Necip Fazıl Bey Üzerine…
NECİP FAZIL BEY ÜZERİNE
İlhan BARDAKÇI
On dört sene geçmiş Necip Fazıl Bey ebediyete taşınalı. Kendisi ile değil de, azameti ile ilk gençlik senelerimizde o zamanlar alabildiğine dutluk olan şimdiki Ali Sami Yen Stadyumu’nun kuzeyinden güneyine uzanan yeşillikler içinde tanışmıştık. Daha lise talebeleri idik. Dutluğa pikniğe gider ve kızlı erkekli, kendimize göre fiyakalandigimiz edebiyat sohbetleri düzenlerdik. Mehmet Akif’ten, Necip Fazıl’dan ve Nedim’den parçalar okurduk. Sonra, Kader Dolmuşunda durağımız Baba-i Ali’de noktalandı. Bu sefer madde olarak tanıştım kendisi ile. Aynı matbaalarda sabahlara kadar uzanan gecelerimiz iliklendi hayatıma.
Pespayeliğe tenezzül etmeyen ve avuç açmayan anlaşılmaz bir adamdı. Zaten kendisi de kimsenin pek anlayamadığı bir dünyanın üzerindeki perdeyi kaldırmak isteyen Düşünen Baş’tı. Sonra bu dev adam cezaevlerinde uzun seneler yaşadı. Kalemi toptan da tüfekten de güçlü idi ve Necip Fazıl Bey’in sözlüğünde bugünkü deyimi ile iktidara ve kudret sahibine yalakalık yapmak yoktu. Çalıştığım gazeteden arardı. Pasakapısı Cezaevi telefonundan. Kendisine son defa İzmit Kâğıt Fabrikası’nda genel müdürün odasından çıktığı vakit rastlamıştım. Kitap ya da dergisi için kâğıt almak istemiş olmalı idi. Duvara tutunarak zor yürüyordu. Fırladım ellerine sarıldım. O hala ufkumuzda bir Sancak. Peki; ama kendisini hiç değilse oda kapısına kadar geçirmek istemeyen genel mudur kepazesi nerede idi? Gurur koltuğunda Necip Fazıl Dev’inin kendisinden kağıt istemesinin çamuruna batmış olacaktı.
Cüceler ve Dev’ler. Ne azametli mısralarla isler bu konuyu rahmetli Kısakürek…
* * *
Rahmetli Kısakürek sadece bir şair ve yazar değildi. Toplumdaki ruh sefaletini teşhis edebilmiş ve tedavi yollarını gösteren bir hekimdi adeta. Bakınız Aman başlıklı mısralarda nasıl konuşuyor:
Beyinler zıpzıp kadar,
Mideler koskocaman.
Aziz fikir buğdayı,
Katıra mahsus saman.
Boş lâf, hep dalga dalga;
Uçsuz bucaksız umman.
Hayvanlık orkestrası:
Eşek, birinci keman.
Orman keleş, nebat kel;
Nebat adamlar orman.
Midelerde ihracat,
Günde beş milyon batman.
Millî servet matbaa;
Bilmem kaç milyar harman.
Yangın evinde satranç;
Plân, reform ve uzman.
Tam birbuçuk asırdır,
Maymunlardan eleman.
Bizdeki hale nispet
Maymun taklitten pişman.
Hangi yol Türke uygun,
Hangi parti tercüman?
Çıkamaz meydanlara;
Camide mahpus iman!
Silâh küfrün belinde,
Küfrün elinde, ferman.
Cehle sorarsan, ilim;
Zehre sorarsan, derman.
Rahmet, meçhul kelime;
Bilinmez isim, Rahmân.
Kutsal kitaptır fuhuş;
Ahlâk, okunmaz roman.
Tarih, kontra gerçeğe;
Hürriyet hakka düşman.
Millete kasdedenin
İsmi millî kahraman.
* * *
“Ve Gelir..” başlıklı şiirinde bir teşhis maverası:
Bu yurda her belâ içinden gelir;
“Hep”leri, hep, hiçin hiçinden gelir.
Gelemez bir ithal malıdır akıl,
Kafdağından, Çinden, Maçinden gelir.
* * *
Ve bir teslimiyet feryadı:
Ölüm ölene bayram,
Bayrama sevinmek var.
Oh ne güzel, bayramda
Tahta ata binmek var…
Ve emsalsiz bir terkip:
Güzel Allah’ım, senden ne gelecekse gelsin
Sen ki, rahmetinle de, kahrınla da güzelsin…
(Zaman-Arşiv)