Basın Ve Riya

BASIN VE RİYA

Gece yarısına doğru Adana…Jandarmalarım o kadar nezâket gösterdiler ki, gar lokantasında yalnız başıma yemek yemem ve serbest bir yolcu gibi hareket etmem için adeta bana yalvardılar.Bu çocuklar anlamışlar ki, muhafızlarım kaçsa benim onları kovalamam icabedecek kadar nazik ve emin şartlarda bir insandım ben…Gar lokantısında, ilaç alır gibi, mahzun yemeğimi yedim, zevceme bir mektup yazıp postaya verdim ve kompartımanıma döndüm.Tam vagonun basamaklarına ayağımı atarken yanıma birkaç kişi sokuldu.Benimle görüşmek istediklerini söylediler ve kompartımana girdiler.Gûya şimendifer ve Büyük Doğucu imişler…Bir ikisi, aydınlık yüzlü ve temiz halliydi ama, biri gayet şüpheli, neredeyse yere yıkılacak kadar sarhoş ve biri gayet şüpheli, neredeyse yere yıkılacak kadar sarhoş ve son derece musallat tavırlı…

Temiz halliler, âdeta gözlerinin kuyruğuyla bu adamı bana ihtar etmek istiyorlar, fakat alelusûl bizim müslümanlarımızdaki yersiz çekingenlik ve utangaçlık yüzünden açılamıyorlar, mahud şahıs da onlara tek kelime söyletmeden yalnız kendisini ileri sürüyordu.Mahud şahıs -ki, bir timsah kadar çirkindi- bir sürü “malayani”den sonra, benden kendisini tekrar arayacağıma dair söz istedi ve bunu bir “büyük laf”a bağlamak ihtiyacını duydu:

-Namus ve şeref sözü veriyor musunuz?

Diye fâtihane haykırdı.

Sarhoşun bu halinden o kadar sıkıldım ki, şu cevabı verdim:
-Bırakın bu namus ve şeref tekerlemelerini! Bana Allahtan ve ahlaktan bahsedin!.

Sahiden iyi niyetli ve iyi halli insanların arasına karışan, kendisini başlangıçta onlardan gibi gösteren, buna rağmen taraflarından tezkibe uğramayan, üstelik tezkibe uğramayacağını evvelden bilmişcesine küstahlıkla ileriye giden sarhoş, meğer bir gazeteciymiş!..Nitekim ertesi günü, gazetesinde benim için şunları çırpıştırmış:

“Süper Mürşidle trende görüştüm.Etrafını Büyük Doğucu müridleri sarmıştı.Ben namus ve şeref diye birşey kabul etmem dedi bana…”

Ne buyrulur?

Bu entipüften vak’ayı, etrafımdaki ve memleketimizdeki gazetecilik sanat ve iffetine bir örnek diye kaydediyorum.Yoksa değer miydi hiç?..Bakın biz neyiz ve nasıl gösteriliyoruz; ne diyoruz ve ne demiş oluyoruz?

(…)


Necip Fazıl Kısakürek-Cinnet Müstatili – 95/96. sayfa..

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.