Hicri 15. Asır Hitabesi

HİCRİ 15. ASIR HİTABESİ

Muazzez iman gençliği!

Bugüne kadar çok laf ettik. Benim bir tabirim var; Artık laf yalama oldu. Yani aşınmış yivler üzerinde somunun olduğu yerde dönmesi, hiçbir noktaya varamadan sonsuzluk boyunca yerinde sayması, bu hal. Bu hal fikir, söz ve hareket arası muhteşem elektrik seyyalesinin, Türkiye elektrik şebekesi gibi her an kesikliği, kısırlığını ilan eden en tehlikeli akıbet. Fert ve cemiyet hesabına ne feci hal. Gafilin ibadeti, memurun rehaveti, cahilin cesareti, ahmağın saadeti gibi her an akamete uğratan feci bir alışkanlık. Kabuk tutma hali. Allah’ın mahluklarına kurduğu bir tuzak. Bir imtihan tuzağı bu hal. Bu imtihan tuzağına düşmemek için lazım gelen şuuru ruhumuzda ateşten şekillerle billurlaştırmadıkça ne yapsak, ne etsek, ne desek boş. Bu şuur aşkla billurlaşır. Ve aşk yarasının kabuğunu her an deşmek ve sızısını her an çekmek de şart.

Ben Yunus-u biçareyim,

Baştan ayağa yareyim,

Gel gör beni, aşk neyledi ?

Buraya kadar söylediklerim esas derecesinde kıymetli bir usule ait. Bu hayati metod ölçüsünden sonra, askeri bir kumanda uslubiyle “doldur ve kapa!” biçiminde ve en sert ve katı realite teması içinde esasa geçebiliriz. Evet; Doldur ve kapa! Kulağını göklere verip de bu sesi duymayana Müslüman denilemez! İslamî 1396 yılının 24 Rebiülahir günü İstanbul Spor ve Sergi Sarayından topyekun Türk Yurduna ve İslam alemine avaz avaz haykırıyoruz ki, artık silahınızı doldurup mekanizmasını kapamanın ve her an tetikte bulunmanın zamanı gelmiştir. Bu silah manevidir ve en büyük aksiyonun eşiğinde maddeyle iç içedir. Ve artık ulvi mücerretten, kıyılarda, köşelerde pısırık pısırık dert yanmaktan, büyük müşahhasa dönmenin, agoraya çıkmanın hem zamanı gelmiş, hem de mekanı heykelleşmiştir.

Allah Sevgilisi’nin veda haccında kızıl tüylü bir devenin üstünde akşam güneşi ufka yaslanıp, mercan rengi gözyaşlarını dökerken yüzbin sahabiye karşı söyledikleri bir söz var. Bir İngiliz tarihçisinin “İnsan kelamı hiçbir devirde bu yüksekliğe ulaşamadı.” dediği bir söz; Şu söz; “İşte zaman devrini yapa yapa çıktığı noktaya, başlangıç noktasına vardı.” Gerçekten kelam, bu noktaya çıkamaz. Bu sözde kainatın o gün yaratılış gayesine vardığı, bu gayenin de İslam ve son Resul olduğu hikmeti pırıldıyor. Ve işte esas; muazzez İman gençliği: İslam takviminin on beşinci asrına dört ve yirmi birinci asra 24 yıl kala bugün zaman ana gaye etrafında 1396 devir ve türlü helezonlarla devrini yapa yapa, insanlığın maddede en marifetli, Ruhta ise en hafakanlı demine, bir kurtarıcı bekleme demine, ikinci gaye noktasına, sana kadar geldi. Fıkırdayan bir zift denizinde, gövdeleri ve kafaları kayıp, kolları göğe doğru “imdat” isteği için insanlık, ne bulursa İslam’ın on beşinci asrında bulacak ve bulduğunu Türk kaynaklı olarak elde edecektir. Kaynak tek ve mutlak; O !. Kainatın Efendisi.

