Site icon N-F-K.com

Hatarat

HATARAT

• Edep bahsinde, içe ve dışa doğru ferdin tavırlarının “muhafazasında en yıkıcı rolü oynayan «Hatarat» dediğimiz müessirdir.

• Hatarat veya «Havâtır», insanın elinde olmadan ve davet edilmeden kalbine iniveren menfi telkinler… Bu telkinler ya şeytandan, ya nefsten gelir. Sabit ve üst üst devamlı gelirse nefsten, değişik tecelli ederse şeytandan

• Hatarlar (Havâtır), tel dolaptaki ciğere musallat ac kedi gibi insanın imanına kadar bütün inançlarına saldırır, onu kötüye yöneltmek için elinden geleni yapar, yöneltmezse bu defa «suret-i hak» edasına bürünüp altından kalkılamaz ibadet tekliflerine kadar gider. İbadet tatbikatında şüphe, vesvese, marazı korku, aşırı günah kaygısı ve daha nice hal, nefs ve şeytandan gelme «hatarat»ın silahlarıdır.

• Bu hal, önüne geçmenin ilim ve sırrına erilmedikçe insanı cinnete kadar götürebilir ve neticede bütün hayırlardan mahrum bırakır.

• Muazzez sahabîlerden bir topluluk bu nevî hatarat altında eridiklerinden Kâinatın Efendisine şikâyette bulunmuşlar ve «imanın kemalindendir!» cevabını almışlardır. Evet; hatarat, şiddetli imanın cezbettiği İlâhî bir imtihan, nefs ve şeytan emrinde bir (antitez-tersinden muhakeme) zehiri olmaktan başka bir şey değildir. Ve bâtıla sürerken de, doğruyu abartıp tahammül üstü seviyelere çıkarırken de gayesi Allaha isyandır.

• Tek çaresi, ne olduğunu, nereden ve niçin geldiğini bilmek ve asla aldırmamak, edep ve ölçü içinde işi ve gücüyle meşgul olmak ve onun yerleşip kökleşmemesi için de suratına tokat çarpmayı başarabilmektir. Bu ruhî davranışa havâtırın nefyi, yalanlaması derler ve eğer bu yapılmayacak olursa, ruh, olanca irade ve kuvvetini yitirebilir.

• Hatarata keskin bir ilaç da şudur: «Allah» kelimesini med halinde çekip, kalbden kafaya doğru bir hat üzerinde yükseltmek ve oradan vesveseyi dışarı atmak.-«Allah» kelimesinin med ile kalbden kafaya doğru çekilmesi ikinci hecesi üzerine binilerek yapılacaktır.

• Mevlâna Halid Hazretleri, mürşidinin kendisini memur ettiği üzere dervişlerin yıkanma yerlerine su taşırken içinden şöyle bir hatar geçiyor: «Senin gibi ilimde ve idrakte mümtaz bir adam, nasıl olur da birtakım basit ve cahil müridlerin abdeshanelerini temizlemeye rıza gösterir?»… Bu hatarı duyduğu anda, Nakşî yolunun büyük kolbaşısı şu cevabı veriyor: «Gerekirse sakalımla bile temizlerim!»

• Hatarat mevzuunda daha nice büyükler nice muharebeler vermişlerdir. Hataratın madde ötesini kurcalama cehdindeki cins kafalara musallat, mücerret mânada tefekkürî nevîleri de vardır; ve her şey onu yenmeyi bilmekte ve dengeyi korumaktadır.

• Hatarat mevzuunda edep tavrı, halini örtmek, o halden mürşidinden gayrı kimseye bahsetmemek, tutturduğu yerde zikre ve Kur’ân’ın son üç sûresine yapışmak ve öz nefsine bizatihi telkin kelepçesini vurmaktır.

• Hataratı, «hırsız, içinde kıymetli mal olmayan eve girmez!» diye tarif edenler doğruyu söylemişlerdir. Siz de bu hırsızı daha yatak odasına çıkmadan kelepçelemek suretiyle tutuklayabilirsiniz.

• Aslında dini bir mevzu olan ruh ve akıl doktorluğu, kuvvetini «Hatarat» rejimindeki verilerden alacak olursa, birtakım çocuk oyuncağı hap ve iğnelerden vazgeçebilir veya bunları, esası ruhî telkine bağlı bir tedavinin yardımcı tedbirleri olarak kullanmaktan öteye geçmez. Hâsılı, bu mevzuda ne üfürükçüden, ne de maddeci asabiyeciden bir şey beklenebilir.

• Bazı kötü terbiyeci, ruh inceliklerinden anlamaz softaların, çocuğu, bulûğundan hayli önce diz üstü oturtup hafızlığa zorlamaları, kemâl yönünde olmak yerine zeval yönünde hatarata kaptırmak ve ruhunu kamaştırmak gibi esefli bir neticeye ulaşır; ve ancak namaz kılınabilecek kadar sûre ezberlenmesi farz olan vazifeyi incitir. Ondan ötesini gönüle ve gönül vasıtasiyle elde edilecek Kur’ân cazibesine havale etmeliyiz. Aşksız meşk olmaz aşkı örselemekse cinayet olur.

• İslâm, asırlardır, dine dışından katkılar yapmanın değil, onu yine kendi içinde arayarak bulmanın, yeniden keşfetmenin ve eşya ve hâdiselere hâkim kılmanın inkılâbını bekliyor.

• Aslında inkılâpların inkılâbı İslâm, onun bütün saffet ve asliyetiyle, bir inkılâp üstü inkılâpla meydana çıkarılabilir. Siz ışığı yakın, o kendisini gösterir.

İman ve İslam Atlası, Büyük Doğu Yayınları, 9. baskı / s. 299-300-301-302)

Exit mobile version