinin üstünlüğü takva iledir. Takva ilimle, irfanla, hizmetle, ahlakla, faziletle, yüksek karakterle olur.

 

Tarikatlı Müslümanda paylaşım ahlakı vardır. Allah'ın kendisine ihsan buyurduğu nimetlerin bir kısmını muhtaç kardeşleriyle paylaşır. Zekatını fakir ve miskin Müslüman gerçek kişilere verir (tüzel kişilere değil!), zekattan başka bol bol sadaka verir. Böylece ülkede sosyal adaleti sağlar, halkın mergubu olur, ilahî rızayı kazanır.

 

Tarikatlı Müslümanın iyiliğini, faziletlerini, üstün bir insan oluşunu düşmanlarının bir kısmı bile takdir ve teslim eder. Tarikatçıdan ise herkes yaka silker.

 

Gerçek ve doğru tarikata, gerçek tarikatlıya son derece muhtacız. Cenab-ı Hak sayılarını çoğaltsın, onları nice mânevî fütuhata nail kılsın.

 

Olgun Müslümanların duaları üzerimize sâyeban (gölge) olsun. Âmin...

 

Medyadaki dehşetli çokluk

 

Önemli bir şeyin yokluğu da kötüdür, çokluğu da... Kaba bir halk sözü var "Nerede çokluk orada b....k"

 

Zamanımızda medya konusundaki çokluk hiç iyi bir şey değil.

 

Bazı günler ilâveleriyle birlikte 100 sayfadan fazla hacmi olan gazeteler... Binlerce internet sitesi... TV kanalları... Binlerce köşe yazarı, yorumcu... Binlerce iddia, itham, tez, antitez... Binlerce kavga, polemik, dövüş sövüş...

 

Sade bir vatandaş, bunca çokluk ve kargaşa içinde gerçekleri nasıl öğrenecektir? Kıymetli yazıları nasıl bulup okuyacaktır?

 

Kimler bîtaraf, objektif, âdil, bilge?.. Kimler kalemini ve vicdanını satmış yahut kiraya vermiş...

 

Türkiye'yi gerçekten seven, Türkiye'nin mânen ve maddeten kalkınmasını, ilerlemesini, güçlenmesini isteyenler kimler? Türkiye'nin şu veya bu şekilde kuyusunu kazanlar kimler?

 

Bunca kalabalık içinde kimler Atatürk sömürüsü yapıyor, kimler din sömürüsü?

 

Atatürkçüler içindeki samimî Atatürkçülerin nisbeti yüzde beşi bulur mu acaba?

 

İslâm diye bağıranlar yürekten mi feryat ediyor, yoksa midelerinden mi konuşuyor?

 

Ortaya atılan binlerce fikrin, tezin, görüşün, iddianın hangisi ciddî ve tutarlı?

 

Müslüman Türk olduğunu iddia eden şu adam sakın Yahudi olmasın?

 

Kürdüm diyen kişi acaba Kürt Yahudisi mi?

 

Türkiye'nin başı ucunda ne çok ağlayıcı karı var? Saçlarını başlarını yoluyor, göz yaşları döküyor, ağıtlar yakıyor hepsi... Hangisi parayla tutulmuş profesyonel ağlayıcıdır, hangisi can u yürekten ağlıyor.

 

Bütün bu gürültüler, bütün bu feryad u figanlar, bütün bu ağlaşmalar, bütün bu hengâme bir ideal uğruna mı, vatan, millet için mi?

 

Kimler doğru söylüyor, kimler yalan...

 

Kimler gerçeklere bağlı, kimler şu veya bu asabiyetin tutsağı?..

 

Kimler inanarak yanılıyor, kimler bile bile yanılıyor ve yanıltıyor.

 

Türkiye'de bazı kişi ve kuruluşlara ABD'den, AB'den, Arabistan'dan, İran'dan para geliyor mu?

 

İçte, medyayı ele geçirmek, birtakım yazarlara ve kurumlara paralı askerlik yaptırmak için ne kadar câize ve ulûfe dağıtılıyor?

 

Doğrusu bu cadı kazanı içinde yüzde yüz vatansever, doğru, dürüst hizmet edenlere -yanılsalar bile- bin kere aferin demek gerekir.

 

Kaç nâsiye vardır çıkacak (bunca ecsad arasından) pâk ü dirahşan...

 

Toplum nasıl sersemleştirildi?

 

Bütün bir toplum sersemletilebilir, milyarlarca insan zombi haline getirilebilir mi?

