Sen Bir Peygambersin!

SEN BİR PEYGAMBERSİN!

“Ağaç” tezgâhlanırken Sait Faik İstanbul’dadır. Mecmua çıkar çıkmaz Mistik Şair’e bir mektup gönderiyor. Şiddet ve nefretle reddi ve sırf hakkı ifade için nakli bile, Mistik Şair’e gök başına yıkılmışçasına giran gelen bir mektup… Bir mektup ki, lûgatlarda ve halk dilindeki en yakası açılmamış küfürlere muhatap olmaktan daha acı… Kelimesi kelimesine şöyle:

“- Sen bir peygambersin!”…

Sadece insanların ve içlerinde Sait Faik’in ne olduğunu ve bir takdir bahsinde nereye dek vardığını, ölçüsüzlükte mesuliyet duygusuna ne türlü kıydığını göstermek için, kendimizi zorlayarak kaydedebildiğimiz mektup… Babıâli meddahlığı seciyesinden bir numune… Geçelim.

Sait Faik, fevkalâdeyi bir kenara bırakalım, alelade olsun, bir hikâyeci midir? Hayır; o (klâsik) mânada bir hikayeci değildir. Sadece tek tonlu bir dünyadan, hususî renkler, çizgiler, sesler ve kokular devşirici bir şiir meraklısı… Onda (Mopasan), (Oskar Vayld) ve daha niceleri, hattâ Ömer Seyfeddin ve Peyami Safa ayarında bir hikâye (batiman – bina)sı ve ona göre bir tahlil ve terkip örgüsü yoktur. O halde doğrudan doğruya romana, en uzak noktada… Zira küçük şiir kalfalığından büyük roman mimarlığına geçmek onca en imkânsız iş… O kendisini, ince bir cam çubuk üzerindeki (esans) misali, ancak küçük hikâyecilikte yutturabilir. Evet, onda yalnız küçük şiir zevki; ve en iptidaî içgüdüleriyle gidip gelen ve nebatî bir hayat panayırının belki renkli, fakat sefil şahıslarından ibaret tek dekor ve tek ton… Kumral saçının perçemleri uçuşan, yalınayak, mintanı yırtık pırtık, suratı leke ve tırmık izleri içinde, ağzında yerden aldığı bir izmarit, 15-16 yaşında bir balıkçı çocuğu; ve arkasında vecd ve aşka gömülü, bu çocuğu takip eden Sait Faik… Bu manzara, onun hikâyelerinden mülhem bir tasvir değil, Mistik Şair’in göziyle gördüğü bir vakıa…

– Nereye gidiyorsun, Sait Faik?

– Görüyorsun!

– Dur bir dakika, konuşalım!

– Duramam! Kaçırmamalıyım!

Sait Faik budur; belki bu halin bir nevi bunalımı içindedir; fakat ne bir ulvî fikir, ne bir çile, ne isteklisi olduğu yeni bir dünya, ne bir iddia, ne bir dâva; ve en hazini, ne de kafa sancısı plânında üstün bir ıstırap. Yalınız arada bir onu tutan, nereye döneceğini bilmemekten doğma ihtilâç ve hafakan…

Büyük Doğu’nun 1954 devresinde, “Doğan Nail” imzasiyle çıkan şu satırları okuyalım…

Buradaki “Üstad” Mistik Şair!..

” Üstaddan bir hâtıra dinledim. Sait Faik ile arasında geçmiş bir hâdise… Şu anda belki kendisinin de unutmuş olduğu bu hatırayı, Üstad, umarım ki, aynen kalemimden çıktığı gibi Büyük Doğu’da neşreder.

Sene 1936… Üstad otuzunda… Sait Faik de o kadar bir şey… Bir gün Üstad, Beyoğlundan geçerken bir pastahane vitrininden kendisine doğru (makberî eller), mezardan fırlamış gibi korkunç eller uzanıyor. Vitrine dönen Üstad, içeride Sait Faik’i görüyor. Bitkin, perişan, gözleri faltaşı… Üstad’ı içeriye çağırıyor; ama imdada çağırır gibi bir tavırla…

İçeride bir konuşma:

– Çıldırmak üzereyim, beni bir sen kurtarabilirsin; çareme koş!

– Neyin var Sait?

