Necip Fazıl Kısakürek

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Hüdavendigar ONUR

Şair ve yazar.Büyük İslam Alimi Seyyid Abdülhakim Arvasi’nin talebelerindendir.

26 Mayıs 1904 yılında İstanbul Çemberlitaş’ta bir konakta dünyaya geldi.Dedesi Cinayet Mahkemesi İstinaf Reisi Maraşlı Kısakürekzade M.Hilimi Efendi,babası Abdülbaki Fazıl Bey, Annesi Mediha Hanımdır.

Dedesi 1912 yılında sekiz yaşındayken Necip Fazıl’ı Gedikpaşa’da bir Fransız mektebine gönderir.Buraya alışamayınca aynı semtte bulunan Amerikan Koleji’ne yazdırırlar.Buradan da usanınca sırasıyla Büyükdere’de Emin Efendi’nin Mahalle Mektebi,İstanbul’da Büyük Reşit Paşa numune mektebi, Vanköyü’nda Rehbet-i ittihat ilk dolaştığı mekteplerdir.

Necip Fazıl’ın dedesi Mehmet Hilmi Efendi, Halep Valisi Saim Paşa’nın kızı Zafer Hanım’la evlidir. Dedesinin babası Ahmet Necip.Maraşlı Kısakürekzadelerin asılları Dulkadiroğulları’na uzanıyor.Üstadın büyükbabası,bu tek erkek torununa kendi babasının adı olan Ahmet Necip ismini verir.Konaktaki dokuz torun içinde en sevdiği Ahmet Necip’dir.Dört-beş yaşlarında okuyup yazabilmekte, günlük gezetelerin dilini anlayabilmektir.

Necip Fazıl,Heybeliada Numune Mektebini bitirdikten sonra Bahriye Mektebi imtihanlarını kazanır.Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru bu okulun talebeleri arasına girer.Bu arada ona ilk dini telkini veren dedesi olur.Bahriye Mektebi’ndeki hocaları Yahya Kemal’den tarih,İbrahim Aşki Bey’den tasavvufi edebiyat zevkini alır.Nazım Hikmet,Nizamettin Nazif ve Fahri Korutürk’le Bahriye Mektebi’nde arkadaş olur.Burada şiir yazmaya başlar.

1921 yılında Bahriye Mektebi’nin son sınıfından ayrılarak Darülfünun Felsefe şubesine kaydolur.Babası bu sırada vefat eder.1922’de Ahmet Kutsi Tecer ve Ahmet Hamdi Tanpınar’la Darülfünun’da arkadaş olur.Peyami Safa ile Beylerbeyi’ne taşınınca tanışma imkanı bulur.1925 yılında Maarif Vekaleti’nin açtığı imtihanı kazanıp Paris’e gider.Okula devam etmediği için Avrupada tahsil hakkını kaybedip memlekete döner.Vapur’ da muhabirliğe başlar ve ilk şiir kitabı olan”Örümcek Ağı”nı bastırır.

1926’da çeşitli bankalarda çalışır.Peyami Safa idaresindeki Cumhuriyet Gazetesi edebiyat dergisi sayfalarında yazı ve hikayeleri yayınlanmaya başlar.Bohem hayatını herkesi şaşırtacak derecede yaşamaya başlar ve bu yaşantısını yazılarında belli eder.1932 yılında şiirlerini “Ben ve Ötesi” adı ile yayınlar.

1934 yıylında Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile tanışır.Nakşi tarikatına girer.Hayat görüşünü şeyhinin sohbetlerine göre baştan aşağıya yeniler.Necip Fazıl, büyük veli ile tanışmasını,

“Tam otuz yıl saatim işlemiş,ben durmuşum;

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum”

beyti ile anlatır.

1934 yılında, oturduğu Beylerbeyi’ne giden vapurda,Abdülhakim Arvasi’nin müritlerinden birisiyle karşılaşır.O zat Necip Fazıl’a,efendi hazretlerinin Beyoğlu’nda Ağacamii’nde Cuma günleri ders verdiğini duyurur.Şu öğüdü vermekten de geri kalmaz:”Orada dinleyecekleriniz halk için,nâs için söylenene sözler…Siz o sözlerin içine girmeye ve ötesindeki hikmete ulaşmaya bakın!”

Gider birkaç cuma sonra,Beyoğlu Ağa Camiine… Yanında da ressam arkadaşı Abidin Dino.

