RUH HASTALIĞI
Bir devirde, (İnönü devr-i şekâveti) bir İsviçre gazetesi şöyle yazmıştı: “Türkiye’de ne siyasî, ne idarî, ne iktisadî, ne içtimaî bir buhran vardır; bütün felâketler ruhîdir ve ruhî sebeplere bağlıdır. Türkiye bir (psikoz-ruh hastalığı) içindedir.”..
Bu gazeteye göre, Türkiye, delinin her defa kaşığı ağzına götürmek yerine, kulağına uzatması, her defa yemeği yere dökmesi ve neticede açlıktan ölmeye mahkûm bulunması gibi, korkunç bir ruh kamaşmasına (psikasteni) uğramış bulunuyor; ve her sahaya ait tedbirler manzumesindeki zaafı bu sebepten doğuyor. Onun içindir ki, illeti, siyasî, idarî, içtimaî, iktisadî tecelli sahalarında ve bu sahalara mahsus mevzii tedbirler çerçevesinde tedaviye çalışmak boştur.
Davayı esastan ele almak ve ruh hastalığı yönünden bir çareye bağlamak lâzımdır.
İsviçre gazetesi, bu görüşiyle, muazzam ve o nispette mahrem bir hakikate parmak basmıştı. Fakat sadece dallardaki alametlere göre verilmiş olan bu doğru hüküm, köklere kadar nüfuz etmek haysiyetinden mahrum ve neticeyi gayet iyi gördüğü halde sebepten gafil bulunuyordu.
Gerçekten Tanzimattan beri çürütülen ve ana kaynağı ile rabıta ve muvasalası kesilen ruhumuz, bu kesintiyi son haddine çıkarmakta her devirden daha marifetli Cumhuriyet çığırında hele bu çığrın İkinci Dünya Harbi ve “Millî Şef hengâmesinde ve derken 1960 darbesi neticesinde öyle harap edilmiştir ki, dallarda can veren bir sürü kıymet yanında, en büyük zarar, kökte yani ruhta meydana gelmiş ve her facianın üstünde olarak, bizden, eşya ve hadiseleri ayırd etme melekesi kaldırılmıştır.
İmanla beraber aklı, ahlâkı, vicdanı, irfanı, tek kelimeyle insanı kaybetmiş bulunuyoruz.
28 Kasım 1978
(Çerçeve 5, Büyük Doğu Yayınları, 1. Baskı / s. 292)