Köy Enstitüleri
KÖY ENSTİTÜLERİ
Son günlerde peçesi kaldırılan ve bazı temayyüllere göre tekrar ihyası için zemin aranan Köy Enstitüleri dâvası, memleketimizdeki komünizma hululünün şahdamarını çizer. Komünizmanın hassasiyetle ele alındığı hissini veren bugünlerde, bazılarınca bu dâvanın gözden kaçırılması ve üzerine kül dökülmesi lâzım gelirken, aksine ortaya atılması ve inkılâp hamlelerine bağlanmak istenmesi, daima inkılâplardan faiz üstüne faiz isteyen solculuk taktikasına ne parlak işarettir! Bir ân için hükümete kadar sindirildiği zannını veren sert bir taarruz hamlesi karşısında komünizma taktikası, siperinde büzülmek yerine boy göstermekten, mukabil taarruza geçmekten geri kalmıyor; ve bir taraftan Komünizmaya lanet, öbür taraftan ilericiliğe hürmet gibi şaşırtmaca oyunları içinde bünyemizi tezada boğmak gayesini hiç kaybetmiyor.
Köy Enstitüleri, Anadolu çocuğunun ruh topografyasını silerek, dümdüz ederek, üzerinden silindir gibi geçerek boşalan yere, ALLAHSIZLIK, MİLLİYETSİZLİK, MADDECİLİK VE KOMÜNİZMA çatısının kurulması için girişilen hesaplı ve tesviyeli bir arsa teşebbüsüdür; Anadolu çocuğunun ruh mezbahasıdır; ve dış ifadesiyle değil, iç gayesiyle, Türke ait bütün kıymetler bakımından en ağır küfür merkezidir.
Bir devrin veba veya kolerası gibi gelip geçmiş, fakat ruhlardaki ukdesini olduğu gibi muhafaza etmiş olan bu faciayı, bugün, bugünün fevkalade nazik şartları içinde, dibine ve köküne kadar gözden geçirmek, millî vazifelerin en büyüğüdür.
Komünizma meselesini alevlendirmekte baş âmil olduğumuz gibi, bunda da birinci olacak; Ege kıyılarından Karadeniz sahillerine kadar memleketi sarmaya başlayan Köy Enstitüsü tartışmalarının temel kimliğini ve Ölçüsünü göz önüne sereceğiz.
Bu suikast çatısının, devrin Cumhurbaşkanı İnönü’yü inkılâp ve ilericilik nikabı altında aldatmaya memur başlıca iki mimarı vardır: Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç… Bunlar Devlet Reisini en hesaplı (illüzyonist) oyunlariyle aldatmışlar, izlerini Cumhuriyetin en aziz ve hayırlı bir müessesesi halinde göstermişler, üstelik Halk Partisinin en hassas mevkilerindeki gizli koruyuculariyle elele, vatan ve cemiyet yükselticileri edasına bürünerek, Türklük bakımından mahut manevî kıtal tezgâhını kurmuşlar ve işletmişlerdir.
Bir zamanlar Köy Enstitüleri kuruldu ve başına İsmail Hakkı Tonguç getirildi. Yahut, başına İsmail Hakkı Tonguç’un veya ona ait başın getirilmesi için Köy Enstitüleri kuruldu.
Böyle oldu; ve böyle olur olmaz İsmail Hakkı Tonguç İlk Öğretim Genel Müdürü oluverdi.
İsmail Hakkı Tonguç, Almanyada (Baden) civarında bir muallim mektebinde okumuş ve derecesi yüksek olmayan bu mektepten aldığı vesika Talim ve Terbiye Heyeti Reisi merhum İhsan Sungu tarafından daima redde uğradığı için, makamına “asîl” kaydiyle değil de, “vekil” olarak atanmıştı.
Tonguç, nam-ı diğer Tonguç Baba, vaktiyle İstanbul’da başlıca Komünizma organları olan Kurtuluş, Aydınlık vesaire gibi neşir vasıtalarını tutanlardan ve onların fikir iklimi içinde beslenen malûm çiçeklerdendi; ve Ankara Üniversitesi rektörü iken gençliğinde yaptığı Komünist yayınlarının açığa vurulması üzerine makamından alınan Şevket Aziz Kansu’nun bacanağıydı. O Şevket Aziz Kansu ki, C.H.P. Genel Sekreterliğine kadar yükselmiş Nafi Atuf Kansu’nun öz kardeşi… Düşünün; nerelere kadar ve ne türlü kuşatılmışız!
Tonguç da, Nafi Atuf ve Şevket Kansu gibi, Anadolu Türklerinden değil, Balkanlı, Romanyalıdır; ve bu nokta son derece hassas bir (karakteristik)tir.
