Üstad’ın Ardından

ÜSTAD’IN ARDINDAN

Necip Fazıl KURT

Nesilleri etkilemiş, mısraları kitlelerin dönüşümünü sağlamış, hayatı ve mücadelesi yıllarca dikkatleri celb etmiş bir sanatkarın tek bir boyuta indirgenerek tavsif edilmesi ne mümkündür ne de gerekli. Hal böyleyken Necip Fazıl Kısakürek’in pek çok yönüyle gündeme gelmesi tabiidir. Kimisi için Necip Fazıl, Türkçe şiirin söyleyiş imkanlarını modern şiirin biçimleriyle tekrar çoğaltmasını bilmiş diri, duru Türkçe’nin temsilcisiyken, bazısı için o, birey olma kaygısını tasavvufi arayışının potasında eritebilmeyi becermiş bir zekadır. Fakat her nasıl yaklaşılırsa yaklaşılsın Necip Fazıl, Türk şiirinin ve Türk edebiyatının temel taşlarındandır. Necip Fazıl’ı, sanat ve mücadele serüvenini anmaksızın vücuda getirilecek her Türk Edebiyatı tarihi çalışması yarımdır, eksiktir.

Bu satırların sahibi için Necip Fazıl’ın ehemmiyeti hakim gidişatın bir parçası olmaktansa lüzumlu ve kıymetli bulduğu bir yolu yürümesinde; muazzep bir ruhun kıvrımlarında boğulmaktansa, o azapla yüzleşme cesaretini göstermiş olmasında, bu azabın ruhunda doğurduğu ihtiyaçların peşinde gitmenin sonuçlarına katlanabilmesindedir.

Ahmet Hamdi Tanpınar 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde Osmanlı’nın 1826-1839 garplılaşma anlayışını tespit ederken şöyle yazar: “Mesele şu idi; imparatorluk silahını yenilemekte o kadar gecikmişti ki şimdi bu yeni silahı kullanabilmesi, ona intibak edebilmesi için eskiyi en küçük zerresine kadar feda etmesi lazımdı.” Yazar bu cümleleriyle Osmanlı’nın bir dönemi tavsif etmektedir. Fakat aynı durumun Cumhuriyet yenileşmeciliğinin kültürel yönelimi, medeniyet telakkisi için de söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyet idaresi yeni bir toplum, yeni bir ülkü, yeni bir değerler sistemi, yeni bir idrak, yeni bir medeniyet mensubiyeti peşindeydi. Bu sebepledir ki Osmanlılığa ait her ne varsa onu feda etmek, Cumhuriyet Batıcılığının temel davranış biçimi olmuştur. Osmanlılık ona ait her şeyle birlikte feda edilmektedir, zira Cumhuriyetin ilk dönem kadrolarınca batıcılık Osmanlılığı imleyen her ne varsa onun karşıtı sayılmakta, bir anlamda batıcılık mefhum-ı muhalifi ile tanımlanmaktadır.

Cumhuriyet yenileşmeciliğinin kendiliğinden ortaya çıkmış bir süreç olarak tanımlanması mümkün değildir. Cumhuriyet yenileşmeciliği Osmanlı’dan itibaren tedricen gelişen fikirlerin sonucudur. Ve fakat her yeni idarenin kendinden öncekini yok saymada tutturduğu üslubun da etkisiyle olsa gerek tuhaf durumlar ortaya çıkmıştır. Cemal Reşit Rey’in anlattığına göre 1926 yılında Ankara’da yapılan Sanayi-i Nefise Encümeni toplantısında Çallı İbrahim ile Namık İbrahim Maarif Vekili Necati’den eserlerinin teşhiri için münasib mahal isterler. Ve istedikleri mahal Sultanahmet Camiidir. Fakat camiin bir kusuru vardır. Eserlerin hakiki güzelliğini ortaya çıkaracak yeterli ışık yoktur. Fakat bu kusurun giderilebilmesi için gereken tedbir mezkur iki ressamın zihninde hazırdır: Cami kubbesinde delikler açmak. Neyse ki bu akla ziyan teşebbüs Necati Bey’in muvafakatı alınacakken mimar Kemaleddin Bey’in müdahalesiyle gerçekleşmez.

Bir başka örneği aktaran Pertev Naili Boratav’dır. Boratav katıldığı bir sempozyumda ortaya atılan şu görüşleri aktarır: Masallarda padişahtan söz edilmesi çocukların Cumhuriyet düzenine olan bağlarını gevşetebilir. Cumhuriyet çocukları için padişahsız, şehzadesiz masallar yazılmalıdır.

Cumhuriyet yenileşmeciliğinin Türkiye’ye kazandırdıklarını tartışmak, bu kazanımları yok saymak akıl karı değildir. Yapılanlar millet nezdinde gereken takdiri görmüş ve görecektir. Fakat aşırılıkların belli bir dengeye oturabilmesi ancak bu yapılanlara karşı milletin sesini yükselten gür seslerin gayretleri neticesinde başarılabilmiştir. Bu seslerden en önde geleni Necip Fazıl’dır.

Behçet Kemal Çağlar’ın:

Yurdu halkı her kim ol evvel ana
Her işi asan ede Allah ona,

diye başlayıp

. . .

Ger dilersiz bulasız halktan necat
Atatürk’e Atatürk’e esselat

. . .

Ruhu Türk’ten ta ebet ayrılmaya
Yoktu hacet bir vasiyet kılmaya
Tek halife tek münasip arkadaş
Millet ehliyetli hem seçmekte baş
Geldi derhal meclisi davet günü
İttifakla müntehaptı İnönü.

mısralarını muhtevi mevlidinin yazıldığı dönemlerde Necip Fazıl’ın şairlerinin uyandırdığı tesiri tahmin etmek zor değil.

