KIBRIS BEYANATI
(Bu “Kıbrıs Beyanatı”, “BD Yayınları” arasında çıkan “Konuşmalar” isimli eserden iktibas edilmiştir.
KIBRIS BEYÂNATI
*** Bir muhasebe yapmak gerekirse bize göre Kıbrıs meselesini nasıl değerlendirirsiniz?
– MEMLEKETTE hemen her davada olduğu gibi, Kıbrıs meselesinde de, haysiyetli bir anlayış bulunduğuna kani değilim. Yirmi yıllık Kıbrıs çıbanı patlak verdi vereli, aylar geçtiği halde, ortada hâlâ meselenin peçesini kaldırabilmiş bir kalem veya ağız göremiyorum. Mesele dâima bakireliğini muhafaza etmekte ve benim bu zamana dek susmaktaki zaman kaybım, teşhis bakımından herhangi bir gecikme ifâde etmekten uzak bulunmakta…
Türk’e göre Kıbrıs, “yurtta sulh, cihanda sulh” gibi pasiflerin pasifi ve hertürlü taarruz potansiyelinden yoksun, bütün derdi nefsini müdaafadan ve kabuğuna çekilip oturmaktan ibaret bir telakki gözüyle… Evet, böyle bir telakki gözüyle kocaman bir “hiç”tir.
Başta Araplar ve Osmanlılar tarafından, içeride tam bir oluştan sonra dışarıyı ve dünyayı kendisine irca, yani taarruzî bir gâye uğrunda feth ve teshir edilen Kıbrıs, ancak böyle bir davranış gözüyledir ki, her şeydir.
***Kıbrıs ekenomisi ve stratejisi hakkında çok şey söylendi, fakat “etnik” bakımdan değeri nedir?
-HAKİKAT adına çekinmeden bildirelim ki, Kıbrıs Türklerinin (etnik) Türk kanadında mevkii -iyiler ve halisler daima müstesna- Türk ruhunun gerçek ve sağlam nescini vâdetmekte zayıftır. Ve zaten mesele, 80-90 bin Türkü kurtarmaktan ibaretse, Balkanlardan Ortaasyaya kadar milyonlarca esir Türk yaşarken böyle bir rizikoya girmeyi emredici bir imtiyaz ve hususîlik arzetmekten uzaktır.
***Kıbrıs üzerinde emeli olan devletlere göre Kıbrısın durumu nedir?
– SORUNUZU, Yunan ve İngilize göre, Amerika ve Moskofa göre, Araplar ve İsraile göre Kıbrıs şeklinde bölümlere ayırarak cevablandırayım.
Yunana göre Kıbrıs; efendileri hesabına, tepesine “Büyük Yunanistan ve Elenizm” yazılı putlu bayrağı dikilmiş (fantazik) ve hayalî bir bekçilik kulesinden başka birşey değildir. O, Kıbrısı, tek başına ne bir atlama taşı diye kullanabilir ne de bir iç oluşun sınır karakolu olarak muhafaza edebilir.
İngilize göre Kıbrıs; İngiltere, Sultan Abdülhamidden âriyet suretiyle aldığı Kıbrısı, Asya ve Afrikadaki İmparatorluğunun dalyan bekçiliği kulubesi olarak, İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar muhafaza etti ve bu savaşı kazanmasına rağmen İmparatorluğunu kaybedince artık bu yükü taşımaktan vazgeçti; orada bir iki noktayı elinde ve emrinde bulundurmakla yetindi. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Kıbrıs, ortada kaldı; ve (stratejik) bakımdan gözleri kendine dönük olup da el uzatmaktan çekinen büyük kuvvetlerin ses çıkaramayacağı bir kukla devlet haline getirilmekten başka bir tasviye şekline imkân bırakmadı.
Amerikaya göre Kıbrıs; İkinci Dünya Savaşı arkasından, onun, bayrağını dünya çapında bir hakimiyet sahasına dikme sevdasına düşmüş olması bakımından, birinci derecede kıymet sahibi bir kontrol, murakabe, müdahale ve gerektiğinde taarruz merkezidir; bütün yükü karşılıksız çekilecek bir (strateji) noktasıdır… Batılı diplolamatların Kıbrısı, “batırılamaz kocaman bir uçak gemisi” diye vasıflandırmaları yerindedir. Ve işte 6. filoyu; daima arkalarında gezen ve hep sayıları arttırılan Moskof deniz kuvvetlerinin Akdenizde mevcut hikmetleri de, bu noktaya, bu noktanın belirttiği mânâya bağlıdır.
