TUH SURATINA
Tuh suratına o topluluğun, hususiyle gençlik iddiasındaki o haylazlar grubunun ki, beş vakit namazını elektronik hesap makinesi edasiyle kılar ve mücadele adına bu türlü makine adamları çoğaltmaktan başka bir vazife kabul etmez de İslâm idealine hizmet ettiği veya hizmetin bundan ibaret olduğu tesellisi içinde böbürlene böbürlene dolaşır, durur.
Böylelerine, Hakkın, riya ve gösteriş için namaz kılanlara tayin ettiği, cehennemde en acı tabakaya ait “Maun” suresini okumak ve, “siz zarfı boşaltıp içindeki mazrufu çöplüğe atmış sefillersiniz!” diye haykırmak gerekir.
İşte bu esfel karakter içinde donmuş, kabuk bağlamış ve bir zamanların “şeriat isterük!” nidasiyle şeriate ihanet eden softaları gibi betonlaşmış teşekküller de vardır “tuh suratına!” ihtarımız onlaradır.
Tuh suratına o zümrenin ve o resmen yaftalı teşekkülün ki, ruhundan tamamen mahrum olduğu ve kör nefsinde posalaştırdığı farz emirleri arasında “cihad”ı unutmuş ve üstelik cihada memur bir teşekkül halkası iken, sınır boyunda silâlılı bir kıt’anın hep beraber afyon çekerek sızması gibi komaya yatmıştır.
Büyük velîlerden birinin keşifte tesbit ettiğine göre, ömründe zahirî tek farzı ihmal ve tek haramı irtikâb etmemiş bir adama olumundan sonra azap emrolunuyor. Ve adam Hakka hitap ediyor:
– Yârabbi, ben hayatımda din emirlerinden hiçbirini ihmal etmedim; nedir suçum ki, azaba müstehak görülüyorum?
Ve şu cevabı alıyor:
– Hayatın boyunca bir kerecik olsun, benim için kızdın ve gayret gösterdin mi?
Sadece nefsleri için çalışmış bazı akametli ve tembel fertlerde görülen bu halet, hele “Allah için aşk ve muhabbet ve Allah için buğz ve nefret” mihrakında pırıldaması gereken ve zaten binbir çile sonunda bu mânâ ile demetlenmiş bulunan bir gençlik teşekkülünde görülecek olursa, başımıza toprak saçmak ve her şeyi ilâhî dîvana havale etmekten başka çaremiz kalmaz.
9 Eylül 1978
(Çerçeve 5, Büyük Doğu Yayınları, 1. Baskı / s. 195-196)