Bizim Necip
BİZİM NECİP
Yine bir gün, çok yakın bir arkadaşımız, belki de Ali Biraderoğlu’ydu, bir kişiden kırgınlıkla, kızgınlıkla bahsediyordu. O adam, Üstad’ın gıyabında, Üstad’tan :
—Bizim Necip, ya da Bizim Necip Fazıl.
Diye bahsedesiymiş güya. Üstad o arkadaşın şikâyetini dinledikten sonra:
—Bunda pek bir şey yok. Belki biraz laubaliliğe kaçan bir samimiyet iddiası görülebilir. Bir edep kırıklığı bulunabilir. O da şundan : Bize ‘Üstad’ diye hitabediyorlar. Benim bunda da bir talep payım olmamıştır, ama öyle diyorlar ve galiba öyle denince bu memlekette yalnız ben akla geliyorum şimdi. Bu bakımdan siz hassasiyetinizde haklı olabilirsiniz.
Şeklinde konuştu. Şair Abdülhak Hamid’e verilen Dahi, Dahi-i Azam, Şairi Azam gibi unvanların tutarsızlıklarını anlattı. Bununla birlikte o adamın, o en azından ‘laubali’ sayılabilecek hitap şekli, mecliste hazır olanları yine de incitmişti.
Kimi yazarlara, bilginlere bazı dostları veya çırakları tarafından bazen daima ve bazen de arada sırada söylenen ‘Üstad’ sıfatı, Türkiye’de, en az kırk yıl, her zaman ve her yerde ve herkes tarafından, sürekli olarak yalnızca Necip Fazıl’a, pardon yalnızca Üstad’a lâyık bir unvan olarak kullanıldı.
Parti başkanları, yahut Bakanlar sorardı :
— Üstad teşrif ettiler mi?
Üniversite hocaları konuşurdu :
— Üstad, Büyük Doğu’yu çıkaracak yine.
Ve halktan vatandaş, dernek yöneticilerinden isterdi :
— Üstad’ı konferansa ne zaman davet edeceksiniz?
(Akif İnan – Mavera Dergisi Üstad Özel Sayısı – 1983)