Hususiyet
HUSUSİYET
• Gusül, abdest ve teyemmüm, şeytani iğvâların insana en musallat olduğu fiillerden… <> gibilerinden evham… Bu vaziyetlerde <> dediğimiz hisleri, vesvese ve vehimleri şiddetle terslemek lazımdır.
• İslâmın, herşeyi ruha bağlayışı ve maddeyi sadece vesile edişindeki şiir üstü şiir, hikmete bakın ki, galip zan olarak abdestli olmadığını sanan biri, abdestli olsa da abdestsiz, buna mukabil abdestli olduğunu sanan biri de abdestsiz olsa bile abdestlidir. Ne harika bir nispet senfonisi!..
• İslâmda, evlerin çıplak taban tahtalarından helâlardaki teharet bezlerine kadar herşeyden misk kokusu gelirken, Hak tarafından insanı ruh ve maddesiyle buhar ayarı arındırmaya memur edilen bu dinin, yalnız abdest bahsinde bir Rus prensesine söylettiği sözü ve neticesini anlatmadan geçemeyeceğiz… Olmuş veya uydurulmuş… Ama o kadar güzel ki, doğru olmamasına imkân yok…
Şöyle:
<> bir Rus prensesi… Güzel mi güzel… Prenses, esir bir Türk delikanlısına çıldırasıya aşık… Onu sarayına çağırtıp yapmadığı cilve bırakılmıyor, fakat karşılık görmüyor. Aldığı cevap: << Ben müslümanım ve harama yanaşmam!>>… <<Öyleyse evlenelim!>> diyor prenses. Delikanlı onun müslüman olmasını şart koşuyor. Kız müslüman oluyor ve gizlice evleniyorlar… Delikanlının bir de galiba Eyüp taraflarında bir şeyhi var… Daha doğrusu şeyh taslağı… Ama ne bilsin, halis müslüman çocuk… Bu şeyh, İslâmın her tarafını övermiş de sıra abdeste gelince <> dermiş… Buna mukabil prenses abdesti o kadar seviyor ki, her defasında <> demeden duramıyor. Fakat saadetleri çok sürmüyor, kız hastalanıp ölüyor. Rusya’da bir Hristiyan mezarlığına gömüyorlar. Delikanlı ses çıkarmıyor, derdini dinletemiyor ve İstanbul’a dönüyor. Şeyhi de ölmüştür. Kısa bir zaman sonra bir kazı vesilesiyle şeyhin mezarını açanlar orada sapık adamın değil nur yüzlü prensesin yattığını görüyorlar… Rusya’daki kabirdeyse, kimsenin farkında olmadığı şeyhin kemikleri…
İslâm’da kabir nakline misâl diye anlatılan bu hikâye olmamış olsa dahi fikirler âleminde olması gerekenin ta kendisi değil mi? Düşünülmüş, özlenilmiş olması yeter. Zira esasra doğru…
(İman ve İslâm Atlası, Büyük Doğu Yayınları, 9. baskı / s. 94-95)