Cuma… Efendi hazretlerini dinliyorlar.Namazdan sonra yanına yaklaşıp elini öpmek istiyorlar.Efendi hazretleri bir müddet onlara baktıktan sonra şöyle diyorlar:

“-Biz Eyüp Sultan’da oturuyoruz.Ne zaman isterseniz buyurun”

Artık üstad, efendi hazretlerine gidiş gelişlerini sıklaştırır.Efendi hazretleri sorar üstada:”Siz tasavvuftan bir şeyler biliyor musunuz? Okuduğunuz kitap falan oldu mu?” Bahriye Mektebi’nde okuduklarını söyler .Efendi hazretlerinin cevabı:”Bu iş kitapla olmaz.Akılla da varılmaz.Hiç yemeğin lezzeti çatal bıçakla aranıp bulunabilir mi?”

Necip Fazıl’ın dünyası alt-üst olmuştur.Bu hali Çile adlı şiirinde şöyle dile getirir:

“Ve uçtu,tepemden birden bire dam

Gök devrildi künde üstüne künde…”

***

“Sanki burnum değdi burnuna yok’un

Kustum öz ağzımdan kafatasımı”

Necip Fazıl Kısakürek, mürşidi Seyyid Abdülhakim Arvasi’yi”Tanrı Kulundan Dinlediklerim”,”O ve Ben”,”Son Devrin Din Mazlumları” ve “Başbuğ Velilerden” adlı eserlerinde anlatır.Üstad şu beyti mürşidi hakkında yazmıştır:

“”Allah dostunu gördüm,bundan altı yıl evvel;

Bir akşamdı ki zaman, donacak kadar güzel”

Necip Fazıl, ilk tiyatro eseri olan “Tohum”u Muhsin Ertuğrul’un teşvikiyle yazar ve oyun Muhsin Ertuğrul’un yönetiminde sahneye konur.Ayrıca “Bir Adam Yaratmak”adlı piyesi yazar ve çok beğenilir.

1942 yılında Babanzadelerden Nelihan Hanımla mürşidinin huzurunda evlenir.Son devir din adamlarından Babanzade Ahmed Naim de bu ailedendir.

CHP Genel sekreteri Mahmut Şevket Esendal tarafından milletvekili adayı gösterilir.Fakat İsmet İnönü adını listeden çıkarır.17 Eylül 1943’te “Büyük Doğu” yayınlanmaya başlar ve devrin meşhur yazarları bu dergide yazarlar.Hasan Ali Yücel’in imzasıyla Maarif Bakanlığı, hocalıkla neşriyat arasında tercih yapması konusunda bir yazı gönderir.Üstad hocalığa veda eder.Büyük Doğu ise,”Allah’a itaat etmeyene itaat edilmez” hadisini yayınladığı gerekçesiyle kapatılır.

Necip Fazıl’ın mürşidim ve kurtarıcım dediği Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri ,27 Kasım 1943’te vefat eder.Vefat sırasında Ankara ve çevresinde hafif zelzele olur.

Necip Fazıl Kısakürek,mürşidinin ölümüyle ilgili hatırasını şöyle anlatır:

“1943’te ilk Büyük Doğu’ları hazırlamanın buhranı içinde, kendilerini uzun müddet görememiştim.Nihayet ilk sayı çıkınca onu elime aldım bir arabaya atladığım gibi doğru Eyübe…Eyüb Camii’nin kenarından sağa sapıp Kağıthane’ye giden caddeye çıkar çıkmaz, birkaç adım ileride ,Gümüşsuyu tepesine tırmanan mezarlık yolu…Efendi hazretleri bu dik yoldan bağlılarının kollarında yavaş yavaş çıkarlar ve bu hallerini “ihtiyarlık” diye tarif ederlerdi.

Yoldan koşarak çıktım ve dergahın her zaman yarı açık kapısından içeri daldım.

Ne o?

Dergahta kimsecikler yok.Şadırvan boş,camekanlı kısım, zaten her zaman olduğu gibi bomboş..Mescid boş ve harem tarafı kapalı.

Kimse yok mu?

Harem tarafından ve uzaklardan bir kadın sesi cevap verdi:

-Kimi istiyorsunuz?

-Efendi hazretlerini

-götürdüler!

-Kim götürdü, nereye götürdü?

-Polisler alıp götürdü!

Yıldırım hızıyla Eyübe indim ve oradaki alakalılardan öğrendim ki,Efendi hazretlerini o sabah, Örfi idare emriyle polis birinci şube memurları alıp müdüriyete götürmüşlerdir;belki de Anadolu’nun herhangi bir köşesine sürgün edecekler.

