Site icon N-F-K.com

“Mevlânâ Rezaleti” ve “Turist Terliği”

MEVLÂNÂ REZALETİ

Ne korkunç bir başlık değil mi?.. Birden bire insana gelen his şu: Mevlânâ’yı korumak için mi, batırmak için mi kullanılıyor bu başlık?..

Bakın niçin?..Mevlânâ gibi, İslâmın iç dünyasına ait ilâhî ışıkları feza çapı gönül fanusunda ışıldatan bir velî etrafında yaptıkları törenler ve gösterdikleri alâka, hele yarı resmî devlet ifadesi olarak o büyük zatı anlamak ve anlatmak bakımından gerçek mânaya o kadar uzaktır ki, «rezalet» kelimesinden başka hiçbir türlü belirtilemez.

Biricik vasfı İslâm, biricik hakikati tasavvuf ve biricik gayesi ilâhî visal olan koca velîyi, döndüre dolaştıra nihayet turist terliğine benzettiler. Şişli dönme muhitleri, Zekeriya sofraları veya ispritizma masaları mutekitlerinin hakikat ve güzellik ölçüsü çemberi içine almaya yeltendiler Mevlânâ’yı…

Yukarıdaki vasıflar dururken Mevlânâ’nın ne Türklüğü, ne şairliği, ne düşünürlüğü hayal edilebilir.

«Ben Kur’ân’ın kölesiyim; ben Ahmet-i Muhtar’ın yolunda O’nun ayak toprağıyım!» diyen bir ermişi, bağlı olduğu aşk ve iman kutuplarından ayırıp rejimin ve günün keyfine göre şekil ve mânalara büründürmek, Kur’ân’ın kölesi ve O’nun ayak toprağı olmayı kabul etmeyenlerin mânevi cinayetleri arasında en sefil olanıdır.

Allah ve Resulüne bağlı olmayanların Mevlana’ya bağlılık iddia etmeye ve onun mübarek adını mini etekten «Gelin Gecesi» tuvaletine, turist kokona tecessüsünden favorili züppeler cümbüşüne kadar istismar vesilesi kılmaya hakkı yoktur.

Kim bu şekilde oynamalar, zıplamalar, hırlamalar, dümbelek çalmaların dinde ve Mevlânâ’da olmadığını biliyor ve «Ben Kur’ân’ın kölesiyim» diyorsa o buyursun Mevlânâ törenine!..

(Bu yazı Mevlânâ töreni zamanında yazılmıştır.)

(Rapor 10-13, Büyük Doğu Yayınları, s. 175)

TURİST TERLİĞİ

Mevlâna Hazretlerini nihayet bir turist terliği veya Hacı Bekir lokumu halinde yabancılara dil şapırtatacak yerli bir mamul haline getirdiler. Artık o büyük veli, içine kapanık derin müminler müstesna, içeride (vizon) kürklü sosyete hanımlarının, dışarıda da, elindeki saplı gözlükle garip şeyleri seyretmeye bayılan Amerikan kokonalarının mevzuu…

Koca Mevlâna; bu hale mi getirilecektin? Mevlevi âyinlerindeki ney çığlıklariyle, deveranla, eteklerin handiyse altından çıplak bacak çıkacağı hissini veren dalgalanışiyle bir (defile) zevkine mi alet edilecektin?
Sen bu sefil zevkten münezzehsin; ve Mevleviliğin ilk tatbikatında bunların olmadığı muhakkak.

Mevlâna Hazretleri, Allah ve Resul aşkı ve onlara bağlı olarak şeriat riayetiyle yanan bir veli bilinmek; ve Allah, Resul ve şeriat aşkına yabancı olanların da onu sevmeye ve benimsemeye hakları olmadığını kabul etmek lazımdır. Yoksa bugünkü benimseniş şekliyle Mevlâna, bir (lâik), bir (ate), bir maddeci, bir komünist tarafından da yüceltilebilir ve bu yüceltiş, o münezzeh Veli’yi yerin dibine indirmek olur.

Vâkıâ Mevlevîlik, Nakşîlikte olduğu gibi, emanet kevserini tek damlasına kıymadan avuçtan avuca aktaran bir inzibat çizgisi üzerinde yürüyememiş, arada bir sürü «Bid’at-uydurma yenilik» oyunlarına gelmiş ve Üçüncü Selim Devrinde son sesini ve şiirini Dede’ler ve Şeyh Galiplerde bularak sönüp gitmiştir. İşte bu hal de nihayet Mevlâna’nın bu şekilde istismarına kadar varmakta…

20’nci Milâdi ve 14’üncü Hicri Asrın büyük kutbu Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri şöyle buyurur:
– Bektaşînin küfrü ve Mevlevînin gururu olmasaydı.
Allah, aslında münezzeh olan Bektaşiliğin bu mânada horlatılmasından bizi korusun!.. Onu da yapabilirler… Bedestende ahmak turistlere sahte tarihi eşya imal eden kalpazanlarla el ele, politika düzenbazları ve İslâm tahrifçileri bunu da yapabilirler.

(Rapor 7-9, Büyük Doğu Yayınları, 2. baskı / s. 36-37)

Exit mobile version