Temel Prensipler: Ruhçuluk
RUHÇULUK
· Ruhçuluk, eşya ve hâdiseleri, kendi içlerinden çıkan kuru müşahade ve kuru tecrübe, kuru akıl ve kuru bilgi kanunları üstünde, madde göziyle görülemez ve ölçülemez müessirlere bağlamak anlayışıdır.
· Ruhçu odur ki, beş hasse kadrosu içindeki ham ve kaba madde âlemini, o kadronun dışında ve üstünde, gıyabında ve mâverasında, üstün bir sebep kutbuna iliştirerek mânalandırır.
· Hakir bir gözyaşı damlası, herhangi bir dış tesir yüzünden herhangi bir guddenin maddî tagayyürüne mi işarettir; yoksa aynı maddî tekevvün zincirinin başında, maddeye hâkim, fakat madde çerçevesinde gâip, üstün ve manevî bir kuvvete mi delâlet? Sualin ikinci şıkkına “evet!” diyen ruhçudur.
· Ruhçunun usulü (enfüsî – sübjektif) ve onunla beraber muğdil ve girift, maddecinin usulü de (âfâkî – objektif) ve onunla beraber basit ve düpedüzdür? Öyle ki, ruhçu, kâinatı topyekün ebediyet yolcusu insanın mihrakında toplarken, maddeci, kâinatı topyekûn fenâya mahkûm maddenin mihraksızlığında dağıtır.
· Maddenin uzviyet üzerine doğrudan doğruya tesirinden doğma hayvanî ve nebatî ihsasların üstünde bütün haz ve elem manzumesiyle beraber, vatan, millet, aile, aşk, merhamet, namus, kahramanlık gibi mefhumlar, baştanbaşa ruhçuluk kadrosunun mallarıdır.
· Ruhçuluğun ufuk çizgisi Allahçılıktır; her Allahçı, kendi kendisine ve en mükemmel ruhçudur; fakat her ruhçu mutlaka Allahçı değil… Ama Allaha erişemeyen ruhçu, bir zaviye teşkil eden iki hattın çapraz gidişini kabul ettikten sonra, birleşme noktasını inkâr eden tezatlı insana benzer ve hiçbir kıymet belirtmez.
· Sebepleri ve neticeleri üzerinde sonsuz tekerlemelere düşmeden billûrlaştıralım ki, biz, ruhu ve ruhçuluğu, hava tabakasının yeryüzüne mıhlı olması gibi, bütün kemmiyet ve keyfiyet plânlariyle insanın tahayyüz sahasına perçinli görüyoruz. Onun olmadığı yerde bizce, bütün kemmiyet ve keyfiyet plânlariyle insan ve insan hayatı nâmevcuttur.
· Madde ilimlerinin, büyük ruh muvazenelerini altüst edecek ve kurucusunun elinden kaçıp kurtulacak kadar murakebesiz terakkisini çerçeveleyen asrımızda, (robot)laşmış insanoğlunu yeniden avlama ve maddeyi yeniden sindirme kudretinde bir imanın fışkırmaması yüzünden, dünya, en derin buhranını çekti ve nihayet bu buhranın fiil halinde kıymetini yaşadı ve hâlâ onu yaşamakta…
· Bugün, gelenin, önde getirdiği ulviyetten ziyade, gidenin arkada bıraktığı süfliyet manzarasından anlıyoruz ki, bize eski ruh muvazenemizi, eski aşk huzurumuzu getirecek olan büyük imân manzumesini bilmesek ve tanımasak da, ona ihtiyacımız mutlaktır; ve bu seziş, devrimizde tam bir bedahat şerefine ulaşmıştır.
· Dinin ruhunu yıkmak üzere kurulan komünizmanın sabık mekânında ardına kadar açılan kilise kapıları; en bâtıl politika uğrunda bile olsa bütün verimini ruhçuluğundan alan nazizmanın insan ve makineye tahakküm hamleleri; ve ruhçuluğun en hür barınağı demokrasya âleminin dilinden düşmeyen “Allah” âvâzeleri şahittir ki, medenî insanlık dünyası, yeniden ruhunu ve yeni ruhçuluğunu arama yolundadır.
· BÜYÜK DOĞU’nun, bütün bir vatan kurtarıcılığı çapında gördüğü ruhçuluk, ilmî ve felsefî delâleti içinde, ferdî ve içtimaî bütün mukaddesler zeminini kucakladıktan sonra, bu zeminin ufuk çizgisine de muhtaç olanıdır; yâni Allahtan gelen, Allaha giden ve arada, yeni insan ve cemiyeti bütün mukaddesleriyle ihtiva eden ruhçuluk… Ve bizim elimizde ruhçuluk, Allaha, hem de Peygamberinin mutlak yolundan bağlı olmanın bir neticesidir. Gerçek mânasiyle mü’minlerin, eşya ve hâdiselere bakışındaki mizaç ve uslûp ölçüsü… Bütün cemad, nebat, hayvan ve insan kadrolariyle kâinatın, ezelî ve ebedî, kendi kendini aşma cehdi içinde derin bir mâvera humması çekmesi ve bütün iş ve hamle merkezlerini bu nokta etrafında ayarlaması mefkuresi… İşte ruhçuluk…
(İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 16. baskı / s.389-390-391)