Soluğu hemen Polis Müdüriyetinde aldım.Hüviyetimi belirttim ve Efendi Hazretlerini görmek istediğimi söyledim.Akşam vakti olmasına rağmen Birinci Şebe’den dileğimi kabul ettiler;fakat Efendi Hazretleri yerine onunla beraber sürülen nedimi Şakir Üçışıkla görüşmeme müsaade ettiler.

Çocukluğundan beri Efendi Hazretlerinin yanından bir lahza ayrılmamış ve hususi hizmetlerine bakmış olan Şakir, o benim canım kadar sevdiğim insan,mahzun bir yüzle geldi.Öpüştük.Fakat böyle anların manevi baskısı yüzünden midir,nedir,hiçbir şey konuşamadık.Örfi idare emriyle İstanbul’dan çıkarılıyorlar;Efendi Hazretleri İzmir’e,Şakir’de Mersin’e sürülüyor,bütün bildiğimiz bu kadar.

Şakir’e aptal aptal:

-Bir şeye ihtiyacınız var mı?

diye sordum.

O da gayet tabii:

-Yok

diye cevap verdi.

Halbuki her şeyi bir tarafa bırakmalı,geceyi müdüriyette veya müdüriyetin kapısı önünde geçirmeli,Efendi Hazretlerine vapura kadar refakat etmeli,oradan zıplayıp Ankara’ya gitmeli,Efendi’nin İstanbul’a döndürülmesi için çırpınmalı,olmazsa İzmir’e gitmeli,yanından ayrılmamalı,son nefesine kadar beraberinde kalmalıydım.Bütün bunlar,vaktiyle yapamamış olmaktan döğündüğüm şeyler…Zaten ondan ayrı olduğum her dakika için döğünsem yeri değil mi?

Şakir’e Mersin yolunu tuttursunlar;Efendi Hazretlerini bir gece nezaret altında bulundurduktan sonra ertesi sabah vapura bindiriyorlar ve Marmara açıklarına doğru,o çok sevdiği İstanbul’dan ayırıyorlar.

İstanbul hakkında derlerdi ki:

“-İyiliğinde kötülüğünde en ileri şekli İstanbul’dadır.İyi veya kötü,kim ne olmak dilerse İstanbul’a gelsin”

Daha sonra Borazan adında haftalık dergi çıkaran Necip Fazıl,Başbakan Menderes’i İslami yönde teşvik eden yazılar yazar.Bu arada eski davalardan hapsedilir ve af kanunu ile serbest bırakılır.

1952’de Hüseyin Üzmez tarafından vurulan Ahmet Emin Yalman’ı öldürmeyi teşvik suçundan yargılanır.Çöle İnen Nur,Sonsuzluk Kervanı ve İdeolocya Örgüsü adlı eserlerini sırayla yayınlar.1960 yılında ihtilal olur ve Büyük Doğu kapatılır.Necip Fazıl da böylece hapsi boylar.Büyük Doğu,1943’ten 1972’ye kadar çeşitli aralıklarla 15 sayı çıkar.

TRT’de “Bir Adam Yaratmak” adlı piyesi üç bölüm halinde dizi yapılır ve ilgi görür.Şiirlerini televizyonda okur.

25 Mayıs 1980’de,Türk Edebiyatı Vakfı tarafından “Sultan’üş Şuara”(şairler sultanı) ilan edidi.Bu ünvan birçok vesikayla birlikte Türk Edebiyatına geçti.Bu vesikanın altına eski Milli Eğitim Bakanları’ndan Prof.Dr. Tahsin Banguoğlu,devrin Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr.Emin Bilgiç ve Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Ahmet Kabaklı imza attı.Ayrıca Kültür Bakanlığı,Necip Fazıl’a “Büyük Kültür Armağanı” verdi.Üstadın”İman ve İslam Atlası” adlı ilmihaline ise Milli Kültür Vakfı Armağanı verildi.

Üstad şairdir,şairler sultanıdır.O’nun bütün eserleri imanın ya arayışı ya hasretidir; ya da yücelişi ve takdir edlişidir.Daha doğrusu şairliği iman içindir.Üstad kendi ifadesiyle bunu şöyle açıklar:”Biz şiiri iman için bilmişiz ve bu mihrak bilgiyi,her bilginin geçtiğini binbir yol ağzı biliyoruz.”

