Aksiyon Ruhu
AKSİYON RUHU
1968’de, “b.d. Fikir Kulübünde..
Fransız İnkılâbı “vatandaş”, Masonluk “birader”, Komünizma “yoldaş”, külhanbeylik de “omuzdaş” tabirini getirdi. İslâmlıkta topluluk unsurlarının fert ifadesi kardeşliktir. Biz, onu şöyle ifadelendiriyoruz: Gönüldaş!
Bundan böyle topluluğumuzun mücerret şahıs ismi budur! Tarih bizi (Büyük Doğucular) tâbirinden sonra bu tavsifi ismiyle anacaktır: Gönüldaşlar!
Gönüldaş!
Bir halkanın üstüne sarılan şerit, halkada toplandıkça, her dönüşünde daha fazla şerit çeker. Kar üstünde yuvarlanan bir top, büyüdükçe, her yuvarlanışında yerden daha çok kar kaldırır. Nihayet öyle bir ân gelir ki, böyle bir cazibe merkezine üşüşen, katılan dış unsurlar, kifayet hududunu bile aşar.
Fakat bu mesut ânın doğabilmesi için, halkadaki sargı, dışarıdan sargı çekecek kalınlığı bulmalı; kar üstünde yuvarlanan top da, yerden kar kaldırabilecek tıkızlığa ermelidir.
Gönüldaş!
Dâvamızın siyaset dışı aksiyon mihrakı (b.d. Fikir Kulübüdür. Ve tepeden inme bildirelim ki, kurtuluşumuzun biricik formülü, bütün Anadolu’yu nokta nokta halkalayacak olan bu teşkilâttaki ruh mimarlığı ve en usta aksiyon güdücülüğüdür.
Gözlerimizi, halkamıza girebilecek umumî vasıfta erkeklerin vatan çapındaki kalabalığına çevirdiğimiz zaman içinde 5 milyon ferdin oturduğu bir (anfi-teatr) görüyoruz. Davetimize icabet edenler, onu iman borcuna bağlı bir mükellefiyet sayanlar, birbirinin sesini duyamayacak kadar birbirine uzak sıralara düşmüş insanlardan ibaret kalıyor. Bu yüzlerce insan, milyonluk kalabalıklara nispet edilince, işte böyle bir seyreklik manzarası doğuyor.
Bu seyrekliği doldurmanın günü gelmiştir.
Bizanslıların ateş kuleleri gibi, biri yanınca öbürüne haber veren ve böylece kıtaları çepçevre dolanan merkez insanlardan, bilançomuzda yazılı olduğu kadarına malik olsak razıyız!
Gönüldaş!
Sen bizi bir çuval pirinç farzediyor ve “Ben tek bir pirinç tanesiyim; çuvalın içinde olmuşum veya olmamışım, ne çıkar?” diye düşünüp kendini bizden mahrum ediyorsun!Yahut da nefsine binbir hatalı özür biçiyorsun! İşte bu zihniyettir ki, bizde içtimaî alâkanın ve maşeri vicdanın günden güne sıfırı tüketmeye doğru gittiğini gösteriyor, her ümidi akamete uğratıyor, düşman ve hâkim saflara da meydanı boş bırakıyor!
Halbuki her pirinç tanesi şöyle düşünecektir:
“-Belki onların kıvamlarını ve terazi âhenklerini denkleştirmek için lâzım olan son pirinç tanesi benim! Gideyim ve kendimi çuvallarının içine atayım!”
Kaldı ki, bize lâzım olan son değil belki ilk pirinç taneleri bunlardır. Bu böyle olduğu zaman her şey olur; olmayınca da hiçbir şey olmaz. Gönüldaş! Gel! Kucağımız ve kalbimiz herkes için münhal, bekliyoruz! Evinden, çocuğundan, kardeşinden, annenden, soyundan, vatanından, tarihinden başlayarak, kendini ve nefsini aşan bir sevgi duygusu varsa içinde; ve bu duygu yüksele yüksele nihaî sevgi kutbuna kadar çıkıyorsa, gel, seni bekliyoruz! Seni ismin ve cisminle teşhis edemediğimize bakma! İmanınla teşhis ediyoruz. Gel; hem de koşa koşa gel!..
Gönüldaş! Tez gel!
Artık fikir kurtlandı; iş lâzım…
(Hitabeler, Büyük Doğu Yayınları, 8. Baskı / s. 209-212)