NİŞAN VE MADALYALARIM
Benim bir büyüğüm vardı. Ruh olarak ne aldımsa ondan aldım. Onun bir Allah düşmanı hakkında görüşü:
— Yarın, Hesap Gününde, İlâhî rahmet ve mağfirete ermek için güvenebileceğim hiçbir şey yok.. Ne ibadetim, ne ihlâsım, ne imanım… Sadece o Allah düşmanına ettiğim buğzdur ki, Allah indinde makbul olabilir ve beni kurtarabilir.
Ben ki, büyüğümün halinden bir zerrecik olsun pay almak dâva ve duasındayım; onun ibadetine, ihlâsına, imanına benzer hiçbir tarafım olmadığı halde yalınız küfürden gördüğüm karşılık sayesinde ebedî kurtuluşa erebilirim. Alemde hiçbir rütbe ve paye, küfrün üzerime attığı çamur ve pisliklerden üstün birer nişan ve madalya değerinde olamaz. Allah’ın huzuruna çıktığım zaman, yine onun izniyle bu nişanları gösterecek ve:
— İşte, Allahım, bana senin düşmanlarının lâyık gördüğü alâmetler!..
Diyeceğim.
Ümmetin, sahabîlerden sonra en büyük ferdi İmam-ı Rabbani Hazretleri buyuruyor:
— Allah indinde en yüksek derece, bir insanın, iyi olduğu halde fenalığının söylenmesidir.
Şüphesizdir ki, ben iyi değilim. Ama tam tersine, fena olduğu halde iyiliğin söylendiği insanlardan da değilim. Küfrün resmetmeye çalıştığı insansa asla değilim! Bu kadarı, o ulvî nasipten bir pay almama yeter.
Bir gün bir komünist bana şöyle demişti:
— Biz ortaya bir isnat atarken onun doğru olup olmadığına değil, halkın onu yutup yutmayacağına bakar ve ona göre davranırız. Halk inandıktan sonra niçin iftira etmeyelim?..
Ayağının tozu olamayacağım İmam-ı Âzam’a Mecusîlik isnat edercesine benim komünist olduğumu iddiaya kadar gitmiş olan Allah düşmanlarının takdirini gerçek müslümanlara havale ederim.
7.5.1965
(Çerçeve 3, Büyük Doğu Yayınları, 2. Baskı / s. 192-193)