Tonguç, İlk Öğretim Genel Müdürü olur olmaz, hemen yardımcılarını ve şube müdürlerini, vaktiyle haklarında solculuk takibatı yapılmış insanlardan seçti ve işe koyuldu.
Köy Enstitülerinin kuruluşu ve plânlaştırılışı işiyle, Ankarada Dil-Tarih Fakültesi Profesör ve Doçentleri ve bunlar arasında hususiyle materyalist ve Komünist ruh taşıyanlar alâkalandırıldı. Başta, artık bugün olanca mahiyet ve faaliyetiyle malûm bulunan Pertev Nail Boratav, Behice Boran vesaire…
Ankara civarında kurulan Hasanoğlan Köy Enstitüsü, öbür Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek gayesiyle kurulan merkez ocak ve ana mihrak… Zehir dağıtım üssü…
Hasanoğlan Köy Enstitüsüne, Dil-Tarih Fakültesinin belli başlı mezunları getirilerek, bunlar tarafından belli başlı bir grup kurulmasına dikkat edildi.
İşte bu sıralarda, Köy Enstitülerinin bütün içyüzünü meydana vuran bir hâdise patlak veriyor:
Sağlık Bakanlığı, Hasanoğlan Köy Enstitüsüne, Profesör Kadri Olcak isminde, Amerikada tahsil görmüş, Komünizma düşmanı bir zatı tâyin ediyor. Bu zat Enstitüye giderken, yolda bir öğretmen genç kıza rastlıyor. Kız, Kadri Olcak’a bir münasebetle diyor ki:
“- Bana şu bu vız gelir; ben ancak Stalin için ölebilirim!”
Hâdise duyuluyor; ve kız öğretmen, güya ceza olarak -o zamanki Maarif cihazını kaplayıcı gizli şebeke sayesinde-İzmirde bir orta okula naklediliyor.
Bu ses, Köy Enstitüleri teknesinde maya tutturulmaya bakılan ilerici ruhtan ilk nâradır:
“- Ben ancak Stalin için ölebilirim!”
Artık naralar ve hamleler üstüste yığılan bir ip kangalı gibi boşanır ve Köy Enstitülerinin bütün içyüzünü ifşa etmeye memurdur.
Köy Enstitüleri inşaat işlerinde suiistimaller mi istersiniz?
Enstitü öğretmenleri arasında her türlü cinsî ahlâk felâketleri mi? Öğretmenlerin, maddeci ahlâk şaheseri (!), müstehcenlikte eşsiz şiirleri mi?
Mezunlardan bazılarının ilk tatbikat olarak, masum köylüleri toplayıp onlara “Allah yoktur!” diye telkine kalkması ve onun üzerine çıkan hâdiseleri mi?
Mersinde 14 yaşında bir Köy Enstitüsü talebesi genç kız, Süreyya Kalabalık isimli bir doktorun sıhhat yurduna yatırılıyor. Kız gebedir ve piçinin kimden olduğunu bilmemektedir. 14 yaşındaki zavallının namus kaatilleri, sayıca, her halde onun yaşından fazla…
Köy Enstitülerinde, sırf Anadolu köylüsünün an’anevî inancını yıkmak için, şarap ve domuz eti propagandası yapılması hususunda Tonguç Babanın resmî tamimleri vardır.
Adana Köy Enstitüsünde Tonguç Baba şerefine verilen ziyafette çağlayanlar gibi şarap akıtılmış ve genç köylü kızlara sakilik yaptırılmıştır.
Sanki bunlar, Türk anavatanını, Anadolu iffetini kirletmeye ve tarihî İslâv intikamını almaya memur Moskof ajanlarıdır.
Bir Köy Enstitüsünde Rusça kitaplar bulunuyor ve bazı talebelerin “Güzel Ukrayna” şarkısını söyledikleri tesbit ediliyor:
“Güzel Ukrayna! Yeşil yuvalarında Su içmek isterdim!”
1949 yılının Haruniye Köy Enstitüsü rezaleti o zaman gazetelere kadar düşmüştü…
Enstitüde bir tahrik heyeti bulunurken, direkten gizlice Türk bayrağı indiriliyor ve yerine Komünist Rus bayrağı çekiliyor.