 

Cevap: Yüzde yüz sersemletilemez, zombileştirilemez ama yüzde sekseni, hattâ daha fazlası bu hale getirilebilir?

 

Başka bir soru: Toplumu kimler sersemleştirmiş, zombileştirmiştir?

 

Cevap: Öncelikle resmî ideolojiyi put haline getiren mütegallibe... Maalesef birtakım İslâmcıların da bugünkü cadı çorbası kazanında hayli tuzları biberleri vardır.

 

Toplumun önemli bir bölümü nasıl sersemletildi, zombileştirildi?

 

1. Güçlü ve vasıflı bir eğitim yerine, resmî ideoloji eğitimi (daha doğrusu anti eğitimi) ile.

 

2. Toplumu ayakta tutan eski kurumların ve değerlerin hepsi ya yok edildi, yahut çok sarsıldı. Yerlerine yenileri konulamadı.

 

3. Liselerde doğru dürüst mantık okutulmadı.

 

4. Halkımız uzun yıllardan beri beyin yıkama ameliyesine tâbi tutuluyor.

 

5. Kötü medya halkı sersem etmek, zombi haline getirmek için elinden geleni yapmıştır.

 

Toplumdaki sersemliği ve zombiliği gidermek için ne yapmak gerekir?

 

Cevap: Ülkede iyi, doğru hak bir sistem veya düzen kurulacak; okul eğitimi ve halk eğitimi düzeltilip ıslah edilecek ve en az beş sene gençlik ve halk köklü bir rehabilitasyon tedavisi görecek.

 

Böyle bir şey mümkün müdür?

 

Cevap: Teorik bakımdan mümkündür ama şu anda tatbik kabiliyeti yoktur.

 

Mehmet Şevket Eygi

 

30 Haziran 2009 / Milli Gazete

Share this post


Link to post
Share on other sites

eee mehmet şevki eygi bu, eski adamlardan ! saygı duyarım vesselam...... eline sağlık nurulhak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Beğendiğim,yazılarını ilgiyle okuduğum bir isim. Sizinlede paylaşmak istedim.

sizinde okuyan gözlerinize sağlık :D

es-selam

Share this post


Link to post
Share on other sites

Es-selam

yine cok beğendiğim yazısını paylaşmak istiyorum

 

 

 

Tasavvuf Düşmanı Vahhabîler

 

"İSLAM'da tasavvuf yoktur, tasavvuf şirk, küfür ve dalâlettir" gibi sözler Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına ait değil; Vehhabîlere aittir. Binaenaleyh bu gibi aşırı görüşler biz Sünnî Müslümanları bağlamaz ve bunlara asla itibar etmeyiz.

 

Gerçek İslâm tasavvufunun Hind'ten, Kadim Yunan'dan, şuradan buradan geldiğini iddia edenler de yalan söylüyor.

 

Tasavvuf İslâm'ın ahlâk, zühd, bâtın boyutudur. Gerçek tasavvuf yüzde yüz Kitab'a, Sünnete, Şeriata uygundur.

 

İmamı Gazalî hazretlerinin, el-Munkizu min ed-dalâl kitabında buyurduğu gibi İslâm'ı en iyi anlayanlar, en iyi yaşayanlar, en takvalı ve kâmil Müslümanlar sûfîlerdir.

 

Evliyaurrahman'ın çoğu sûfîler içinden çıkmıştır. Gerçek sûfîler her asırda yeryüzünde Allah'ın şâhidleri olmuşlardır.

 

Gerçek sûfîler Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizin vekilleri, varisleri, halifeleri olmuşlar ve onun sünnetini yaşamış ve yaşatmışlardır.

 

Gerçek sûfîler kuru lâfla değil, hâl ile İslâm'ı tebliğ etmişler ve nice insanın hidâyetine vesile olmuşlardır.

 

Gerçek sûfîlere bakan onlarda İslâm'ı görür.

 

Gerçek sûfîler insanın en büyük düşmanı olan nefs-i emmâre ile büyük cihad yapmışlardır.

 

Gerçek sûfîler yalancı, aldatıcı, azdırıcı dünya tuzaklarına düşmemişler ve Müslümanları da bundan korumak için çalışmışlardır.

 

Gerçek sûfîler emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmışlardır.

 

Gerçek sûfîler İslâm'ın baş emri olan beş vakit namazı dosdoğru kılmışlardır.

 

Gerçek sûfîler Kur'ân'ın ve Sünnet'in askerleri olmuşlardır.

 

İhlâs, sıdk, vefa, seha, mürüvvet, fütüvvet gerçek sûfîlerin hasletleridir.

