Site icon N-F-K.com

Öğretmenin Hâli

ÖĞRETMENİN HALİ

MANZARA

Meşin top etrafındaki büyük aksiyonu düşündükçe aklımı kaybedecek gibi oluyorum. Meşin top önünde bütün ruhî kıymetler artık birer leblebi tanesi kadar küçülmüştür. İnsanoğlunun başı artık bir meşin toptur; ve her fert kendi ayağiyle başını yuvarlamaktadır.

Bir zamanlar İstanbulda Fransızlarla yapılan millî maçı seyretmek üzere talebe fedarasyonu Ankaradan hususî bir katar kaldırmış ve sanki (fenomenal) bir ilim ve cemiyet hâdisesi varmışcasına bu işe yüzlerce talebe katılmıştı. Bir (Şekspir)in oynayacağı bir (Hamlet), bizzat (Platon) un izah edeceği bir (idealizm) dâvası; ve hâttâ yeni keşfedilmiş ve her talebeyi bir anda fakültesinden mezun kılacak bir ilim hapı tevzii, bu kuvvette bir alâka ve cazibe mihrakı teşkil edemezdi.

Meşin top günümüzün tabusudur ve ona lâf yoktur. Bizzat fikir, ilim ve sanat, lügat kitaplarında kalmak için ondan izin almaya mecburdur.

Netice:

Başına meşin toptan bir tac geçirmiş olan ilcâîlik Firavun’u, bizde göbeğimizden yukarı nahiyelere kan cereyanı geçmesine izin vermemekte ve herkes bu Firavun’un emrinde çalışmaktadır.

10.6.1956

TEŞHİS VE TESPİT

Türk öğretmeninin bugünkü halinde en büyük farika ve onu bu hale getirmekte en büyük müessir ruh boşluğudur. Uludağın tepesine çıkıp Ağrı Dağındaki çobana kadar sesimizi duyuracak bir sayhayla bağırmak isteriz ki, bugün Türk aydınıyle beraber Türk Öğretmeninin ruhu bomboştur ve bunun suçu asla kendisine ait değildir. Suçlu, topyekûn Türk aydınıyle beraber Türk öğretmeninin ruhunu bomboş bırakanlar, yâni, şu bir (tabu) gibi toz kondurmadıkları bilmemkaç yıllık rejimdir.

İtiraf ediniz, efendiler, utanınız, sıkılınız, coşunuz, patlayınız ve ömrünüzde bir kerecik samimi olarak itiraf ediniz.

— Bugünkü Türk öğretmeninin ruhunda, kendisine muhteşem ve tezadsız bir mukaddesat zemini kuracak ve onu aşk ve nefret kutupları, iyi ve doğru ölçüleri, güzel ve çirkin hükümleriyle, tam ve plânlı şekilde bir ideale bağlayacak bir şey mevcut değildir. Bu görüş, müşahedesi derecesinde riyazi ve kat’idir.

Evvelâ teşhis ve tesbit… Evet, bu halin teşhis ve tesbiti…

Eğer bu teşhis ve tesbite itiraz edici biri çıkar da derse ki:

— Hayır, bugün Türk öğretmeninin ruhu, Cumhuriyet ve demokrasi ülküsü ve ilkeleriyle dopdoludur. Çağdaş uygarlık, soyut ilericilik, somut özgürlük onun idealleridir.

Böyle bir itiraza, tımarhane gardiyanlarını harekete geçirecek tarzda kahkahalar koparmak lâzım gelir.

Eğer böyle bir itiraza, milyonda bir yer olsaydı, Türk öğretmeni, tek ve yekpare bir kitle halinde, sımsıkı, bulunduğu yerde kalır, ve bir ehramın tepesinden boşaltılan su gibi, ya sola ya sağa meylederek akıp gitmezdi.

Dünün, sarıklı, kızılcık sopalı, yalnız kulak çekmeyi bilen ve incelikten anlamayan mahalle mektebi hocası, ne ruh, ne esas, ne fikir, ne usul bakımından, bağlı olduğu ideale lâyık olmadığı halde, böyle bir ruh boşluğundan korunmuş ve neticede az veya çok bir verime ulaşmış vaziyetteydi. Bugün ülküler ve ilkelerden dem vuranlar, meydana getirdikleri yeni nesiller karşısında, gitsinler de, din hakikatleri bakımından o yarım ve yanlış hocaların lâpçinlerini öpsünler…

Evet, Türk öğretmeninin son çığırlara ait bu boşluk halidir ki, onu, ruhunu doldurmak ihtiyaciyle iki yol ağzında bırakmış bulunuyor:

Komünizma ve tam Allahsızlık; yahut din ve yüzde yüz mukaddesatçılık…

Dine karşı ülküler ve ilkelerin tavrı malûm ve zaten o yolun ismi gericilik olduğuna göre, ham ruhlar, malûm usûllerle, kolayca komünizmaya itiliyor.

