Ruh İle Nefs
RUH İLE NEFS
– Ey nefs, sen bende ne korkunç şeysin! Bana o kadar bitişiksin ki, gölgem, sana nisbetle yabancım…Öyle içimdesin, bendesin ki, şu anda hitap ettiğim mi nefs, hitap eden mi, ayırt edemem… Sen bir bütünün bölünmez ayrılmaz parçasısın ve seni kendinden ayırabilenler, kalb çekirdeğini parçalamak, kalb atomunu patlatmak sırrına erenler, ilahi marifete çıkanlardır.
– ……………………………….
– Susuyorsun; biliyorum, kim bilir ne akıl karıştırıcı, ne gönül bulandırıcı karışıklıklara hazırlanıyorsun! Her şeyden evvel senin mevzuunda ilk dikkat edilecek nokta, hacim içinde renk gibi, seni yerleştiğin bütünden ayırabilenler ve ismini takanlardır. Nefs… Bu isim İslam lûgatinden başka hiçbir dilde yok… Nefs; lûgat manası, bir şeyin tazı, aynı… Fakat o değil… Nasıl ki, aynadaki hayal, sahibinin aynı; fakat o değil… Nasıl hayran olmayayım İslam lûgatine ki, seni insan bütününden süzmek, ayırmak, çıkarmak ve bir hale inkılâp ettirtmek fiilinin eşiğinde, evvela fikirde süzmüş, ayırmış, meydana çıkarmış, şahıslandırmıştır.
– ……………………………….
– İstediğin kadar sus! İsmin, konuşucu nefs olduğu halde sus ! Bütün sahte mantık perendeleri, aldatıcı kelam cambazlıkları tek sanatınken sus ! İşte böyle, seni yakabilecek gibi bir davranış görünce ilk işin bu hileli sükûttur. Amma merak etme; konuşacaksın; mırıltılarından çığlıklarına kadar her sesini kaydedeceğim. Ta ki, sen, fotoğraf filminin müsbet ve menfisi gibi, aynı olduğun ruhun zıddı olmaktan çıkıncaya kadar…
*
– Yine ben söyleyeyim, sen dinle! Sen, ey benim nefsim, büyük Veli Abdülkadir Geylani’nin uzun açlık ve riyazetlerinden sonra köpek şeklinde ağzından çıkan ve bir köşedeki kabı yalamaya giden habis değil misin?.. Sen, o zaman büyük velinin “ işte ağzımdan çıktın ve beni kendinden kurtardın! Seni bir daha içime almayacağım ! “ dediği ifrit değil misin ? Ve yine sen, bu söz üzerine gaiblerden nida gelip “ onu içine al, biz seni onunla seviyoruz!” hitabındaki kafir değil misin ?
– Kah, kah, kah!..
– Ne gülüyorsun?
– Evet ben, Allah’ın kullarına, “ onu içinizde tutun; biz sizi onunla seviyoruz ! “ dediği nesneyim ! Ben acaba neyim ?
– İnsanın içinde, insanı hidayetten döndürmeye memur zıt kutup…
– Ben olmasaydım, sen doğruyu nasıl bulurdun?
– Sen olmasaydın, benim için yanlış diye bir şey olmazdı.
– Mücadele ve imtihandan mı kaçıyorsun?
– Senin kendine değer vermeni tasdik, kibrini imzalamaktan kaçıyorum !
*
– Evet bütün dava, beyazla siyah arasında her renge giren ve aslı siyah zifiri karanlık olan seni tepeleyebilmekte; yoksa sana kıymet vermekte değil!.. Sen o çevik ve kaypak mahluksun ki, kendi lüzumunu belirtirken bile bundan bir gurur payı çıkarmakta; ve lüzumunu göstermek için, Allah’ı, dini, emirleri ve kendi kendinin hezimetini kabul eder gibi durup yine uçuruma yuvarlanmaktasın… Ahmak, lazım olan sen değilsin, seni ezmektir, sen değilsin!
– Bensiz beni ezmek nasıl olur?
– Sen ancak “ sensiz “ kalınca ezilirsin!
– Melek, Adem’e niçin secde etti? Meleğin nefsi var mıydı?
– Yıkıl karşımdan, yıkıl, Allah’ı saklayan perde! Devril bütün kulakların pası, gözlerin lekesi!
– Edebiyatta daha ileriye gidersen, herkes ruh değil, nefs konuşuyor sanabilir !
– Seni bütün sevmediğin, iğrendiğin şeylere sarıp boğacağım!
*
– Söyle senin yüzünü kim çizdi?
– Bilmem !
– Senin yüzün, çizikler ve hatlar manzumesinden ibaret değil mi?
– Olsun!..
– Ressamın kim ?
– Aramak şart mı?
– Resimsiz ressam olabilir, değil mi?
– Olabilir!
– Fakat ressamsız resim olabilir mi?
– Laf ebeliği istemem !
– Bana “ kendi suratımı kendim çizdim ! “ diyebilirsen elini öperim!
– Ben bunları aramıyorum ve aramayı faydalı bulmuyorum !
– Neden ?
– Aradıkça hiçbir şey bulamayacağımı bildiğimden… Aradıkça “ bulunmazı” bulacağımı bilmekten…
– Onu bulmak, bir maddeyi yakalamak gibi elle varılır ve gözle yetişilir bir şey mi sanıyorsun?
– Bana, bulma ve inanma aleti olarak verilmiş bu şeylerin dışında neyle tatmin edilebilirim?
– Kendi kendini yenmek, aşmak ve burnunu toprağa sürtmekle…
*
– Ey nefs! Nemrud’a kat kat kuleler yaptırıp tepesinden göklere ok attıran nefs! Firavun’un içinden “ Rab benim! “ diye seslenen nefs ! Roma’da müminleri arslanların ağzına attıran ve tatlı tatlı seyrettiren nefs ! Yalnız kendisi yerken, doyarken, bakarken, duyarken, tutarken, tadarken sevinen ve baş nefsler bunları yaparsa öfkesinden kuduran nefs ! Fertten aileye, aileden kabileye, kabileden millete sıçrayan ve her daireyi kuşatan nefs !
– Evet !
– Âlemde aziz olan rejim odur ki, seni kamçılasın! Bir şeyin doğruluğu ve azizliği, ancak sana karşı tavrıyla bellidir!
– Ya ?..
– Ve işte o kadar tiksindiğin şeriat, senin ceza maddelerin olduğu içindir ki doğru ve azizdir.
(Mümin- Kafir, Büyük Doğu Yayınları, 7. baskı / s. 51-52-53-54-55)