Necip Fazıl’ın böylesi bir fikir iklimi hakimken gelenekle, kültürel birikimle kurmak istediği bağ; yok sayılmak istenende milli dokuya ait unsurları ortaya çıkarabilmek için harcadığı gayret, gösterdiği fedakarlık hayranlık uyandıracak keyfiyettedir. Büyük Doğu’nun her sayısının, yoktan yere değerleri tarümar edilmek istenen geniş halk kitlelerine verdiği iç serinliği, coşku Türk siyasal ve sosyal tarihini yazacak kimselerin atlayamayacağı ölçüde derin izler bırakmıştır. Her huruç hareketi büyük baskılarla, eski dostlarının hakaretleriyle en kötüsü de yok sayılmakla karşılanan Necip Fazıl’ın çile çekmeye yazgılı bir edip olması herhalde onun asıl kimliğidir.

Necip Fazıl’ın bir diğer büyük tarafı ise ruhunda beliren ihtilaçların çaresini aramaktan korkmamasıdır. Zor olan anlamak değil, anlamayı göze almaktır. Anlamak zira, görev üstlenmeyi, kendini işlemeyi gerektirir. Fikret Adil Necip Fazıl’ın bohem dönemini bir dostu olarak yakınen bilen, hemdemi bir kimsedir. Fikret Adil’e göre Necip Fazıl çektiği ruhi sıkıntıların ilacı olsun diye o bohem yaşantının içerisindedir. Kumarı asla kazanmak için oynamaz. Onun için kumar iç sıkıntılarının telafisi, yatışması için bir oyalanmacadır. Fakat aradığı sekineyi ne kumarda bulabilmiştir ne de içkide. Fakat bulmayı arzulamakta, buluşunun kendini götüreceği menzile razı olmaktadır. Onun için ruhi azapları, zekasının keskinliğinden kaynaklanan sıkıştırmaları içinde barınılması gereken sanatkar snobizminin bir göstergesi olarak kalmamıştır. Büyük dönüşümler biz insan oğluna büyük alt üst oluşlardan inkılap eder. Soylu ve cesur kimseler için büyük bağlanışlar, sırrına vakıf olunmak istenen buhranların bakıyyesidir. Necip Fazıl’ın bağlanışında, ruhunun azaplarını teskin için tasavvufa yönelmesinde onun soylu cesaretini ana amil görmek lazım gelir.

Dostlarından biri bir gün Necip Fazıl’a dünyanın bütün dillerinde aynı oranda önemli kelimeler olup olmadığını sorar. Necip Fazıl gayet ciddi bir yüz anlatımıyla dostuna döner ve cevap verir:

– Evet. Necip Fazıl.

Necip Fazıl’ın kendine duyduğu büyük güveni tasavvufi yolda ilerleme gayretini nakzeden bir hususiyet görenler olmuştur. Fakat Necip Fazıl’ın bu hususiyetinin zaman içerisinde hitap ettiği, biçimlemeye çalıştığı, kucaklaştığı kitlede kendine güven duygusunu tetiklediği görülmüştür. Klasik terbiyenin icabıdır diye toplumsal hadiselere ve gidişata müdahaleden ictinab eden bir büyük muhafazakar kitlenin zamanla kendini ortaya koymada sergilediği cesaret-i medeniye büyük nisbette Necip Fazıl’ın atak üslubunun tesiriyledir. Necip Fazıl’ın kendine duyduğu büyük güven ve kıymetlerinin farkında olması bazılarınca onun kusurlu tarafı sayılmıştır. Fakat dikkat edilmesi gereken ilgi çekici nokta, kıymetlerine o denli ehemmiyet veren Necip Fazıl’ın bu değerlerinin bağlandığı yaşam biçimine duyulan nefret nedeniyle yok sayılmasına rağmen bağlanışından, tutturduğu istikametten dönmeyi aklından geçirmemesidir.

Necip Fazıl Kısakürek her yönüyle yaşadığı devre damgasını vurmasını bilmiş bir edip, siyaset adamı, hatip ve mücadelecidir. Yukarıda söylediğimizi tekrarlamakta fayda var: Necip Fazıl atlanılarak yazılacak bir Türkiye sosyal ve siyasal tarihi eksiktir, na-tamamdır.

Dünyaya anlam çıkarmak için baktığımızda kıymetli oluruz. Kıymetli olmak ödevleri kabullenmek, ifasına gayret sarf etmeyi göze almak demektir. Herkesi korkutan, yürünecek her yönü ahkamına iman edilmiş surlar gibi çepeçevre kuşatan şey her neyse ona, diğerlerinin yaptığının tersine haksız olduğu için karşı çıkmak, sesini gür kılıp muhalefet etmek, ancak ödevini benimsemişlerin işidir. Haksızın üzerine doğrudan yürümek gerek. İki ihtimal var; ya ezilip çiğnenirsin, yahut ezilmeden güçlenirsin. Ezilmek mukadderse, kımıltısızlığımızdan değil, güçsüzlüğümüzden ezilmeliyiz. Ki bu haysiyete sahip olmayı mühimseyeni asil kılar. Yoksulların, yoksunların ve haklıların safında olmalıyız. Ki bu insanı olgunlaştırır. Necip Fazıl kimdir diye sorulursa verilecek en yalın, en açıklayıcı cevap şudur: Yutucu sıradanlığıyla akıp giden çağa zekasını set yapmış cesur ve kavgacı bir adam. Üstad Necip Fazıl, necipti, fazıldı. Üstad Necip Fazıl, asildi, olgundu. Allah iyileri egemen kılsın.

İ.Ü. Öğretim Görevlisi

Necip Fazıl Kurt

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.