Moskofa göre ise Kıbrıs; şimdilik (tez) ve (aksiyon) Amerikada, (antitez) ve (reaksiyon) kendisinde olarak tam tersidir. Moskofun, Kıbrıs etrafında her Amerikan adımını çelmelemek, işi çıkmaza sokmak ve o havzada bir kargaşalık zemini sürdürmekten gayrı hiçbir politikası olamaz; ve üçüncü dünya savaşını açmak kararını vermedikçe elinden hiçir şey gelemez. Kıbrısta hakimiyet kaydedecek bir Amerikalı eli, Sovyetlere göre, Bakü ve İran petrollerinden Arap yarımadasına ve Şimal Afrikasına kadar dünyanın şah damarı olan petrol sahasını, avucunda tutmak mânâsına gelir ve bu elin mutlaka bileğinden kavranması gerekir. Bu noktadan idrak edilmesi gerekir ki, KIBRIS’IN BÜTÜN EHEMMİYET VE KIYMETİ, AMERİKA İLE RUSYA ARASINDADIR.
***Ortadoğu açısından Kıbrısın ehemmiyeti?
– ARAPLAR ve İsraile göre Kıbrısı değerlendirirken bu soruya ister istemez geleceğiz. Kıbrısta fethedilemez bir kal’a halinde Amerikan üslenmesi İsraili mesut edeceği kadar, petrol havzasındaki Arap dünyasını berbat eder. Zira oradan desteklenecek ve İsrail topraklarından hız alarak gelişecek bir toslama, Irak, Hicaz ve Libya müsellesinin çerçevelediği büyük ve hayatî madde “petrol” sahasını her an kontrolü altına alabilecek bir harekete yolaçabilir. Hatta Kıbrısa istinatlı bir kontrol, herhangi büyük bir inkişaf ve ihtilât takdirinde İran ve Kafkas petrollerine kadar yalayıcı bir sınır çizebilir.
O HALDE İSRAİLE, KIBRISTA AMERİKAN ÜSLENMESİNİ ELİNDEN GELDİĞİNCE KOLAYLAŞTIRMAK, ARAPLARA DA ENGELLEMEK DÜŞER.
TÜRKE GÖRE KIBRIS; ESASTA BİR “LÜZUMSUZ” VE “DEĞERSİZ”İN, ARTIK KAT’İ BİR LÜZUM VE DEĞER HALİNE GETİRİLDİĞİ VE BİR HATANIN DOĞRU OLARAK YÜRÜTÜLDÜĞÜ NOKTA OLMUŞTUR. TERS VE YANLIŞ BİR PASIN GOLE ÇEVRİLMESİ GİBİ…
Yunan için de vaziyet, gerçekleşmez bir servet gayesinin sarhoşluğuyla ana sermayesini tehlikeye düşüren ve (elenizm) rüyasını kâbusa çeviren ve sonunda kendisini apışmış bırakan hayali bir hedef…
İngiliz için gidenin bir daha gelmiyeceği hakikatini ihtar edici ve buna rağmen biraz tutunmayı ve geleceği kollamayı tavsiye kılıcı bir bekleme iskelesi…
Amerika ve Rusya hesabına da karşılıklı (aktivite-harekiyet) yolları bakımından hayatî kıymet…
Neticede İsrail ve Araplar için, birinin Amerika, öbürünün de ister istemez Rusya taktiğine yardımcılığını gerektiren en nazik bir mevkii…
İşte, bize, Kıbrıs hareketi sırasında gayet sıcak ve fedakar bir yüz gösteren Arap dünyasını, kavimler arasındaki din birliği yanında, bu ölçüye bağlı görmek lâzımdır. Amerikanın Kıbrıs davasında oynayacağı son rol billurlaşıncaya kadar, İslam ve Arap âlemi Türkiyeye yardım çehresi göstermekle mükelleftir. Her halde, Yunan hegemonyası altnda bir Kıbrıs, bu idâre karşısına dikili bir Türk maniası Araplarca hoş görülemez. Böyle olursa, petrol idealinin tepesine br de haç bindirilmiş olur.
Amerikanın Kıbrısta üslenmesi, bugünden “oldu-bitti” ifade edici bir başlangıç olduğuna ve hatta Yunanlıdan fazla Türkü tercih ettiren bir mânâ belirttiğine göre de, kıskaca alınmış ve “ehven-i şer”ler peşinde hayat tedarikine zorlanmış ülkeler için, Kıbrısta köprübaşı kuran bir Türkiye daima tercih unsuru teşkil eder. Bizim için de bu, tercih unsuru olmak mevkii, bugünlük, nefs müdaafamızın en doğru, yahut mecburî stratejisini gösterir.
Yunanın Amerikaya omuz çevirme cilveleri yapmasındaki sebeb işte bu tercih noktasında düğümlenmekte ve neticede nasıl olsa bir teselli mükâfatı kazanacağını bilmekten gelen bir naz ifade etmektedir.
***Teşekkür ederiz Üstadım.
(1974)
(Konuşmalar, Büyük Doğu Yayınları)