Ölümünün 5. Yılında Necip Fazıl Bey

ÖLÜMÜNÜN 5. YILINDA NECİP FAZIL BEY

Bundan 40 yıl önce idi. Ailece Erzurum’da oturuyorduk. Ben, ortaokul son sınıfta idim. Evimiz, misafirsiz kalmazdı. Akraba, eş ve dostumuz az değildi.

Bir gün evimize, enterasan bir misafir geldi. Bu, piyade albayı Hilmi Acar isminde bir zâttı. Babamla tanışıyorlarmış, kucaklaştılar ve misafir odasına girdiler. Ben de arkalarından gittim. Evimizde, ilk defa ”resmî kıyafeti” ile bir albay misafir oluyordu. Üstelik dinârdı. Nitekim, oturur oturmaz, şapkasını çıkarıp sehpay attı, başına ”takkesini” geçirdi. Ben, o anda, dünyanın en olağanüstü bir olayı ile karşılaşmış gibi şaşkınım ve ”misafir albayı” hayranlıkla seyrediyorum.

”Misafir Albay”, bir ara benimle ilgilendi. Nerede okuduğumu, hangi kitap, dergi ve gazeteleri takip ettiğimi sordu. Birşeyler anlattım. ”Misafir Albay”, okuduklarımı, kâfi bulmadı, hattâ bazılarına ”zararlı” dedi. Sonra, cebinden 2 adet 25 kuruşluk çıkardı ve şöyle konuştu: ”Hemen şimdi, şu gazete bayiine gideceksin, verdiğim bu 50 kuruşla bir adet ‘Büyük Doğu’ ile bir adet ‘Ehl-i Sünnet’ dergisi alıp döneceksin. Başüstüne deyip gittim, istediği dergileri aldım. Bunun üzerine ”Misafir Albay”, ”Bunları sana hediye ediyorum. Artık her hafta kendin alırsın”. Gerçekten de dediği gibi oldu. Bu iki dergiyi, yayınlandıkları sürece asla bırakmadım. Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve Abdürrahim Zapsu Beylerle ilk defa böylece tanıştım. Yazılarından ve yayınlarından çok istifade ettim. Sonradan, Üstad ile karşılıklı sohbet etmek nasip oldu. Ne şeref?.

Evet, Necip Fazıl Bey, şiirleriyle tiyatrolarıyla, hikâyeleriyle, yazılarıyla, beni, kendi atmosferi içinde âdete eritti. Ona çok şey borçluyum. Vefatına yakın günlerdi. Ağır şeker hastası idi. Gözleri görmüyordu. Yazılarını pertavsızla yazmaya çalışıyordu. Sessizce yanına sokuldum. Sağ elini yakaladım ve öptüm. Sonra kendimi tanıttım. Çok müteessir oldu ve şöyle konuştu: ”Niçin beni üzdün Ahmet? Bilirsin ki, biz, sizin çocuklarınıza bile el öptürmeyiz!….”.(Arvasi Hoca Seyyid olduğu için böyle söylüyor/V.Ahmet) ”Yetişmemizde sizin payınız pek çoktur, Üstadım” dedim. Necip Fazıl Bey, acı acı tebessüm ederek şöyle dedi: ”Ne diyorsun? Bildiğin sebepten dolayı, ailenize, minnet ve şükran borcu olan benim”… ve daha ne iltifatlar?…

O anda, Üstad’ın gençlik yıllarını özetleyen ”Saatim çalışmış ben durmuşum / Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” beyti geldi. Sonra, Yüce Yaratanımız’ın Üstad Necip Fazıl Beyi, nerelerden alıp nerelere kadar yücelttiğini ve tehlikeli zeminlerden kurtarıp ne yüce ellere teslim ettiğini âdeta görür gibi oldum.

Necip Fazıl Bey’in vefatından sonra, Yeni Düşünce Dergisi’nde Osman Yüksel Serdengeçti Ağabey ile karşılaştık. Büyük bir hüzün ve ıstırap içinde birbirimize sarıldık ve ağlaştık. Üstad Necip Fazıl Bey’in vefatı, bizim için gerçekten çok büyük bir kayıp idi. Sevgili Osman Yüksel Serdengeçti, bizleri şöyle teselli ediyordu: ‘Bazıları, Necip Fazıl, büyük bir boşluk bıraktı diyorlar. Yanılıyorlar: Üstad, bize koskoca bir kitaplık (sanırım 101 yada 111 cilt) bıraktı!… Şimdi bize ve gençliğimize düşen iş, bu eserleri dikkatle ve tekrar tekrar okuyarak kendimizi yetiştirmek ve Üstad’ın dâvasına vâris olduğumuzu ispat etmektir”…

Evet, Parkinson hastalığından müzdarib olan Serdengeçti Ağabeyimimiz, titreye titreye bu sözleri söylerken ağlıyordu. Nitekim çok geçmeden o da vefat etti. Üstadımıza ve O’na binlerce rahmet… Nur içinde yatsınlar!…

Kaynak: Hasbihal I, Seyyid Ahmet ARVASİ, 2008 Bilgeoğuz, Sayfa 226, 227.

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.