O’nun mukaddes emanetini, asırlarca koruduktan, zaman ve mekanın zirve noktasına çıkardıktan sonra, iki felaketli devre halinde, önce hikmetsiz yobaz ve peşinden nasipsiz kafir elinde pörsütülmüş ve çöplüğe atılmış gören Türk, şimdi onu bütün saffet ve asliyetiyle ihya etmek ve bu muazzam hamlenin yeni kaynağı olmak memuriyet ve mesuliyeti altındadır. Evvela kendisine, sonra İslam âlemine en sonra da insanlığa sunulacak kurtuluş iksiri, petrolden evvel sondaj burgusunu, beyin beyin ve yürek yürek daldırıp bu iksiri bulmak. Burada bozulan, burada bozulup bütün İslam âleminde bozulanı, burada düzeltip bütün İslam âleminde düzeltmek! Dava bu. Ve sonra Allah’ın Türk’e bahşettiği tarihi kader tecellisindeki imtiyazla tek noksanı olmayan bir tamamlık içinde Batı’nın karşısına çıkıp ona, yaşanmaya değer hayatın örneğini vermek. Türk şu haline rağmen bu kadar büyük bir teklif aldı. Ve ‘Ya ol-Ya öl’ çizgisinin orta yerinde şimdi, ölüm güdücülerinden sonra hayat güdücülerini beklemektedir.

Türk’ten daha halli olmayan bazı İslam ülkelerince Türk’e atfedilen İslam’a kıymış olma görüşü üst yapıdaki yapıştırma şekillere göre tam doğru, alt yapıda ve temeldeki manalara göre de gerçeğe yüzde yüz zıttır. Mübarek kubbemizi tersine çevrilmiş bir limon kabuğu gibi çukurlaştırıp, sarhoşların kusmuk hokkası haline getirenlere karşı, alt ve temel yapı yepyeni, fakat İslam ölçülerinden zerre feda etmez bir anlayış emrinde ta tepeye uzanmayı bilecek ve intikamını Allah’ın ‘Müntakim’ ismiyle alacaktır. Ya Müntakim! Bizi intikamına memur et! Günümüzde düşe düşe bitpazarındaki çocuk lazımlığı seviyesine kadar alçalan inkılâp vakıasının ne demek ve nasıl bir şey olduğu da o zaman anlaşılacak.

Buluştururlar bizi elbet bir gün hesapta;

Lafını çok dinledik, şimdi iş, inkılâpta!

İslam’da her asrın bir yenileyicisi olduğuna göre, on beşinci asır yenileyicisine çevre teşkil etme şerefi, tam kırk yıldır suyu kan ve tuzu gözyaşından ibaret olarak teknemizde hamurlaşmasına çalıştığımız ve şimdi, namütenahi şükürler olsun sayısının milyonları aştığını gördüğümüz yeni nesle, Türk ruh kökünün davacısı nesle, senin nesline, sana düşüyor!. Mazi, hal ve istikbal hükmünü sen getireceksin! Tarihinden sahtelerle gerçekleri ayıklamayı bazı ölüler üzerindeki kubbeleri yıkıp, bazılarının üzerine kubbe çekmeyi sen bileceksin.Bu zamana kadar kavanozunun camını yalayarak reçelini yediklerine inandıkları Batı marifetini çilesini çekmek şartıyla nefse mal etme hünerine sen ereceksin!. Ruhi tahakküm boyunduruğundan sıyrılınca, insanoğlunu burnundan halkalayan ve kendisini putlaştıran makinenin, burnuna “Hakimiyet Ruhundur!” halkasını sen geçireceksin.!

İsimlerinin sonu ‘izm’ edasıyla biten bütün mezheplerin, aradıklarını nerede bulacaklarını sen belirteceksin.! İslam’a ‘çağdışı’ diyen tarih öncesi şen’i hayvanların çağdışı diye anılacağı çağı sen açacaksın.! Allah’a ve Resul’üne yanaşır gibi olup da şeriatı reddetmeye kalkışanların; Güneşe evet ama ışığına hayır derecesinde bir abes telkin edici tımarhanelikler veya mantık dolandırıcıları olduğunu sen ispat edeceksin.! Hasılı İslam’ı topyekun genişliğine madde ve derinliğine ruh planında sen temsil edecek, sevdirecek, yayacak, döşeyecek, cihazlandıracak, nakışlandıracak ve dipsiz fezayı ören bunca yol arasında tekleştireceksin.

İşte yeri:

Yol O’nun varlık O’nun

Gerisi hep angarya,

Yüzüstü çok süründün

Ayağa kalk Sakarya.!

Not: Bu hitabenin düzenlenmiş haline Rapor 2’den ulaşılabilir. (NFK-Fan)

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.