DOĞUM
-4-
Abdullah’ın mahzun dulu Âmine,
Erdi gayelerin gaye demine.
Diyor ki: «Çekmedim tek lâhza sancı;
Birden bir sesleniş duydum, yakıcı:
Âmine, ne güzel hal oldu sana!
Gebesin, Varlığın Nuru insana!
Arkamı sığadı bir beyaz kanat;
Ve şerbet sundular; cennetten bir tad.
Silindi içimden korku ve tasa…
Sanki doldurmuşlar göğü bir tasa,
Döküyorlar, güneş güneş tepemden.
Geceler kalktı mı yoksa âlemden?
Nur yağmuru… Artık uzaklar yakın…
Önümde, haşmetli yurtları Şarkın;
Sütun sütun İran, kubbe kubbe Rum.
İşte parmağımı değdiriyorum.
Etrafımda kızlar, âhenkten ince;
Hiç şekil görmedim şekillerince.
Esrarlı ellerde ibrik ve leğen;
Bir soluk, bir soluk yelpazeleyen;
Ve o ses, hep dağ taş eriten sedâ:
İnsanlar, ediniz yokluğa veda!
Var olmaya sebep, âleme rahmet
Son Peygamber doğdu, ismi Muhammed!…
Doğmuştu öksüzüm, haber doğruydu:
Şahadet parmağı göğe doğruydu.»