İhanet
İHANET
“Büyük Doğu Cemiyeti”ni iki saik yıktı: Kadro zaafı ve kurmay heyeti yoksunluğu; ve “hürriyet”
nârasiyle gelen, Halk Partisine taş çıkartacak derecede yalan – dolanda mütehassıs tiplerce, Sabık
Şair’i Müslümanların gönlünden düşürmek için tertiplenmiş kumar komplosu… Dayandıkları ve faydalandıkları tek nokta da, Müslüman geçinen içi geçmişlerin, küfürden gelen senetlere itibar açacak kadar gaflette olması ve nihayet, dön, dolaş, dâva etrafındaki kadro zaafı…
1949 – 1950 kışının başında, bilmem kaçıncı devre, küçük boy Büyük Doğular… İnönü şiir armağanına istekli olmadığını kaydeden “Sakarya Türküsü”… Kayseri “Büyük Doğu Cemiyeti”nin volkan patlayışıyle açılışı… Sabık Şair’in Kayseri’den yola çıkıp İstanbul’a ayak basar basmaz tutuklanması… Günde belki on kere hâkim huzuruna çıkarılış, seker hastalığı sebebiyle Guraba Hastahanesine yatırılış ve Mayıs 1950, Demokrat Partinin lüpten iktidara geçişi…
Sürprizlerin en büyüğü!.. İnönü gafil avlanmış, uykusunda basılmıştır. Gelen, Demokrat Parti değil, giden Halk Partisi… Bir davet edilen yerine, bir koğulan vardır ve mecburî davetliler bu koğuluştaki millî nefreti heceleyebilmek ve gereğini yapmak; kısacası, gökten zenbille inen İlâhî lûtfu değerlendirmek, hak etmek, sakavet hizbini hesaba çekmek; ve inkılâp çapında olmak iktidarına, iktidar içinde uzaktır.
Demokrat Partinin, tabiatten, yaratılıştan bir muvazaa dölü olduğu, üç yıl önceki Büyük Doğu teşhisiyle sabittir. Yamalı bohça iktidarının, piyangoda kazanmak için bütün biletleri almak ve bütün numaralara oynamak mizacındaki Başvekili, “devr-i sabık yaratmayacağız!” demekle (misyon)unun farkında olmadığını göstermiş ve Tanzimat yadigârı “idare-i maslahat” ve “telif-i beyn” ekolünün mükemmel bir (akrobat)ı olduğunu ispata başlamıştır. İktidarının başında, İzmir’de “bu memleket Müslümandır ve Müslüman kalacaktır; Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir!” der ve Büyük Doğu’dan “bu sözleri samimî olarak mı söylüyorsun; böyleyse seni başımıza tâc kabul etmeye hazırız!” cevabını alırken, iki yıl sonra Malatya hadisesi dolayısiyle, Antep’de ve şurada, burada, dini zedeleyici beyanlardan kendisini koruyamayacaktır.
1951’de Aksekili bir tüccarın külah giydirme oyunu… Sabık Şair’in merkeziyetinde, Profesör Ali Fuad Başgil, Raif Ogan, Abdurrahman Şeref Lâç gibi fikir dostlarının kalem yardımları, bu gerçek tüccarın da sahipliğini üzerine alarak sermaye koyuşiyle çıkarılan ilk defa günlük gazete Büyük Doğu, öz babasından kaçırılıyor ve öldürülüyor. Babıâli ahlâkının bile eşini görmediği bir tertiple, karar defteri, sonradan eklenecek bir maddenin yeri boş bırakılarak Sabık Şair’e imzalatılıyor, kalpazanlıkların en haini biçiminde, oraya, Sabık Şair’in Büyük Doğu üzerinde hiçbir hakkı kalmadığı ve her şeyi ortaklarına devrettiği yazılıyor, hadiseyi haber alan Abddurrahman Şeref Lâç, öfkesinden çılgın, mürettiphaneye inip bir tekmede yazıları dağıtıyor. Sabık Şair, Aksekili’ye, Abdurrahman Şerefin yazıhanesinde “kelp!” diye bağırıyor, Aksekili susuyor, gazete bir müddet daha Büyük Doğu ismiyle süründürülüp sonra “Hilâl”e çevriliyor. Sabık Şair himayesinde ve onun düzelttiği yazılariyle isim yapmış Raif Oğan, tertibin baş rejisörü sıfatiyle baş köşeyi alıyor, ama en kısa zamanda gazete, ilk sermayesinin misillerce fazlasını yediği halde yürünemiyor, babasından kaçırılan çocuk kahrından ölüyor ve bir yahudinin ortağı, beş vakit namazındaki Aksekili, Babıâli’ye yeni bir ahlâk getirmiş olmak zaferi içinde müthiş bir para hezimeti tadarak karaborsacılığına dönüyor. İbret!..
(Bâbıâli’den)
**
İhanet hadisesinin “Benim Gözümde Menderes” isimli kitapta anlatılışı:
Her şeye rağmen ümidimizi kaybetmiyor ve Aksekili bir tüccar ve Raif Ogan’la ortaklaşa Büyük Doğu’yu günlük olarak çıkartmaya başlıyoruz. Prof. Ali Fuat Başgil de beraberimizde…
Birkaç hafta sonra ortaklarımın feci ihanetine uğruyor ve benden, başka bir mevzuda alınan imzamın üzerine ortaklıktan çekildiğim hükmünün oturtulduğunu görüyorum. Benim fikrî murakebe ve otoritemden bezen bu insanların “Hilal” ismiyle devam ettikleri gazete batıyor, böylece güya İslam davası güden bazı şahısların ahlak yaraları da cılk halde meydana çıkıyor (o ilk meydana çıkış, bugünse bilmem kaçıncısı meydanda) ve benim, tek başıma ideal yolunda Menderes’ten himaye istemeyi denemekten başka çarem kalmıyor.