Rahmanî Rüya
RAHMANİ RÜYA
O günden kısa bir müddet sonra yahut biraz evvel, Beylerbeyi’ndeki süslü odamda bir rüya görmüştüm:
Büyük, pek büyük bir anfi… Binlerce insanı alacak büyüklükte… Anfinin sedlerinde, bükük kavisli masaların gerisinde, nur yüzlü, binlerce, sarıklı insan… Beyaz gül dizileri halinde sayısız sarık… En önde ve merkezde yine sarıklı ve nur üstü nur yüzlü biri… Ben kürsüde konuşuyorum. Ne dediğimi, ne söylediğimi bilmiyorum. Kelime üstü bir ahenkle konuşuyorum. Ellerimle de fikirlerimi noktalayan işaretler veriyorum. Sözüm bitti. Merkezdeki nur üstü nur yüzlü zat yerinden kalktı, yanıma geldi ve başımı iki eliyle kavrayıp kendisine çekti ve öptü. Bu rüyadan, içimde, tatlı, bayıltıcı tatlılıkta bir lezzet kalmıştı. Bu rüyaya bir mim koyunuz! Ona anlatacağım zaman ne cevap vereceğini göreceksiniz.
**
Rüyayı anlatmıştım ya… Hani şu, bir (anfi)de çepçevre dizili nur insanlara ettiğim hitap ve tam orta yerde oturan nur üstü nur yüzlü birinin kalkıp beni alnımdan öpmesi… Anlattım ve şu karşılığı aldım:
«— İnşallah O’dur!»
Ürperdim. Demek ben Allah’ın Resulünü, Kâinatın Efendisini, Varlık Sırrının Gayesini görmüştüm rüyada… Ve anlayamamıştım. Rüyanın nasıl gerçekleşeceğini, ileride «Konferanslar» bahsinde göreceksiniz.
**
Konferanslarımda bir tecelli:
Hani Efendi Hazretlerini henüz tanımadan bir rüya görmüştüm ya; hani (anfi) gibi bir yerde, nur yüzlü ve bembeyaz sarıklı ulu kişilere hitap edişim; ve en öndeki yüce zatın yerlerinden kalkıp beni alnımdan öpüşleri?.. Ve Efendi Hazretlerinin «İnşaallah O’dur!» buyurdukları rüya?..
İşte bu rüyanın hakikatine, aradan 30 küsur yıl geçtikten sonra, bir yaz günü Samsun’da erdim. (Anfi) şeklinde oturulan bir bahçe sinemasında ve onbini aşkın bir kalabalık huzurunda konuşurken, birden gözlerim kamaştı, herkesi sarıklı insanlar şeklinde görmeye başladım, âni olarak rüyayı hatırladım ve haşyetle gözlerimi uğdum.
Aslında rüyanın hakikati bütün konferanslarıma şâmildi.
(O ve Ben’den)