Günümüzün, gülünç şekilde, komünizmaya aykırı olduğunu söyleyen ve aydın geçinen zift beyinli ilericileri, her şeyden evvel bilsinler ve anlasınlar ki, Türk öğretmeni, bizzat kendilerinin körleştirildikleri ve trafiğe kapandıkları hayat caddesine sapamadıkları için ölüm yoluna dalmakta; ve bu hal, yine her şeyden evvel, onlara bir şey verilmemiş olduğunun ve bu gidişle verilemeyeceğinin ispatını ortaya koymaktadır.

Mutlaka doldurulması gereken bir ideal çanağından ibaret öğretmen, kendisine bir sev verilmeyince maşrapasını, rejimin kuruttuğu hayat çeşmesinden doldurmak yerine, serbestçe akmasına müsaade ettiği olum musluğundan doldurmak zorunda kalıyor.

İşte bu kadardır ol hikâyeL, Bakisi düruğ-u binihayel…

HÜKÜM

Artık körlerin bile görüp sağırların dahi işittiği —yalnız bir ianesi müstesna- bir hakikattir ki, komünızma, vücuda bazı (pot d antre-giriş kapısı) noktalarından sızıp beyinde, kalbte, ciğerde, mafsallarda ve adalelerde yerleşen mikroplar gibi, topyekûn istilâ hareketine girişmiş ve beyinle kalb nahiyesi olarak da en başta Türk öğretmenini seçmiş bulunuyor.

Buna karşı, bugünkü rejim anlayışıyle, ülküler ve ilkelerle yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Dâva, her şeyden evvel, gerçek rejimi bilmek, bulmak, kurmak ve ciğerlere kazımak işidir ki, bütün mücadelelerimizin hedefi budur; ve bunun hangi vâde ve şartlar içinde gerçekleşebileceği, apayrı ve günümüzün imkân sınırları dışında bir mevzudur.

Bir zamanlar Recep Peker’in:

– Kızıl zehiri yeşil zehirle önleyemeyiz!

Diyerek nefretini ilân ettiği ve bugünkü şartların büsbütün soğutmaya baktığı bu mevzudan, şahıs şahıs müdafaa kaleleri kurmanın dışında içtimaî ve resmî bir imdat beklenemeyeceğine göre…

Evet, İslâmiyete bütün içtimaî ve resmî tecelli plânlarının kapatılmış bulunduğu hakikatine göre…

Yine bağıra bağıra haber verelim ki, komünizmaya yol açıktır.

“Türkiye Öğretmen Dernekleri Federasyonu” ismini taşıyan bir teşekkülün çatısına resmen ve alenen Orak Çekiç’li Moskof bandrası çekilir, Millî Eğitim Bakanına ve hükümete sövülüp sayılır ve Türkiyede kimsenin kılı kıpırdamaz, bütün öğretmenler ve gençlik birleşip bu çatıyı “hâk ile yeksan” etmezse, o memlekette bütün yolların komünizmaya açık olduğuna zerrece şüphe kalmaz. Susuzluklarını kevser bulamayınca gazla, evet, su yerine gaz içerek gidermeye çalışan bu zavallılar önünde de, demokrasi ve kabuk Türkçülüğü soyundan fikircilerle bir şey yapılamayacağını anlamak zor olmaz.

Tek yol İslâmiyettir; ve hiç şüphesiz, bir sistem fakat yokluğun ve intiharın sistemi olan komünizmanın karşısına çıkmak dünyada ve ötelerde mutlak ve ebedî hayat sistemi İslâmiyete vergidir; yoksa altıokculara ve fasafisoculara değil…

İslâmiyet topunu kullanmayan, komünizma tankları altında ezilmeye mahkûmdur.

Biz bu kadarını söyleyelim de gerisini başkaları hesap etsin…

1965

(Çerçeve 3, Büyük Doğu Yayınları, 2. Baskı / s. 56-61)

Exit mobile version