– Hiçbir şeyim yok! Müthiş vehimler, sabit fikirler, kâbuslar içindeyim, o kadar…

(Bir Adam Yaratmak) isimli piyesin muharriri ve ruh âleminin bütün çilelerine âşinâ Üstad, hemen oturuyor, Sait’i karşısına alıyor, gözlerini onun çivit renkli gözlerine dikiyor; ve sabit fikirlerin, sinek kovar gibi nasıl kovulacağından, nefs telkininden, ruhtan, Allah’tan ve en ince hikmetlerden bahsediyor ve sonunda şöyle diyor:

– Sinirlerini takma diş takar gibi söküp yerleştirmeyi bileceksin! Tasavvuf büyüklerinin dediği gibi; (yere emniyetle basacağım!) diyeceksin ve gerekirse bulutların asfaltı üzerinden, rap, rap geçeceksin!..

Sait muazzam bir nefes alıp şevkle doluyor. On yıl sonra Sait Faik’in Üstad’a sözü:

– Ben senin dünya görüşüne bağlı bir insan değilim ama, muhakkak ki, sen beni delilikten kurtarmış adamsın!”…

Sait Faik’e mukabil Sabahaddin Ali, hikâyenin bina, yapı işinde ustaca, vakıalara bağlı iç kumaşı kaba çuval bezinden ileriye geçmez ve şiirden zerrece nasibi olmayan kupkuru bir amele…

Sabahaddin Ali’yi bu kadar kısa keserken, her şeye rağmen mühim bir problem teşkil ettiği için uzun tuttuğumuz Sait Faik, Mistik Şair’e alâkaların en taşkınını göstermiş, ona misafir olmuş, onu misafir etmiş, sabahlara kadar dinlemekten geri kalmamış, fakat gayesiz ve huzursuz olmanın neticesi halinde Babıâli fırınında yanarak kavrulup gitmiş, birtakım cevhersiz krema lezzetleri bırakmış olsa da aziz ekmek olamamış, bir gıda yuğuramamıştır.

“Abasıyanık” değil, kafası yanık…

Onun, günümüzde, ilk defa görülen ve adına pey üstüne pey sürülen bir bedesten eşyası gibi kıymetlendirilişi, sanat boşluğumuzu ve edebî “muhammin” yoksunluğumuzu gösterici anlayış galatlarından biridir.

Share

You may also like...

2 Responses

  1. edebiyatsever dedi ki:

    Merhaba, ben Sait Faik’in hikayelerini 2 kez okumuş. Adadaki evini de ziyaret etmiş-nasıl bir ortamda yaşadığını görmek için- bir insanım.Toplumumuzda kendisinden farklı düşünen ve yaşam tarzına sahip insanları niye kötüleme çabası vardır.S.F i ne kadar okudunuz? Bilgi sahibi olmadan bir kaç alıntıyla kötüleme amaçlı eleştiri yaptığınızın farkındamısınız. Evet bu insan yalnız, sevgi arayışı içinde, bazen umutsuzluk kokan bir hayat sürdürmüştür.Büyüklüğü o güne kadar”sıradan” denen insanları işlemesinden, “basit” denen insanların hayatlarındaki -dünyayı kavramalarındaki sadeliği bilgeliği göstermesinden gelir.Ondaki bu yalnızlık modernizmin hepimize hediye ettiği bir olgudur.” Bir insanı sevmekle başlar herşey”diyen bir insanı aşağılama çabası içindesiniz ve eminimki hikayelerini falan da okumamışsınız. Ben de Necip Fazıl ın görüşlerini paylaşmam ama onun Türk edebiyatındaki yerini aşağılamam ,katkısını kabul ederim. S.F Türk edebiyatının en büyük hikayecilerinden biridir.

    • edebiyatsever dedi ki:

      dostlar, ilk mesajım biraz ağır olmuş galiba. sadece şunu demek istiyorum.necip fazıl üstad tanıdığı olan sohbet ettiği,sait faik e “yanıkkafa” demenize izin vermezdi.çünkü-aynı düşünmesem de- necip fazıl inançları, düşünceleri doğrultusunda yaşamış büyük bir insandı,benim gözüm de hep saygın bir yeri hak eder.Sait Faik de sizin gözünüzde biraz saygı hak etmiyor mu. Not” Bilgi sahibi olmadığın konuda hüküm verme” KURAN-I KERİM siz sait faik konusunda biraz bunu yaptınız gailba.Not 2:daha önceki paylaşımımı confirm etmediğinizi görüyorum ben gene de sizleri takip edeceğim, bu arada islami kesimden İhsan Eliaçık ı beğendiğimi söyleyeyim. Not3: Ben başörtülü kızarkadaşlarım Boğaziçi Üniversitesi ne alınmadığı dönemde onlarla birlikte mücadele etmiş biriyim. Hoşçakalın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.