Mehmet Niyazi Özdemir de, üstad Necip Fazıl’ı şöyle anlatır:”Omuzladığı İslam davasının her şeyiyle uğraşırdı.’Ben bir şövalyeyim,mutfağında bulaşıkları yıkamaya memur,düşmanlarına kılıç sallamaya mahkum bir şövalye’derdi.Bir yandan ‘İdeolocya Örgüsü’ adlı eserleriyle fikriyatını lif lif dokur,dünya görüşünün sanatını yapar,diğer yandan imanı uğruna günlük politikada boğuşur,en acımasız hücumlara uğrar, o da Allah’a sığınıp hasımlarına öldürücü yumruklar indirirdi.”

Necip Fazıl, fikirlerini,dünya görüşünü Büyük Doğu adı ile sistemleştirmiştir.’Büyük Doğu,İslamiyetin emir subaylığı,Büyük Doğu,İslam içinde ne yeni bir mezhep, ne de yeni bir ictihat kapısı…Sadece sünnet ve Cemaat ehli tabirinin ifadelendirdiği mutlak pazarlıksız ve çerçeve içinde, olanca saffet ve asliyetiyle İslamiyet’e yol açma geçidi ve çotan beri kaybedilmiş bulunan bu saffet ve asliyeti,Yirmibirinci asrın eşiğinde eşya ve hadiselere tatbik etme işi.Galiba işlerinde en değerli ve pahalısı.

Büyük Türk Milliyetçisi ve Türk İslam Ülküsü’nün mimarı S.Ahmed Arvasi’ye göre ise Necip Fazıl,Türkiye’nin tek Nobel adayıdır.Arvasi, bu konuda şöyle der:”Büyük Doğu’yu çok severim ve ondan çok istifade ettiğimi belirtmek isterim. Ve hakikaten Necip Fazıl bizim fikir babamızdır.BD Mektebi de davaya giden yoldur.BD davanın adı değildir.Davanın adı İslamdır.O bizi davaya götüren merhalelerden biridir.Kök olarak BD Mektebinden yetişmişizdir.BD’nin de davasının ne olduğunu bilerek Büyük Doğu’cu olmak gerekir.Ve ben bu konuda Necip Fazıl’ı tavizsiz bir üstad olarak bilirim.Fikirlerinin bugünkü Türk gençliğine büyük tesiri olacağına inanıyorum.

Ben kendi adıma söyleyeyim,Büyük Doğu’nun davasının ne olduğunu bilerek Büyük Doğu’cuyum.İslam aleminin 20. yüzyılda yetiştirdiği ender dahilerden biri Necip Fazıl’dır.Hatta diyebilirim ki,Türkiye’nin tek Nobel adayı O’dur…ama hiçbir zaman alamayacak olan yine O’dur.”

Arvasi’ye göre,Türk İslam Ülküsü,Büyük Doğu İdeolocyasının bir parçasından başka hiçbir şey değildir.Arvasi Hoca,bu sözüne şöyle açıklık getiriyor:”Türk-İslam Ülküsü,Büyük Dou’nun devamından başka bir şey değildir.Biz Necip Fazıl’ı kendi şairimiz,kendi edibimiz,kendi mütefekkirimiz ve kendi bayraktarımız kabul ederiz.Hatta bana göre, Necip Fazıl,20. yüzyılda Resulullah’ın şairidir,edibidir.Bizim dehasına inandığımız,sevgisini kazandığımız ve kendisini çok sevdiğimiz Necip Fazıl Bey,bizim hayatımızda ve hareketimizde etkili olacaktır.Bu etkiyi her geçen gün biraz daha farkedeceksiniz.”

Necip Fazıl şiirden siyasete sosyal sorgulamadan,ekonomik sistematiğe kadar düşüncesini yoran ve hal çareleri arayan bir mütefekkirdir aynı zamanda.Başta da söyledik,’Kitaplık Çapta’ bir şahsiyet o.Mesela İdeolocya Örgüsü bir toplum anayasası gibidir.Alın,uygulayın devlet rayına oturur.Bir üslup adamıdır Necip Fazıl…Peyami Safa ile Cemil Meriç’te olduğu gibi.Bir yazıyı okuyunca altında imzası olmasa da sahibini tanıyıverirsiniz hemen…İşte üslup budur.Sağlam, oturmuş,sarıcı ve sarsıcı…

“Necip Fazıl,mücadelesinin bütün cephelerinde zaferi kazanmış bir kumandan olarak göçtü.”

Kaynak:Hüdavendigar Onur,”Asrın Yesevisi S.Ahmet Arvasi”,Burak yayınları,Temmuz 1999,S.51-60

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.