Mersinde Sanat Enstitüsünde bulunan saatli bomba…
Hadsiz hesapsız, fuhuş, kepazelik, başıboşluk, bütün ulvîlikleri kirletme, kutsîlikleri pisletme, mahremlikleri mıncıklama ve didikleme levhaları…
Bütün bunlara karşı efsanevî bir gaflet ve kayıtsızlık…
Üstelik Parti gazetesinde, Parti İdeologu geçinen muharririn imzasiyle “Tonguç Baba” isimli methiyeler ve Köy Enstitülerini, ülküleştiren destanlar…
NETİCE:
Nihayet, başta Karaoğlan Köy Enstitüsü, mahut feyizli (!) çatılar altında Komünist tahrikleri yapıldığı etrafa yayılıyor ve artık her şeyden haberdar olmak lüzumu doğuyor.
Hattâ o zamanki Millet Meclisinde bir mebus, Enstitüler hakkında bazı ufak tefek ifşalar da yapıyor ve hesap istiyor.
Meclis Reisi General Kâzım Karabekir, bu işle şahsen alâkalanıyor, Hasanoğlan Köy Enstitüsünü görmeye gidiyor, bir takım haller tesbit ediyor, vesikalar topluyor. Ve hemen İsmet İnönü’ne!.. Edindiği bilgilerle vesikaları ortaya seriyor.
İnönü, derhal Hasan Ali Yücel ile İ. Hakkı Tonguç’u davet ediyor ve “Beni aldattınız!” diyerek Tonguç Babayı huzurundan kovuyor.
Tonguç Baba 24 saat içinde “ferman ferma” olduğu saltanat makamından uzaklaştırılıyor; evet ama, bu defa Talim ve Terbiye Heyeti âzalığına getiriliyor. Peşinden İlk Öğretim Genel Müdürlüğünün gizli dosyasına bir heyet el koyuyor. İçinde Müfettiş İrfan ve Yunus Kâzım Köni’nin de (Yunus Kâzım da komünizma zanlılarından) bulunduğu bu heyet korkunç vesikalar elde ediyor. Peşinden Hasan Ali Yücel de yıllar boyunca bir gedik gibi yapıştığı Maarif Vekilliğinden nihayet düşüyor ve yerini Reşat Şemsettin Sirer alıyor.
İlk Öğretim Genel Müdürlüğünün sevk ve idare dosyalarına el koyan heyetin raporları üzerine Reşat Şemsettin Sirer, Köy Enstitüleri kadrosundan tam 576 kişiyi yerinden oynatıyor ve Köy Enstitüleri faaliyetini şiddetli bir murakabe altına almak gayretini güdüyor.
Anadolucu ve Milliyetçi tarafları olan Şemseddin Sirer, bu hareketi üzerine bazı komünist organların “MÜRTECİ -GERİCİ!” ithamına hedef tutuluyor. İşte Milliyetçi veya böyle sanılan bir şahsın, mahut organlardan gördüğü alâka!..
Fakat Reşat Şemsettin, Millî Eğitim Bakanlığındaki Komünist çevreyi nihayet kıstırmaya başlıyor ve İçişleri Bakanlığı teşkilâtiyle elele, gözünü, Bakanlıktaki Tercüme Bürosu üzerine dikiyor. (Büro, bir zamanlar solcu fikriyatın genel kurmayı halindeydi.)
Reşat Şemsettin zamanındaki, Türk siyasî zabıtası, Köy Enstitülerinde Komünistlerin (Selül) hücre teşkilâtı bulunduğunu tesbit ediyor.
Derken, Koy Enstitüleri gizli faaliyetine ve (Selül) teşkilâtına ait vesikaların bulunması lâzımgelen odanın bitişiğinde, meşhur Maarif Vekâleti yangını çıkıyor; ve Bakanlık bu vesikalarla beraber yanıp kül oluyor!!!
Yangının arkasından İsparta hâdisesi; Isparta’daki Romanyalı öğretmenin haykırışı; “Maarif Vekâletini bizimkiler yaktı!”
Açılan takibat; fakat hiçbir netice yok!..
Artık Tonguç Baba, o zamana dek eşi görülmemiş bir rütbe tenziliyle Ankara Erkek Lisesi Resim ve Elişleri öğretmenidir; fakat ektiği tohumlar, üstüne bir an için kum dökülmüş olmasına rağmen, için için faaliyet ve hayatiyettedir.
Vaziyet, bu minval üzere 1950 ye kadar geliyor; ötesi malûm…
Bugün Tonguç babası, Hasan Ali Yücel’i; karşı taraftan da Reşat Şemsettin Sirer’i, İhsan Sungusu ile baş aktörlerin ölü bulunduğu bu dâva, çatısı başından uçurulmuş olmasına rağmen hortlama vaziyetindedir.
Gerisi Türk millî vicdanına havale olunur.
22.3.1962
(Başmakalelerim 3, Büyük Doğu Yayınları, 2. Baskı / s. 50-57)