 

Tasavvuf düşmanları bazı meczubîn'in şatahatını ön plana çıkararak saldırıyor. Şathiyat örnek olmaz. Tasavvuf şathiyat değildir.

 

Cihan tarihinin gördüğü en büyük ve doğru devlet olan (Kuruluş ve yükseliş devrini kasd ediyorum) Osmanlı'ya bakalım. Sultan Osman Gazi Han'dan, Son Padişah Vahidüddin Han'a kadar bütün Selâtin-i Osmaniye (nevverallahu merakidehum) tasavvuf ve tarikat mensubu idiler, bir veya birkaç şeyhe intisabları vardı. Tasavvuf ve tarikat olmasaydı Devlet-i Aliyye 600 sene değil, 60 sene pâyidar olamazdı.

 

Osmanlı sultanları dünya sultanı olarak mâneviyat sultanlarına tâbi olmuşlardır. Onların büyüklükleri ve sultanlıkları buradadır.

 

Selâtin-i Osmaniye'nin çoğu büyük velidir. Bu velayete tasavvuf ve tarikat sayesinde nâil olmuşlardır.

 

Osmanlı devleti sadece ordularıyla değil şeyhleri ve dervişleriyle de fütuhat yapmıştır.

 

Gazi Sultan MehmedHan-ı Sâni efendimiz henüz 21 yaşında iken İstanbul'u, biiznillahi teala, şeyhi ve mürşidi Akşemseddin hazretlerinin dua ve himmeti ile almıştır.

 

Asıl bid'at, Vehhabîlerin ve diğer bazı ehl-i bid'atin tasavvufu ve tarikati inkar etmeleri, bid'at saymaları, sûfileri müşrik ve kâfir ilan etmeleridir.

 

Tasavvufu kaldırın, Osmanlı'dan ne kalır?

 

Vehhâbîlik hareketi Osmanlı İslâm devletine ve Hilafet-i İslâmiyeye karşı tuğyan ve isyandır.

 

Vehhâbîlerin Osmanlılar gibi fütuhatı var mıdır?

 

Vehhâbîler, baştan beri İngiliz ve düvel-i muazzama-i Salîbiyye tarafından desteklenmiştir ve el'an desteklenmektedir.

 

Bugün ABD ayakta duruyorsa Vehhâbîlerin ABD bankalarında sakladıkları bir trilyon dolarla durmaktadır.

 

Tarih boyunca Fahr-i Kâinat Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize en büyük saygıyı Osmanlı sultanları, Osmanlı devlet ricali, Osmanlı Müslümanları göstermiştir.

 

Resûlullah'ın kubbesini yıkacağız, nâşını kabrinden alıp başka yere gömeceğiz, toprağını da düzleyeceğiz diyen Vehhâbîlerde Peygamber-i zîşan efendimize hürmet var mıdır?

 

Tarih boyunca Hulefa-i Râşidin (radiyallahu aleyhim ecmain) devrinden sonra Tevhid bayrağını en fazla yüceltmiş, en fazla fütuhat ve i'lâ-i kelimetullah yapmış devlet ve topluluk Osmanlı'dır.

 

Osmanlı atalarımız Din-i Mübin-i İslâm, Kur'ân, Sünnet ve Şeriat-ı garra-i Ahmediyye yolunda milyonlarca şehid vermiştir.

 

Bunca mü'mine, şehid, gaziye, fâtihe, din hizmetkârına, ulemaya, meşayihe, mürşitlere, evliyaullaha; müşrik, kâfir ve sapık diyenler ne kadar hayâsız ve insafsız kişilerdir.

 

Onlardan petro-dolarlar alıp mü'min, muvahhid, muhlis ecdadını sövenlere yazıklar olsun.

 

Yâ Rabbi içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme...

 

KAPI ÇALDI...

 

KAPININ zili acı acı devamlı şekilde çalıyor. Biraz gecikiyorum, kapının tahtasına hızlı hızlı sert sert vuruluyor. Sesleniyorum: Kim o? Biz, görüşmek istiyoruz.Siz kimsiniz? Üç okuyucunuz...

 

Randevu almadan gelmişler. Evin durumu müsait değil, çarnâçar "Bekleyin, giyinip geliyorum..." diyorum. Onları civardaki bir otelin bahçesine götürüyorum, çay ikram ediyorum.

 

Görüşme için özel bir konu, benim yapabileceğim bir hizmet var mı diye soruyorum. Yoook diyorlar, şöyle geçerken bir uğrayalım dedik. Özür beyan ediyorum, yaşlandım durumum görüşmeye pek müsait olmuyor diyorum.

