HÜVELBÂKİ
Türk duygu ve düşüncesine azamî derecede aykırı bir gazetede, milletvekilliği) idiasındaki bir şahsın “Parlâmento üyelerinin ödenekleri” adlı yazısını okudum. Bu şahıs memleketi ve seçim bölgesi olan Afyon’a, dayak yemek korkusuyle gidemeyen, Afyon milletvekili Halûk Nur Bâki’dir; ve onbinlerce genci tezgâhlamış ve nur heykelleri şeklinde meydanlara dikmiş olan “Büyük Doğu” idealinin en sadık ve en ileri temsilcilerinden geçindikten sonra, 1960 cereyanlarının taşıdığı çeşitli eşya arasında Adalet Partisinden milletvekili seçilip evvelâ Partisine, sonra da idealine kıymıştır. Dâva ve gayemizin, ikincisi olmayan bu (1) numaralı kaçağı —Tavsiflerimiz en hafif cinsindendir— teşhiri için fırsat kolladığımız bir menfi kahramandır, sadece bu bakımdan ehemmiyetlidir ve bir zamanlar “Büyük Doğu” sahifelerinde, insan kalbine fiilen ve madde halinde “Allah” isminin nakışlı olduğunu yazmışken, şimdi ne kalbi olduğu meçhul bulunan yüreğinde “İnönü” ismini tuğralaştırmış bulunmaktadır.
İşte bu adam, son zamanlarda unutulmuş bulunan ve Büyük Doğucular tarafından “Hüvelbâkî” diye anılan ismini büsbütün sileceğine, kalkmış, Türk duygu ve düşüncesine azamî derecede aykırı bir gazetede şu mahut ödenek bahanesiyle, yüzsüz bir solculuğa girişiyor ve yakası açılmamış uydurma kelimelerle ve harap bir üslûp içinde şunları geveliyor:
“Benim kanıma göre parlâmento üyelerinin şu veya bu şekilde ödeneklerinin artışı milletin sinesine bir diken gibi batıyorsa bunun asıl nedeni; ne Anayasanın bu konuda zorlanması, ne de bu artışın komik yollardan yapılması değildir. Gerçekteki sorun şudur: Elinizdeki Anayasanın felsefesini topluma götürebiliyor muyuz? Otuz kuruşluk zam için, velevki kanunsuz olsun, bir grev isyan diye isimlendirilirse ve sonunda işçiler vurulur, sen parlâmento üyesi olarak susarsan, özel teşebbüsçü geçinir, Anadolu’daki tüccarın faiz altında inlemesine aldırış etmezsen elbette değil 35 bin lira almak, 35 kuruş alsan, milletin sinesine diken gibi batar.”
İşporta malı açık bir komünizma diyalektiği içinde, İlk defa enerjik hareketine şahit olduğumuz bir hükümeti, işçileri öldürmüş olmakla suçluyor ve hususî teşebbüsü koruma prensibine faizcilik süsü vererek bunu İslâmiyet değil de (Marks) anlayışıyle ayıplıyor. Ve sonra, bütün bunlar olmasa milletvekilleri ödeneğine zam yapmanın âdeta mubah olacağı hükmüne varıyor.
Bay Halûk Hüvelbâki’ye, kendisini konuşturacağımız ve meydana çıkaracağımız güne kadar susmasını ve gizlenmesini tavsiye ederiz.
31.3.1965
(Çerçeve 3, Büyük Doğu Yayınları, 2. Baskı / s. 143-144)