Üstad’ın Son Anları
ÜSTAD’IN SON ANLARI
Son anlarında yanında bulunan oğlu Ömer Kısakürek daha sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor.
-Gece saat biri on geçiyordu.Fenalaştı.Beni yanına çağırdı.”Beni kaldır ve oturt “dedi.
Kaldırdım oturdu.Elini alnına götürdü.Ufuklarda bir yolcu ararcasına uzaklara baktı.
Tebessüm etti ve “Beni yatır!”dedi.
Yatırdım:”Bana Kur’an oku” dedi “Yasin süresini oku”
Okumaya başladım.Yüzünde boncuk boncuk ter…Kelime-i şehadet getirmeye başladı.Ruhunu teslim etti.
Allah mekanını cennet eylesin.(amin)
………………..
Üstadın son demleri hakkında daha muhtevalı olarak malûmat veren Üstad belgeselinden alınma kısım aşağıya aktarılmıştır. İstifade etmemiz dileğiyle…
Bahar. Mayısa, doğduğu aya doğru. Yağız atlı süvariye işaret nisan ayında geldi. Bir gece, sabahın çok erken saatinde odasına giren Mehmed, onu masasında gözleri fal taşı gibi açık bir dehşet ifadesi içinde buldu. Mehmed’in bir süre yüzüne baktı ve üstü kapalı söyler gibi oldu. Ama o anlamadı. Yazmayı çoktandır bıraktığı, bitip bitmediği meçhul, hayatına ait eserini paketleterek oğluna teslim etti.
Ve Mayıs. 83’ün Mayıs ayı. Doğduğu, büyük buhranını yaşamaya başladığı, onun için çok mânalı ve sırlarla dolu ay…
Pazar 22 mayıs… Odasındaydı. Hep odasında ve masasının başında. Son günlerdeki donukluğu, neşesizliği ve ev halkının hiç alışık olmadığı suskunluğu had safhada. Fakat sağlığı her zamanki gibi yerinde, pek yerinde.
Ertesi gün 23 mayıs pazartesi günü. Yatağından kalkmıyor. Mehmed’e bir yere ayrılmamasını, kendisini yalnız bırakmamasını tembih ediyor. Neslihan Hanım da ateşine bakıyor. Çok hafif, 37, 37 buçuk.
Salı 24 mayıs. Bu ikinci gün, yatakta. Mehmet ve bilhassa Ömer hep yanında ve hizmetinde. Ateşi yine aynı. Ama müthiş bir halsizlik, mecalsizlik. Saat akşama doğru 5. Ne yiyor, ne içiyor. Öylece yatıyor ve arada bir, ancak kendi duyabileceği bir sesle bir şeyler mırıldanarak devamlı tavana bakıyor. Daha doğrusu bu dünyaya ait hiçbir yere bakmıyor. Mehmed, Ömer ve Osman sürekli nöbet değiştirerek Onu yalnız bırakmıyor. Mehmed’i çağırttı ve bir daha doktoru aramamasını söyledi. Sonra ondan kendisini doğrultmasını isteyerek sabahın erken saatinden itibaren yapması gereken işleri sıralamaya, mezar yeri ve defin şeklinden, eserlerine varıncaya dek bazı vasiyetlerde bulunmaya başladı. Mehmed bu noktaya varan bir vehim ve hayal karşısında belki şaşkın, ama son derece de kaygısız, umursamaz. Kendine gelince hâline önce kendinin güleceğinden emin.
Gecenin 10’u. Ömer’den yatağının yönünün değiştirilmesini istedi ve onun yardımıyla koltuğuna oturtularak isteği yerine getirildi. Sonra tekrar yatağına uzandı.
Ve gece yarısı. Saat 1’i biraz önce geçmişti. Yatağında hafifçe doğruldu. Mehmed’e hayat dolu seslendi. ‘Bana bir sigara ver, yak da ver’ Mehmed sigarayı sırtını ona dönerek, sözde edeplice yaktı ve verdi. Derin bir nefes çekti. Derin, çok derin bir nefes… Sonra sigarayı Mehmed’e uzatıp ‘devam et’ derken, gözlerini, bal rengi gözlerini perdeleri açık pencereden dışarıya odanın ışığıyla parlayan komşusu ceviz ağacının dalları arkasındaki karanlığa dikti. Pembeden daha kırmızı dudakları hafifçe kıpırdadı. ‘Demek böyle ölünürmüş…’