 

Bir saat kadar oturuyoruz.Bendenize yönelttikleri sorulardan bazısı:

 

Yaşınız kaç?.. Oturduğunuz yer sizin mi? Sadece daire mi, yoksa binanın tamamı mı?.. Fethullah Hocaefendi sizce ne yapıyor, ne yapmak istiyor?.. Şeyh Nimran Efendi sizce samimî mi değil mi?.. Nümune bey hakkında söylenenler doğru mu?.. Hiromit hanımın tesettürünü beğeniyor musunuz?.. Münevver cinayeti... Kedileriniz nasıl?.. Muftaraka't-turuk meselesi hakkında görüşleriniz...

 

Bu gibi sorular pek hoşuma gitmiyor. Gıybet olabilir... Faydasız boş ipe sapa gelmez sorular, konular.

 

Bir saat sonra ayrılıyoruz. Sohbet ve yarenlikten hoşlandılar mı, yoksa sukut-i hayale (hayal kırıklığına) mı düştüler?

 

Allah yardımcımız olsun...

 

CUMA VE CUMARTESİ

 

CUMA namazını Kasımpaşa'da Piyale Paşa Camii'nde kıldım. Bina Mimar Sinan'ın bir şaheseri. Bir müddet önce restorasyon gördü. Her yeri tertemiz bakımlı.

 

İmam efendinin kıraati harika. Sırf onun Kur'ân okumasını dinlemek için uzak yerlerden gelinebilir. Namaz kılınırken kendimi Mekke'de zannettim.

 

Caminin etrafındaki binalar, şehirleşme veya betonlaşma berbat mı berbat. Hayır hayır, bu binaları yapanlar, Piyale Paşa Camii'ni yapanların torunları olamaz...

 

Caminin önünde İstanbul'un son bostanlarından biri var!

 

Cumartesi öğle namazını Çemberlitaş'taki Gazi Atik Ali Paşa Camii'nde kıldım. O da Mimar Sinan yapısı. İstanbul'un çok temiz ve bakımlı, İslâm mâbetlerinden. İmamı, İlahiyat Fakültesi mezunu, ayrıca sosyoloji konusunda doktora vermiş Âdil ŞahinHoca.

 

Yüksek tahsilli, nüfuzlu, okumuş, şık kostümlü, kravatlı, pahalı ayakkabılı, ensesi kalın, cüzdanı dolu Müslüman yüksek tabaka vakit namazlarında camilere gelmiyor. Onlar genellikle rantı çok severler. Cemaatle namazda rant olsaydı, ön safta arz-ı endam ederlerdi.

 

Adil hocanın namaz kıldırmasını beğeniyorum. Müezzin kad kametissalat derken o hemen iftitah tekbirini alıyor. Bazı imamlar, ikamet bitiyor, beş-on saniye sonra başlangıç tekbiri alıyor.

 

Mehmet Şevket Eygi

 

8 Temmuz 2009 / Milli Gazete

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Tarikatli Ve Tarikatçi" yazısını ben de okudum.

"Tasavvuf Düşmanı Vahhabîler" yazısını henüz okumadım.

Ehli sünnet'i savunan ve ehl-i bidat'i eleştiren yazılarını ben de beğenerek okuyorum.

Eygi'nin yayınevi diye bildiğim Bedir Yayınevi'nden çıkan, Eyüp'te medfun Büyük Alim'lerden Ahmed Davudoğlu Hoca'nın "Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri" isimli kitabı da okunmaya değer, bir Ehl-i Sünnet'i müdafaa kitabıdır. Önsözünü Üstad NFK yazmıştır. Nurulhalk, sanırım size daha önce de tavsiye ettiğim bir eserdi. Tekrar için kusura bakmayın. Ne demişer "Et tekrarı al ahsen, velev kane yüzseksen (tekrar 180 kere de olsa güzeldir)"

Bu nedenle bu tekrar Nurulhalk'a değil, bu yazıyı okuyacak olan başkaca arkadaşlara tavsiye niteliğinde bir tekrardır.

Selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

teşekkürler yazı için tarikatlı ve tarikatçının ne anlama geldiği anlaşıldı sağolasın:)

Share this post


Link to post
Share on other sites

turkerdokur, hatırlatma için teşekkür ederim. Est. kusur değil,iyi oldu. Öğrenci olunca bazen sınavlar yüzünden bazen yayınevlerinin acımasız fiyatları sebebiyle azizliğe uğruyoruz. Sınav bunalımları biter bitmez,ilk alacağım kitapların içerisinde yer alıyor bu değerli eser.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...